Amerikan Başkanlık Sistemi — 1: Başkanlık Tek Seçenek mi?

Doğruluk Payı
Doğruluk Payı Blog
12 min readNov 2, 2016

Modern Politik Yönetim Sistemleri

Türkiye’de “başkanlık sistemi” giderek daha da alevlenen tartışmalarla devam ederken, gözler Dünya’da başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelere ve bu ülkelerin modellerine dönmeye başladı. Bu modellerin başında da, kuşkusuz Amerika Birleşik Devletleri (ABD) geliyor. Her ne kadar yalnızca ABD’nin başkanlık sistemi modeline bakmak, başkanlık sisteminin başarısıyla ilgili yargılara varmak için yetersiz olacak olsa da, ABD’nin demokrasi konusundaki öncülüğü ve ABD’nin politik sisteminin birçok ülkenin sistemine nazaran özgürlükçü ve katılımcı olduğu gerçeği, “başarılı” bir model olarak ABD’nin başkanlık sisteminin incelenmesini zorunlu kılıyor.

Biz de bu sebeple bir yazı dizisi hazırlayarak okurlarımızı yönetim sistemleri ve özellikle de başkanlık sistemi ile ilgili bilgilendirmek istedik. Bu yazı dizisi boyunca ABD’nin başkanlık sistemini detaylı bir şekilde analiz edecek, faydalı ve zararlı yanlarına dikkat çekecek, geride bırakılan birkaç asır boyunca doğan sorunlarından en önemlilerine yer vermeye çalışacağız. Ayrıca konuyla ilgili farklı yaklaşımları ele alarak, Türkiye’nin girdiği zorlu karar sürecinde en temiz, en güvenilir ve en net bilgileri sunmaya çalışacağız.

Bu yazı dizisini hazırlamamızın çok basit ve temel bir nedeni var: Başkanlık sistemi, Türkiye’nin hiç de alışık olduğu bir sistem değil ve asırlardır başka ülkelerde kullanılan bu sistemin bizlerin aşina olmadığı faydaları ve zararları bulunuyor. Bunlardan daha şimdiden haberdar olmak, önümüzdeki yol ayrımında ve gelecek yıllarda bizleri neler beklediğini anlamamız açısından büyük önem taşıyacaktır. Başkanlık sisteminin doğası, içeriği ve yapısıyla ilgili detaylardan bihaber bir şekilde yargılara varmak ise ileride çok ciddi problemlerin doğmasına sebep olacaktır.

Yazı dizimizin ilk yazısında, doğrudan başkanlık sistemine odaklanmak yerine öncelikle “yönetim sistemleri” üzerine durmak istedik. Çünkü bilinmesi gerekir ki Dünya, içinde bulunduğumuz süreçte bize sunulduğu gibi “başkanlık sistemi” ve “parlementer sistem” diye iki olasılıktan ibaret değildir. Dünya üzerinde birçok farklı yönetim sistemi bulunmaktadır ve bunların her birinin faydaları, zararları, ortak konulara farklı yaklaşımları bulunmaktadır. Bunları hiç bilmeksizin başkanlık sistemi ile parlamenter sistem arasında karar vermeye çalışmak eksik ve hatalı olacaktır.

Elbette ki her bir sistemi, tüm detaylarıyla bu yazılarımızda incelememiz mümkün değil. Zira bu sistemlerin her biri hakkında kalın kalın kitaplar bulunuyor. Bizim yazı dizimiz de zaten daha ziyade ABD’nin başkanlık sistemi üzerine olacak. Ancak yazı dizimizin bu ilk yazısında sizlere çeşitli yönetim sistemlerinin sadece genel özelliklerinden söz ettik ve bazı örnekler verdik. Böylelikle okurlarımızın Dünya’da başka ne tip yönetim seçenekleri olduğundan haberdar olabilmesini ve merak ettikleri sistemleri, o sistemlerle yönetilen ülke örneklerini araştırarak bulabilmelerini sağlamayı hedefledik.

Öyleyse, daha fazla vakit kaybetmeden başlayalım.

Dünya’nın birçok farklı ülkesinin ve çeşitli bölgelerin yönetim sistemleri, oldukça genel bir biçimde, 11 ana başlıkta incelenebilir. Bunlar:

1. Tam Başkanlık Sistemi:

Başkan, hem devletin, hem de hükümetin lideridir. Yürütmenin başındadır, seçimle gelir ve yargı gücünü elinde bulundurmaz. İlerleyen yazılarımızda bu sistemin tüm detaylarına gireceğiz; ancak şu etapta bilinmesi gerekir ki, Dünya’daki başkanlık sistemleri arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Buna rağmen, günümüzde halen uygulanmakta olan başkanlık sistemleri için genellikle şunlar geçerli olacaktır:

· Yürütme kolu, yasal düzenlemeleri veto edebilir. Buna karşılık, yasa yapıcıların nitelikli çoğunluğu (%51) ile veto kararı iptal edilebilir.

· Başkanın belirli bir sayıda tekrar seçilme hakkı bulunur.

· Seçimler belli zamanlarda düzenlenir. Güven oylaması veya parlamenter kararlar yoluyla erken seçim (bazı ülkelerdeki istisnalar haricinde) düzenlenemez.

· Yürütme kolunun yetkileri tek kişiye aittir. Kabine üyeleri başkanın direktifleri doğrultusunda hareket eder ve yasama ile yürütme kollarından gelen emirleri uygulamakla yükümlüdür. Buna karşılık, söz konusu kabine, adliye ve diğer alt birimlerin belirlenmesinde yasama kolunun onayı gerekebilmektedir. Genel bir kural olarak, başkanın yetkileri sayesinde kabineye, orduya veya diğer hükümet elemanlarına karşı gelmesi mümkünken, yargıçların kararlarını görmezden gelmesi mümkün değildir.

· Başkanın mahkumları affetme ya da ceza süresini kısaltma yetkileri bulunur.

ABD, Afganistan, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Brezilya, Kongo, Uruguay, Zimbabwe, Venezuela, Meksika, Şili, Türkmenistan ve Kenya bu şekilde yönetilen ülkelere birkaç örnektir.

Tabii ki başarılı bir demokrasinin uygulanabilmesi için sadece yukarıda sayılan maddeler yeterli değildir. Benzer bir şekilde, başkanlık sisteminin niteliklerini sadece yukarıda sayılan maddeler çerçevesinde değerlendirmek de doğru olmayacaktır.

Bu nedenle, konunun detaylarını sonraki yazılarımıza bırakıyoruz. Bu yazımızın amaçları doğrultusunda, sadece genel bir bakış açısı sunmaya çalıştık. Detaylar, bir sonraki yazılarımızda fazlasıyla ve kaplamlı bir şekilde yer alacaktır.

2. Başbakanlı Başkanlık Sistemi:

Bu sistemlerde başkanın yanı sıra bir de başbakan bulunmaktadır. Ancak başbakanın kendi başına pek bir gücü yoktur ve sadece (ya da büyük oranda) başkanın istekleri doğrultusunda hareket eder. Genellikle başbakan, devlet yapılanması içerisindeki bir bakanlığın başında bulunabilir. Güney Kore, Tajikistan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Gine, Özbekistan, Fildişi Sahilleri, Kamerun bu şekilde yönetilen ülkelere birkaç örnektir.

Örneğin Güney Kore’de yetkilerin neredeyse tamamı başkanın elindedir. Buna karşılık hükümet kabinesi içerisinde başkan, başbakan, başbakan yardımcıları ve diğer 17 bakanlığın bakanları bulunmaktadır. Güney Kore’de başbakan, Adil Ticaret Komisyonu, Kültürel Miras Başkanlığı, Kore Gıda ve İlaç Başkanlığı gibi bağımsız teşkilatların başında bulunur.

3. Yarı-Başkanlık Sistemi:

Bu sistemde her daim bir başkan, bir de başbakan bulunur. Başkan, parlamenter cumhuriyetlerde olanın aksine gücü salt olarak elinde toplar; ancak hükümetin başında bulunma rolü başbakana aittir. Başkanın aksine, başbakan ile kabine üyeleri yasama gücünü elinde bulunduran parlamentoya karşı sorumludurlar. Parlamenter cumhuriyetlerde bulunan ve az sonra bahsedeceğimiz, çoğu zaman sembolik rolü bulunan cumhurbaşkanının zayıf yetkilerinin aksine; yarı-başkanlık sisteminde seçim yoluyla belirlenen başkanın yasama kolunu yürütecek olan kabine üyelerini belirleme ve eğer ki kabinenin gidişatını beğenmezse kabineyi güvenoylamasına götürerek istifa ettirme gibi güçleri bulunmaktadır.

Rusya, Tunus, Fransa, Suriye, Portekiz, Filistin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Ukrayna, Romanya, Nijer, Kongo bu şekilde yönetilen ülkelere birkaç örnektir.

Bu tip sistemlerde her ne kadar güçler ayrılığı ilkesi bulunsa da, bu ayrılığın ne kadar takip edildiği konusu ülkeden ülkeye ciddi anlamda değişmektedir. Örneğin yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa’da başkan ve başbakan farklı ve birbirine zıt partilerden seçilebilmektedir. Bu durumda, her ne kadar bu konuda yasal bir düzenleme bulunmuyor olsa da, siyasi gelenekler gereği başkan dış işleri ve savunma politikalarına odaklanırken, başbakan iç işleri ve ekonomi politikalarına odaklanmaktadır. Öte yandan eğer ki Fransa’da başkan ve başbakan aynı partiden olursa, tüm yetkiler başkanın elinde toplanır ve başbakan, başkanın güdümünde hareket eder. Buna karşılık Finlandiya’da anayasal düzen çerçevesinde başkanın görevleri sadece dış politikayla ilgilidir ve başkan, anayasal zorunluluk olarak kabine üyeleriyle birlikte çalışmak zorundadır.

4. Parlamenter Cumhuriyet:

Bu sistemlerde yürütmenin başında başbakan vardır ve başbakan, aynı zamanda parlamentonun da lideri konumundadır. Sistem içerisinde başkan bulunabilir de, bulunmayabilir de. Başkanın bulunduğu ülkelerde bu kişinin rolü değişken derecelerde öneme sahip olabilir. Örneğin, Pakistan gibi kimi ülkelerde başkanın yetkileri dikkate değer miktarda fazladır, Türkiye’de ortalama düzeyde güce sahiptir, Hindistan’da zayıftır, İrlanda’da ise hiçbir yetkisi yoktur.

Parlamenter sistemlerin en önemli özelliği, yürütme gücünün meşruluğunu parlamento tarafından sürdürülen yasama gücünden alıyor olmasıdır. Yürütme gücünün başındaki başbakan, doğrudan doğruya parlamentoya karşı sorumludur. Elbette ki tüm sistemlerde olduğu gibi, parlamenter cumhuriyetlerde de bolca çeşitlilik söz konusudur. Buna rağmen birçok parlamenter cumhuriyette hükümet lideri (başbakan) ile devlet lideri (cumhurbaşkanı) birbirinden ayrılır. Bunun uygulandığı ülkelerde hükümetin lideri, gerçek gücün sahibidir ve bu bakımdan parlamenter cumhuriyet ile anayasal monarşiler arasında benzerlikler bulunabilir. Öte yandan devletin başında bulunan cumhurbaşkanı çoğu zaman sembolik görevlere sahiptir.

Başkanlık veya yarı-başkanlık sistemlerindeki başkanların gücünün aksine parlamenter cumhuriyetlerde devletin başında bulunan cumhurbaşkanının pek bir yürütme gücü bulunmamaktadır. Bu yetki hükümetin başında bulunan başbakanda toplanmıştır. Botswana veya Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde olduğu gibi kimi zaman bu iki kurum bir arada çalışarak tek bir makam (ofis) halinde işleri sürdürebilir. Kimi zamansa, Avusturya’da olduğu gibi, cumhurbaşkanının yetkileri arasında hükümetin günlük işleyişine müdahale etmeyi sağlayacak bazı güçler bulunabilir. Buna rağmen yine devlet geleneği bakımından birçok ülkede bu yetkiler kullanılmamaktadır veya son derece kısıtlı bir şekilde kullanılmaktadır.

Yukarıdaki paragraflarda adı geçen ülkeler haricinde İsrail, Bangladeş, Finlandiya, Yunanistan, Sırbistan, Kırgızistan, Singapur, Etiyopya bu şekilde yönetilen ülkelere birkaç örnektir.

5. Parlamenter Anayasa Monarşisi:

Hem “anayasal monarşi”, hem de “parlamenter demokrasi”yi bünyesinde barındıran bu sistemde tekerk (kral, kraliçe, hükümdar, padişah, vs.) bulunsa da, bu kişi elindeki politik gücü ya hiç kullanmamaktadır ya da bu tip bir politik güç tekerke tanınmamaktadır. Kanada, İngiltere ve Avustralya bunun tipik örnekleridir.

Tarihsel olarak bu tip monarşiler, yürütmenin başında bulunan, anayasa ve parlamento ile yetkileri kısmen sınırlandırılan tekerklerin var olduğu zamanlardan evrimleşmiştir. Ancak günümüzde bu sistemlerin başında bir başbakan bulunur ve başbakanın da parçası olduğu parlamento demokratik olarak, seçimle belirlenir. Kraliçe gibi tekerkler halen politik ve sosyal hiyerarşinin en tepesinde görülse de, bu kişilerin politika içerisindeki rolleri tamamen semboliktir. Bu bakımdan, modern parlementer cumhuriyetler ile parlamenter anayasa monarşileri arasındaki farklar oldukça detay düzeyindedir ve iki sistem birbiriyle aynı şekilde çalışmaktadır.

Yine de, parlamenter anayasa monarşisinde tekerkin pek kullanmasa bile elinde bulundurduğu yetkiler göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. Bu durum, özellikle İngiltere’de belirgindir. “Kraliyet İmtiyazı” çerçevesinde kararlar anayasal düzenden bağımsızdır ve derhal uygulamaya konur. Birçok ülkede tekerk tarafından konulan bu kararlar parlamento kararıyla iptal edilebilecek olsa da, İngiltere örneğinde bu konuda birçok istisna ve özel durum söz konusudur. Bu durum, tekerkin normalin ötesinde yetkilere sahip olmasıyla sonuçlanmaktadır. Tahmin edilebileceği gibi, bu tip bir sisteme sahip ülkelerde en çok tartışılan konulardan birisi, tekerkin yetkilerini nasıl, ne durumlarda ve ne ölçüde kullanması gerektiği üzerinedir.

İngiltere haricinde Jamaika, İspanya, Norveç, Danimarka, Tayland, Malezya, Hollanda, Yeni Zelanda, İsveç, Lüksemburg, Japonya, Belçika, Belize, Bahamalar ve Malezya parlamenter anayasal monarşi ile yönetilen ülkelere birkaç örnektir.

6. Anayasal Monarşi:

Günümüzde anayasal monarşiler ile parlamenter anayasal monarşiler arasındaki çizgi oldukça bulanıktır. Anayasal monarşiyi kimi zaman ayırt etmekte kullanılan önemli bir kıstas, bu tip sistemlerde tekerkin elinde bulundurduğu gücü kullanabiliyor olmasıdır. Ayrıca tekerk yanında anayasal monarşilerde sıklıkla bir de zayıf bir parlamento bulunur. Burada iki anahtar kelime bulunmaktadır: “Sıklıkla” ve “zayıf”.

Birçok anayasal monarşide parlamento oldukça zayıf olsa da, bazı anayasal monarşilerde parlamento o kadar da zayıf değildir ve tekerkin gücünü denetim altında tutabilir. Bu tip parlamentoların bulunduğu sistemlere genel olarak “parlamenter anayasal monarşi” denmektedir. Az önce sözünü ettiğimiz gibi, güçlü parlamentoların veya sembolik tekerklerin bulunduğu anayasal monarşilerde yürütme kolunun başında başbakan bulunur. Bu başbakan kimi zaman yasamanın da başında bulunabilir. İngiltere, bunun en klasik örneğidir.

Buna karşılık, anayasal monarşi olmalarına rağmen tekerkin aktif ve güçlü olduğu ülkelerde başbakan halen faal bir siyasi figür olsa da, tekerke özgü ve parlamenter sistemden bağımsız yetkiler de bulunmaktadır. Bu şekilde yönetilen ülkeler arasında Bahreyn, Ürdün, Kuveyt, Fas ve Liechtenstein bulunmaktadır.

Elbette ki parlamenter anayasal monarşiler ile anayasal monarşiler arasında gidip gelen birçok ülke de bulunmaktadır. Bunlara bir örnek olarak Tayland verilebilir. Tayland’da anayasal monarşinin başında kral bulunur. Kral, aynı zamanda devletin başı, ordunun başı, Budizm’in savunucusu, inancın koruyucusu olarak da görülür. Tarihte en uzun süre krallık yapmış olan ve 13 Ekim 2016’da ölen Tayland eski kralı Bhumibol Adulyadej’in kraliyeti boyunca Tayland’da birçok siyasi değişim yaşanmıştır ve kral olarak Adulyadej bu süreçte birçok kritik karar alarak sürece müdahale etmiştir. Genellikle kralın Tayland tarihinde görülen anlaşmazlıklardaki rolü, taraflar için arabuluculuk yapmaktır. Bu bakımdan incelendiğinde, tekerkin sürece ne kadar dahil olmak istediği ve anayasal düzenin izin verdiği ölçüler, anayasal monarşilerin durumunda belirleyici role sahiptir.

7. Mutlak Monarşi:

Bu sistemlerde tekerk, anayasadan tamamen veya neredeyse tamamen bağımsızdır. Gücünü kullanmak için parlamento onayına ihtiyaç duymaz. Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Brunei ve Umman bu şekilde yönetilen ülkelere örnektir. Mutlak monarşilerde çoğu zaman liderlik kalıtsaldır; yani babadan oğula geçer; ancak tarih boyunca bu güç aktarımının farklı yolları da denenmiştir.

1765–1783 yılları arasında yaşanan ve çoğunluk olan halkın hükümdarlığına yönelik fikirleri yaygınlaştıran Amerikan Devrimi sonrasında mutlak monarşilerin etki alanı ve sayısı giderek azalmıştır. Dünya’nın birçok ülkesinde mutlak monarşilerin giderek anayasal monarşiye doğru kaydığı gözükmektedir. Ancak bu geçiş kolay ve hızlı değildir; halen tekerkin aşırı fazla yetkisi olduğu görülür. Bu nedenle bu ülkeleri kimi zaman tek bir kategoriye sokmak güç olabilmektedir. Örneğin Ürdün, Katar ve Fas’ta anayasal monarşiye doğru bir eğilim olsa da, halen tekerkin güçleri parlamentonun etkisini hiçe sayabileceğimiz kadar fazladır. Nepal örneğinde politik düzlemin koşullarına bağlı olarak mutlak monarşi ile anayasal monarşi arasında gidip gelmeler görülmüşse de, 28 Mayıs 2008’de Nepal tekerki ortadan kaldırılmıştır. Liechtenstein gibi bazı ülkeler ise daha zayıf mutlak monarşilerden, daha kuvvetli mutlak monarşilere doğru bir geçiş göstermektedir. Örneğin Liechtenstein Prensi’nin tekerk yetkileri 2003 yılında yapılan bir referandum ile genişletilmiştir.

Mutlak monarşiler, tekerkin belirlediği kurallara göre idare edilir. Bu ülkelerde oldukça zayıf veya tamamen sembolik anayasalar bulunabilir. Ancak bu anayasal düzenlemelerin, anayasal monarşilerde olduğu gibi tekerki sınırlama yetkisi bulunmamaktadır. Tam tersine, söz konusu anayasal düzenlemeler tekerkin isteğiyle yürürlükten kaldırılabilir.

Mutlak monarşiler tekerkin belirlediği yasaya göre idare edilebileceği gibi, dinî yasalara göre de yönetilebilir. Dünya’da tamamen dinî yasalara göre mutlak monarşiyle yönetilen iki ülke bulunmaktadır: İran ve Vatikan.

8. Tek Parti Sistemi (Tek Koalisyon Sistemi):

Bu sistemde demokrasi halen bulunuyor olsa da, oy verilebilecek tek bir parti veya tek bir koalisyon opsiyonu olduğu için demokratik süreç oldukça zayıf bir şekilde işlemektedir. Bu yönetimlerin en önemli özelliği, söz konusu tek partinin yasal düzenlemelerle bu konumunu koruyor olmasıdır. Günümüzde tek parti sistemiyle yönetilen en meşhur ülke Çin olsa da, Küba, Vietnam, Kuzey Kore ve Laos da diğer örneklerdir.

Bu ülkelerin anayasasında sadece tek bir partinin varlığı tanınır ve diğer tüm partiler yasadışı olarak görülmektedir. Kimi zaman çok sınırlı bir şekilde başka partilerin varlık göstermesine izin verilse de, bu partilerin pratikte hiçbir etkisi bulunmamaktadır.

Bazı ülkelerde; kimi zaman seçim hileleri gibi yasadışı yollarla, kimi zamansa uzun yıllara yayılan seçmen momentumu nedeniyle bir parti diğerlerine göre arka arkaya üstün gelebilir. Bu tip sistemlere “dominant parti sistemi” ya da “de facto tek parti sistemi” denmektedir. Yani bu sistemlerde anayasa, tek parti sistemini tanımamaktadır. Seçimlerden galibiyetle çıkan parti ya gerçekten seçmenlerin desteğini aldığı için bu başarısını sürdürmektedir ya da elinde bulundurduğu gücü devreye sokarak anayasal düzenlemeler yapmasa bile seçim hileleriyle pozisyonunu korumaktadır (kimi zaman her ikisi de görülebilir).

Tek partili sistemlerin altında yatan en temel mantık “ulusal birlik ve beraberlik” ve “sürekli istikrar” mesajıdır. Bu sistemin sürdürüldüğü ülkeler, kendilerinin seçilmemesi durumunda işlerin çok kötüye gideceğini, dolayısıyla halihazırda sürdürülen sistem içerisindeki yetkinlikleri ve becerilerinin sorgulanmaması gerektiğini ileri sürerler. Örneğin Sovyetler Birliği’nde “sınıf farklılıklarına yol açacağı” gerekçesiyle çok partililiğin önüne geçilmiştir.

Tarihsel olarak tek partili sistemler ya Marksist-Leninist ve uluslararası dayanışma ilkeleriyle, ya da ulusalcı ve faşist ilkelerle yönetilmiştir. Tabii ki tarihte kolonicilik ve emperyalizm gibi baskıcı ve işgalci unsurlardan bağımsızlığını kazanan ülkelerde geçici olarak tek partili dönemler görülmüştür. Bunun sebebi, tek parti sisteminin kısa vadede verimli ve hızlı kararlar alınabilmesini mümkün kılmasıdır. Ancak bu tip bağımsızlık sonrası tek partili dönemler çoğu zaman kısa sürelidir ve bu süre uzadıkça, diktatörlük eğilimleri olasılıkça artış göstermektedir.

Tek parti sistemleri neredeyse her zaman otoriter (güçlü ve merkezileşmiş yönetimin politik özgürlükleri kısıtladığı sistem) ya da totaliter (kamu ve özel yaşantının her alanını kontrol altında tutan sınırsız devlet gücünün bulunduğu sistem) olarak görülmektedir. Buradaki önemli bir nokta, her ororiter (ya da totaliter) yönetimin tek partili olmak zorunda olmamasıdır. Mutlak monarşiler ve dominant parti sistemleri de kolaylıkla otoriter bir doğaya bürünebilir.

9. Hükümeti Askıda Olan Yönetimler:

Askeri cunta (darbe) nedeniyle hükümetleri feshedilmiş ya da askıya alınmış ülkelerdir. Bu ülkelerde asker ve askeri hiyerarşi tüm gücü elinde bulundurur. Kimi zaman politikacılar da bu hiyerarşinin bir parçası haline gelebilir veya getirilebilirler. Bu kategoriye ait ülkeler genellikle sürekli olarak bu kategoride kalmazlar.

1 Kasım 2016 itibariyle bu kategoride bulunan tek ülke Tayland’dır. Normalde Tayland, anayasal monarşi ve parlamenter demokrasi ile yönetiliyor olmasına rağmen 2014 yılının Mayıs ayında Ulusal Barış ve Düzen Konseyi tarafından yapılan askeri darbeden bu yana cunta yönetimi ile yönetilmektedir.

10. Diğer Yönetimler:

Bu ülkeler genellikle bir sistemden diğer sisteme geçiş aşamasında olan ülkelerdir. Bu geçiş anayasal düzenlemelerle olabileceği gibi, kaos yoluyla da olabilir. Şu anda bu şekilde geçiş aşamasında olan ülkeler arasında Burkina Faso, Mısır, Libya ve Yemen bulunmaktadır. Bu ülkelerin kategorik durumları içerisinde bulundukları vaziyet ve değişimin yaşandığı yöne bağlı olarak belirlenmektedir. Ülkede düzen ve süreklilik sağlandıktan sonra bu ülkeler, daha önceden sözünü ettiğimiz kategorilerden birisine yerleştirilebilirler.

11. Hükümetsiz Bölgeler:

Herhangi bir hükümet tarafından yönetilmeyen bölgelerdir. En tipik örneği Antarktika’dır. Hiçbir tekil ülkenin kontrolünde olmayan Antarktika kıtası, kıta yönetimi üzerinde söz sahibi olmak isteyenlerin imzalaması gereken Antarktika Antlaşması ile yönetilmektedir. Aslen 14 maddeden oluşan antlaşma çerçevesinde kıta her türlü askeri faaliyetten arındırılmıştır ve kıta üzerinde sadece bilimsel araştırmaların sürdürülmesini ve teşvik edilmesi hedeflenmektedir.

***

Tabii ki burada saydığımız kategoriler içerisinde birçok alt başlık açmak mümkündür. Örneğin Dünya’da kendi kendini yöneten, özerk (veya otonom) bölgeler bulunmaktadır. Bunlar arasında Hong Kong, Irak Kürdistanı (Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi) ve Makau en tipik olanlarıdır. Bunların yönetim biçimi ve üst yönetim ile ilişkileri çeşitli biçimlerde olabilir. Kimi zaman üst yönetimin idare biçimi ile özerk bölgelerin idare biçimleri birbiriyle örtüşmeyebilir. Örneğin Hong Kong’un demokratik yönetim biçimi ile Çin’de sürdürülen tek parti sistemi birbiriyle oldukça zıttır. Deng Xiaoping tarafından geliştirilen bu sisteme “Bir ülke, iki sistem” adı verilmektedir.

Bunun ötesinde, kimi zaman tüm ülkelerce tanınmayan yönetimler de bulunabilmektedir. Örneğin Kosova ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bunun tipik örnekleridir. Bu gibi belirsiz durumdaki ülkelerin de yönetimi oldukça özel ve vaka-bazlı olabilmektedir.

Benzer şekilde, burada yer veremediğimiz bazı diğer yönetim biçimleri de bulunmaktadır. Örneğin İsviçre, direktöryel sistem denen bir biçimle yönetilmektedir. Bu sistem dahilinde birden fazla kişi devletin ve hükümetin başında bulunur. Yetkiler tek bir insanda toplanmaz. Bu doğası nedeniyle İsviçre’nin yönetim biçimi hem başkanlık sisteminden, hem de parlamenter cumhuriyetlerden farklıdır.

Unutmayınız ki bu yazımızda verdiğimiz liste, sadece yasal olarak var olan sistemleri sıralamaktadır. Yani bu yazımızda sözü edilen sistemler, demokrasi ve özgürlük skalasına göre sıralanmamıştır. Örneğin birden fazla partinin parlamenter cumhuriyet içerisinde birbiriyle yarışıyor olması, o ülkelerin otoriter olmadığı veya demokratik olduğu anlamına gelmemektedir.

***

Sonuç olarak, Dünya üzerinde bulunan ülkeler birbirinden çok farklı sistemlerle yönetilmektedir. Bu sistemlerin her birinin avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Bunların her birine burada girmek mümkün olmasa da, bu yazımızda sizlere genel bir bakış açısı vermeye çalıştık. Böylelikle umuyoruz ki insanlara genellikle sunulan seçeneklerden farklı opsiyonlar olduğu net bir şekilde anlaşılabilecektir.

Bu yazı dizimizdeki en temel amaçlardan bir diğeri ise, “kusursuz sistem” diye bir şeyin olmadığı gerçeğini göstermektir. Elbette ki her sistemin artıları ve eksileri vardır; ancak Türkiye’nin kültür, eğitim, sosyal ve politik durumu içerisinde hangi sistemin en güvenli ve sürdürülebilir olduğu konusu süregelen tartışmalarda kritik bir role sahiptir. Bu konuda yargılara varabilmek için, opsiyonlarımızın neler olduğunu bilmek büyük öneme sahiptir. Bu yazımızda, yüzeysel ve kısaca da olsa bu temeli sağlayabilmeye çalıştık.

Şimdi, bu yazımızda attığımız temel üzerinden giderek özellikle başkanlık sistemine ve başkanlıkta ABD modeline odaklanmaya başlayabiliriz. Zira görünen o ki bu sistem, önümüzdeki ayların en ateşli tartışmalarının kalbinde yatacaktır. Bu sebeple ABD’nin başkanlık sistemini tarafsız, bilimsel ve temel bir şekilde öğrenmek, bu tartışmalara maruz kaldığınızda daha bilgili, donanımlı ve eğitimli kararlar almanıza katkı sağlayabilecektir.

Daha da önemlisi, şu anda halen elinizde bulunan demokratik hakları kullanmanız gerektiği bir durumda daha sağlıklı bir tercih yapabilmeniz mümkün olacaktır.

Çağrı Mert Bakırcı

Kaynaklar ve İleri Okuma:

The Great Debate: Parliament versus Congress (http://www.revparl.ca/english/issue.asp?art=573&param=108)

Governance and Social Development Resource Centre (http://www.gsdrc.org/document-library/governing-systems-and-executive-legislative-relations/)

The Semi-Presidential One (http://www.semipresidentialism.com/)

Max Planck Institute for Comparative Public Law and International Law (http://www.zaoerv.de/64_2004/64_2004_1_a_95_124.pdf)

Antarctic Governance (http://www.asoc.org/advocacy/antarctic-governance/overview-of-antarctic-governance)

Constitutional Monarchy, Goerge Thomas Kurian (http://sk.sagepub.com/reference/the-encyclopedia-of-political-science/n310.xml)

Politics (http://www.politics.co.uk/reference/monarchy/)

Wikipedia (https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_system_of_government)

--

--

Doğruluk Payı
Doğruluk Payı Blog

Siyasilerin söylediklerinin doğru olup olmadığını merak ediyor musunuz? Sizin için araştırıyor ve ölçüyoruz. #factcheck Bir @OGDDernegi projesidir.