Türkiye ve Kabileler Arası Güç Savaşları

Trgy
Çağdaş, Özgün, Yaratıcı ve Türkçe
7 min readOct 30, 2021

İnsanlık ve insanı degerlendirirken aşırı naif, romantik ve idealist olanlarin anlamamakta ısrar ettikleri bir gerçek var: ister Tanrı tarafından yaratılmış olalım, ister Tanrı müdahalesi olmadan gerçekleşen bir evrim neticesi var olmuş olalım pek çoğumuz halen primitif (ilkel) duygularla hareket ediyoruz ve bizim aşırıya gitmemizi engelleyecek en temel güdü korku. Diger bazi negatif davranisi belirleyici güdüler de aç gözlülük ve ihtiyaç hissetme. Bu yazıda sadece korku güdüsünün sosyal hayatta ve insan davranışında ne sekilde kendini gosterdigi uzerine bazi dusuncelerimi paylasmak istiyorum.

Öğrencilerin pek azı hariç, büyük ekseriyeti kendi kendilerine motive olup sistematik anlamda uzun süreli efor gerektiren şeyleri öğrenmeye çalışmaz. Tembel beyinlerimiz her zaman işin kolayına kaçma eğilimindedir ve uzun süreli zihinsel yoğunlaşma isteyen davranışlardan nefret eder. Bu tutum ancak sınıfta kalma, üniversiteye girememe, ailesini hayal kırıklığına uğratma korkusu sayesinde değişebilir pek çoğumuz için. Bazilarimiz iradesini manevi inkisaf kapsaminda disiplin edebilirse belki bu korkulardan bagimsiz ogrenme amacli uzun sureli motive olunulabilir.

Korku bireysel, toplumsal ve kurumsal davranışı belirleyen en temel duygudur. 3. Dünya savaşı halen çıkmıyorsa bunun bir sebebi de sudur: eğer saldırgan ulke rakibinin savas kabiliyetini tek hamlede bitiremez ise, kendi topraklarında kısa sürede karşılık olarak bir nükleer saldırı görebilir. Bu rasyonel insan icin alinabilecek bir risk degildir. Yoksa Türkiye’nin Suriye’ye girdiği gibi 3. Dünya savaşını tetikleyecek çok daha riskli ve irrasyonel devlet politikaları coktan Pasifik sahillerinde görürdük.

Türk devletinin ABD ‘ye ve AB’ye kuru kabadayılık yapabilip, Rusya ve Çin’e karşı dut yemiş bülbül gibi olması bir zihinsel hesabın neticisidir. Devlet yöneticileri ABD’nin ve AB’nin nispeten rasyonel politika geliştirme gelenekleri olduğunu ve boş olduğu belli olacak politik söylemlere takılıp fevri bir tavır almayacaklarını bilir. Ama Rusya ve Çin’in politika geliştirme süreçlerinde o rasyonelliğin kaybolabilme ihtimalinin fazlaliginin farkındadırlar.

Şirret kaynana eğitimli, arkası kuvvetli, ekonomik özgürlüğü olan gelinini çok sevdiği için alttan almaz. Onu ezemeyeceğinin farkındadır ve bu bilinç onun tüm davranışlarını ona göre düzenlemesine sebep olur. Polis,savci ve hakimlerin guclu avukatlarla calisan beyaz yaka suclularina davranisi ile bir kapkacciya davranisi bir degildir. Oysa beyaz yaka suclulari kamuyu daha fazla zarara ugratmaktadirlar. Eger kizginlik oncelenerek illa bir kanala daha fazladan yonlendirilecekse rasyonel olani beyaz yaka suclularina karsi yonlendirmek olacaktir. Ama davranisimizin olusmasinda rasyonelite degil korku daha buyuk pay sahibidir.

Geçen Esenler’de çekilmiş bir videoda Suriye’li kızı ezmeye çalışan “teyze”, aynı davranışı sarı saçlı, güzel görünümlü, şık, özgüven gösteren başka bir yabancıya karşı yapamazdı. O zavallı savaştan kaçmış, zar zor hayata tutunmuş bir de Türkçe öğrenmiş kızcağızın tam dişine layık ezebileceği bir lokma olduğunu o ilkel güdüleri ona söyledi ve o davranışı oluşturdu.

ABD’nin dünya lideri haline gelmesi pek çok sebeple birlikte 2. Dünya savaşında Japonya’daki çok vahşi ama kritik savaşı bitiren hamlesi ile de iliskilidir.

Iste yüzden hayatımız güç aramakla geçer. Güçlü olmak isteriz. Güçlü olanlarla birlikte olmak isteriz. Bu birey seviyesinde de, klan seviyesinde de, daha üst sosyal yapılar seviyesinde de aynıdır. Güç aramak ayıp değil, insanın en temel kendini koruma güdüsüdür. Size zarar karşı komşunuzdan dalga geçmek şeklinde gelecekse, güçlü olma kriterimiz komşumuza nispet yapabileceğimiz türde edinimler elde etmek olacaktır. Bu baglamda komşusundan daha güzel bir evde oturma veya komşusundan daha iyi bir arabaya binme güdüsü aslında bir güç arama güdüsüdür.

Cinsel içerikli suçların çoğu esasında libido tatmininden ziyade güç motivasyonuyla olusmus davranışlardır.

Size eğer “zarar” kardeşinizden gelebilecek ise henuz hiçbirşey yapmamis dahi olsa kardeşinize düşman olursunuz. Yusuf peygamberin kıssasında kardeşlerinin Yusuf’u kuyuya atma davranisina sebebiyet veren şey babalarının sevgisini Yusuf’un tamamen alacagi ve kendilerini artik babalarinin sevmeyecegi korkusudur.

İşte modern egitim gibi, din ve tasavvuf da o primitif duyguları ıslah etme çabasıdır bi yönüyle. Modern egitimin katkisi ayri bir yazi konusu. Dini Ritüeller ruh disiplininin gelişimi içindir. Kurallar ve yasaklar ise her boşlukta ortaya çıkmaya çalışan primitif duygularımızı dengelemek içindir.

Başkalarının din denilen aygıtı kullanıp ilkel hirslari dogrultusunda davranmaları çoğu zaman dini bir ruhani ıslah aracı değil güç savaşında kullanılan bir aygıt olarak görmelerinden kaynaklanır. Din içselleştirilmeyince kendini güçlü hissedenlerin saldırganlaşmasında/ yolsuzlasmasinda şaşılacak bir yan yoktur. Bu dinin ıslah edici gücünden ve potansiyelinden tamamen bağımsız birşeydir. Evet pek cok dinde de olan, islam da tekamül etme olarak bilinen surec bir bu ilkel yonlerimizin ıslahınin surecidir.

Ancak kabilenizin dışarisinda veya icerisinde ruhu yeteri kadar ıslah olmamış ilkel güdülerle hareket eden kişiler, gruplar, devletler sizi kendi halinize bırakıp, kendi içinizde bu süreçleri bariscil sekilde geçirmenize izin vermeyecektir. Sizin dinin özünü yaşama çalışmanız ve kişisel ruhani yolculuk çabanız ile yaşadığınız devletin veya klanin veya başka bir feodal sistemin size oluşturduğu tehlikeye karşı tedbir almaya çalışmaniz birbiriyle celisen davranislar degildir. Bu guc arama duygusunun islah edilmis sekilde tezahurudur ve rasyonel olandir. En son ve mükemmel olduğunu varsaydığımız din olan islam dininin Budizm veya diğer bazı uzak doğu dinleri gibi pasifist bir din olmaması insan doğasının bu kısmıni da hayat yolculugu denklemine kattigi icin için son derece hayranlık uyandırıcıdır.

Modern devletler insanın bu ilkel duygularını da denkleme dahil eden devlet ve kurumsal sistemler geliştirebildikleri için ilkellik bu devletlerde daha bi kontrol altindadir. Müslümanların bu tür ülkelerde çok büyük güç mücadelelerine girmelerine belki hic gerek yoktur ve olmayacaktir. Sistem onları primatlardan ve karsi mahalle saldirilarindan büyük oranda zaten korumaktadır. Bu yüzden en mutlu ve dinini en derinlemesine yaşayan müslümanlar genelde gelişmiş batı uygarlıklarında yaşamaktadır. Halen modern bir devlet olamamış primitif kabileler ülkesi Türkiye’de kendine ilkel kabilelerden gelecek bazen öldürücü nitelikteki saldırıları gözönünde bulundurmadan sistemler kurmak ve yaşamak naifliktir. Kimsenin umursamadığı güçte birisi iseniz, bireysel olarak sizin pasifist bir islam yaşamanıza belki hic karismayabilirler. Ancak onlarin kendine ait oldugunu dusundugu birseyi talep ettiginiz anda catisma kacinilmazdir. Özellikle kendini o toprakların sahibi gören Homo Kemalistlerin (cinsiyetçi bir söylem değil, Sapien yerine kullandığım bana göre nüktedan bir benzetme) kendilerini tehdit altında hissetmesi ve saldırması kaçınılmazdır. Görünen devlete alternatif olarak bir de derin devlet denilen bir ucube canavarın tesis edilmesinin sebebi de budur. Derin devlet kaynaklarinin ve vaktinin cogunu yurdu dis dusmandan gelecek tehlikelerden degil, merkeze ilerlemeye calisan diger yerel kabilelerden korumak icin tesis edilmistir.

Belki zihinleri bizim gibi modern teknolojik uyaricilar neticesi çok dağınık olmadığı için atalar benim bu kadar karışık şekilde ifade etmeye calistigim hakikati veciz sekilde ifade edebilmişlerdir.

“Deli deliyi görünce sopasını saklar.”

Yani normal hayatını yaşarken bir “delinin” veya deliler grubunun saldırısına uğraman hayli yüksek bir ihtimaldir Turkiye’de. Sebep ikincil derecede onemlidir. Ezik goruntulu oldugunu dusundukleri icin keyif icin bile saldirabilirler. Dayak yememek veya incinmemek etrafına “ben bu adama/kadına/ camiaya/devlete/ partiye/ spor kulubune bulaşırsam bedelini öderim” mesajı gönderebilmene bağlıdır. Aksi durumda onurlu bir hayat yasaman bir sürü ilkel grubun ve kisinin insafına kalmıştır.

Bu yazıyı okuyan pek çok kişi için cemaat olarak da bilinen o sosyal entite artık güçlü ve caydırıcı olma özelliğini yitirmiştir. Belki de dağıldığı modern devletlerdeki etkili sistemler sebebiyle bi daha böyle güçlü olma ihtiyacı da hissetmeyip sadece maneviyata dönmüş bir hareket olarak küçülmüş şekilde hayatına devam edecektir. Küçülmenin bir sebebi kötü örnekler yüzünden ruhaniyata dönük arayislardaki tatminsizlerin ayrılmasıdir. Diger ve bence daha onemli bir sebep ise ilkel güçlü olma güdüsünü ıslah edememişlerin güçsüzlüğün kokusunu almasıdır. İnsanoğlu için gücün kaybolduğunu hissetmek içgüdüsel bir yetenektir.

Tüm bunlar benim hikayem, senin hikayen, bu yazıyı okuyan pek çoğunun hikayesi. Kendinizden veya dostlarınızdan nefret etmeden buyuk resmi iyi gorunuz. Bilmedigin veya gucunun daha iyisiyle degisitirmeye yetmedigi kotulugu engelleyememis olmandan sen sorumlu degilsin. Bu tüm insanlığın hikayesi.

Var ise eğer Ahiret, Allah’ın sana hayatın boyunca dönem dönem değişik derecelerde bahsettiği gücü senin ilkel kişisel çıkarların için suistimal edip etmediğin kişisel bir ilahi sorgu niteliğinde olacaktır (Turkiye’de bir adalet sistemi olmadigi icin, adaletin tecelli etmesi icin maalesef ahiret referansi yapmak durumundayiz). Organize bir kötülük olduğunu bilmediğin ve bu kapsamda hakeret etmedigin bir klandaki herkesin davranışından şen sorumlu değilsin.

Turkiye’deki hicbir kabile guc savaslarindaki yaygin ahlaksiz bireysel veya kollektif davranislardan azade degildir. Bu konuda sicili cok daha kirli kotuluk hareketleri vardir ve size ahlak dersi verme cureti gostermektedirler. Konsensüs şeklinde bu kadar farklı grubun ortak nefretinin subjesi olabilmenin nedeni yapılan ahlaki yanlışlar değil, kollektif olarak hiyerarşik sosyal mobiliteyi değiştirebilme cüretinin gösterilebilmesidir. Homo Sapienler territorialdır (kendi bölgesini sahipleniler). Bir zamanlar “Biz bu ulkede asılız” diyebilen Türkan Saylan gibi kişilere ve kabilelerine karşı hiyerarşik sosyal mobiliteyi değiştirmeye yönelik her müdahale oldukça tehdit edici ve cüretkar degerlendirilecektir. Bunun mudahalenin bariscil, aydinlanmaci, egitim odakli, diyalog ve ortak paydada bulusma cabasi icerip icermemesiyle alakasi yoktur.

Ruhen ıslah gayreti verenler içinden elbetteki ilkel duygularını kamil manada ıslah edememiş kişiler çok olacaktır. Türkiye sosyolojisinde bunun aksi gerçekçi değildir. Aksini dusunmek sosyoloji ve psikoloji bilmemektir. Insani tanimamaktir.

Nerede ne şekilde kalan ömrünüzü geçirirsiniz bilemem ama kendinize, arkadaşlarınıza, bir dönem ortak paydada buluşup bişeyler paylaştığınız insanlara karşı objektif olun. Hakikat arayışındaki insan sadece kendine ve dostuna degil düşmanına bile objektif olur, geçmişine objektif olur, hatalarına objektif olur. Olayları kapsayan şartlar tam anlamıyla hiç bi zaman bilinemeyeceğinden mutlak anlamda bi objektiflik zaten mümkün değildir ama elinden gelenin en iyisini yapmak hakikat yolcusunun görevidir. Bu gerçeği bilen büyükler “insaf dinin yarısıdır” demişler. Objektif bakmaya çalıştıkça muhtemelen düşmana daha insaflı olursun, dosta ve kendine karşı da muhtemelen daha fazla kusur farkediceğin için hayal kırıklıkları oluşur. Iste zaten hayat tam olarak böyle kusurlu bişeydir. Romantik ve liberal illuzyonlara cok bel baglamanin anlami yoktur. Esas destansı mücadele insanı, dostlukları, hayati olanca kusuruna rağmen görüp, bilip daha iyi olması için bu kusurlara çok takilmadan ve yaralara tuz basmadan daha iyi bir hayat için kisisel ve toplumsal islah mücadelesi verebilmektir.

Bazı romantik ve liberal illüzyonlarla kendinizi kandırıp hem kendinizden, hem geçmişinizden nefret etmenize gerek yok. Liberalizm ve romantizmin anlamli olabilmesi icin once disardan gelecek buyuk tehlikelere karsi guclu ve caydirici bir savunma mekanizmasi insasi gereklidir. Insanligin tarihi buyuk oranda utanc verici hikayelerin toplamidir. Hayat denkleminde constant (sabit olan)catismadir, konsensus istisnadir. Primitif gelismislik duzeyi sadece catismanin cesidini degistirir. Nadiren de kisa sureli konsensus saglandigi da olmustur.

--

--