Reklamdaki Dahilik

Muhteşem bir Nike reklamı: Make It Count

--

Nasıl güzel video çekilir diye internette kendi halimde gezinirken bir isme denk geldim. Casey Neistat. Ünlü bir youtuber’mış, hem de çok da yaygın olmadığı zamanlardan beri yaptığı kısa filmleri ve vloglarıyla meşhur. Hayat hikayesini okuyunca gerçekten çok etkilendim. Tutkunun yaşam biçimine dönüştürülmüş versiyonu Casey’nin hayatı ama ne hayat hikayesi ne konuşmaları ne tarzı reklam kokmuyor. İçine doğduğu şartlarla şu anki şartları arasındaki uçurumu, kısa film çekmedeki ve youtube karşısındaki muazzam başarısını kişisel dönüşüm ve gelişim hikayesi gibi pazarlamak yerine yeteneğini multimedya şirketi kurmaya dönüştürüp şirketi de satmış. Beni asıl etkileyen ve yaratıcı zekasına hayran kaldığım videosu ise ‘Make It Count’ oldu. 10 yıl önce çekilmiş amatör ruhlu bir video gibi görünmesine rağmen günümüzün profesyonel sponsor reklamlarına taş çıkartır türden. Kaç kere izledim bilmiyorum.

Nike, Caset’e sponsor filmi çekmesi için para veriyor. Casey, içinde ‘Life is a sport, make it count.’ notu olan Nike kutusundan bilekliği çıkartıp takıyor ve ayağındaki Nike spor ayakkabısı ile bir kapıdan çıkarak başlıyor videoya. Nike filmi yapmaktansa kendisine ayrılan bütçe bitene kadar dünyayı gezmeye karar vermiş. Bir ülkeden diğerine zıplıyor muhteşem alıntılar eşliğinde. Başka hiçbir ne ambleme ne Nike söylemine şahit oluyoruz. Nike’ın verdiği parayı kendi zevki için mi kullanmış yoksa başındaki sahne ile Nike’ın ismini gördüğümüz için filmin kendisi zaten seyahatlerinden oluşup muhteşem bir reklam dahiliği mi başta karar veremiyor insan. Bu yüzden de tekrar tekrar izledim ve müthişliğine iyice ikna oldum reklamın.

Daha etkili nasıl bir reklam yapılabilirdi ki? Sık sık ayakkabıya zoomlanan yeşil bir alanda hoplamalı zıplamalı görüntü kalitesi yüksek bir video ne kadar farklı gelebilirdi. Videoyu bitirince kendimi, Nike online mağazasında ayakkabılara bakarken buldum. Bir Nike spor ayakkabı alıp seyahate ya da yürüyüşe çıkma arzusu duydum anında ki reklamlarda görüp bir şey almak pek aklıma gelmez.

Bu harika videonun linki;

Reklamcılığı meslek haline getiren, reklamcılığın kurucu dahilerinden William Bernbach’a göre reklamcılık ‘ikna etmek’ demekti. İkna etmenin de bilimsel yolla değil sanatla mümkün olduğunu söylüyordu.

‘Think Small’ konulu reklam kampanyası ile Amerika’da büyük araçların çok rövanşta olduğu yıllarda (Texas’ta hala öyleydi:) Volkwagen’lerin satışını nasıl arttırdığı düşünülürse, reklam kampanyaları sıralamasında zirvede olmasına şaşırmıyor insan.

Bernbach insanların reklam ile duygularına ve ruhlarına hitap edilmesi gerektiğini muhteşem dile getiriyor:

“Bir sayfaya ağlayan adam resmi koyabilirim, bu sadece ağlayan bir adam resmi olacaktır. Ya da onu sayfaya öyle bir yerleştirebilirim ki, ağlamanız gelir. İkisinin arasındaki fark sanattır; iş dünyasının ısrarla reddettiği, elle tutulamayan bir şey.”

‘It is a wonderful life’, ‘It happened one night’ gibi filmlerin sevilen dahi yönetmeni Frank Capra da bu durumu müthiş ifade ediyordu:

“Dramlarda bazı hatalar yaptığımı itiraf ediyorum. Ben, aktör ağladığında dram olduğunu düşünüyordum, oysa izleyici ağladığında dram oluyor.”

İşte Casey Neistat’ın ‘make it count’ videosu, bence bir markayı en güzel anlatma yollarından biri olan kişinin anılarına dahil etme olayını muhteşem yansıtıyor. On gün boyunca kaç bin kilometre yol yaparken gezdiği her ülkede ayak izini Nike spor ayakkabıyla bıraktı nihayetinde. Müthiş bir yaratıcılık örneği kendisini de böyle bir hikayenin kameramanı değil bizzat öznesi kılabilmek.

--

--