Amerikan Başkanlık Sistemi — 2: Başkanlık ve Diktatörya Arasındaki Çizgi

Doğruluk Payı
Doğruluk Payı Blog
6 min readNov 9, 2016

“Kuvvetler Ayrılığı” ile “Denetim ve Denge” İlkeleri: Yasama Kolu

Bu serimizin ilk yazısında başkanlık sisteminin gündeme gelmesi sebebiyle, bu sistemin tek seçenek olmadığından söz etmiş, Dünya’daki diğer yönetim biçimlerini ele almıştık. Bu yazıdan itibaren ise ABD Başkanlık Sistemi, detayları ve nasıl çalıştığı üzerinde duracağız. Bu noktadan sonra “başkanlık sistemi” dediğimizde ABD’nin başkanlık sisteminden söz edeceğimizi hatırlatmak isteriz. Lakin unutmayınız ki Dünya’da başkanlık sistemiyle yönetilen başka birçok ülke bulunmaktadır ve bunların sistemlerinin detayları birbirinden farklı olabilmektedir. Biz ise, bu dizimizde, bu sistemin en önde gelen temsilcisi olan ve yüz yıllardır uygulamayı sürdüren Amerika Birleşik Devletleri üzerinde duracağız.

Başkanlık sistemi, yapısı gereği tek bir kişiye oldukça fazla yetki verdiği için genellikle otoriter ya da totaliter diktatörlüklerin oluşumu için uygun bir zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin çok az bir kısmı yüksek refah düzeyine sahip, gelişmiş ülkelerken (örneğin ABD ve Güney Kore), çok çok büyük bir kısmı refah düzeyi düşük, diktatörlüklerle yönetilen veya işlevsel bir demokrasiye sahip olmayan ülkelerden (örneğin Afganistan, Kongo, Gana, Kenya, Malawi, Nijerya, Sudan, Venezuela, Zimbabwe, Kamerun, Çad, vb.) oluşmaktadır. Dolayısıyla ABD başkanlık sisteminin nasıl çalıştığını anlamak, başkanlık sisteminin tehlikelerini öngörerek doğru adımların atılıp, doğru kararların alınmasını sağlayabilir.

Öncelikle belirtilmelidir ki, ABD’deki başkanlık sisteminin en güçlü ve en önemli taraflarından birisi kuvvetler ayrılığı (separation of power) dediğimiz ilkedir. Şu anda Türkiye’de de bulunduğu kabul edilen bu ilke çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri tek bir kişinin veya bir zümrenin elinde toplanmamıştır; her biri birbirinden bağımsızdır. Ancak ABD’deki kuvvetler ayrılığı da, bu ilkenin özel bir versiyonu olan denetim ve denge ilkesi (checks and balances) çerçevesinde yürütülmektedir. Bu, ABD başkanlık sisteminin kalbinde yatan bir unsurdur ve diktatörlüğün önüne geçilmesinde de en kritik rolü oynamaktadır. Dolayısıyla işlevsel bir başkanlık sisteminden söz edebilmek için, bu ilkenin çok iyi bir şekilde anlaşılması gerekmektedir. Bunun içinse, ABD siyasi sistemi içerisindeki “kuvvetleri” anlamamız gerekmektedir. Bu sebeple öncelikle yasama kolundan başlayarak ABD’deki sistemi biraz daha yakından tanıyalım.

ABD’nin yasama organı (kuvveti) Kongre’dir (Congress). Kongre, Senato (Senate) ve Temsilciler Meclisi (House of Representatives) isimli iki alt birimden oluşur. Kongre’de, oy kullanma yetkisi olan 535 kişi bulunur. Bunlardan 435 tanesi temsilci (representative) adı verilen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin şu andaki milletvekillerine benzer politikacılardan, 100 tanesi ise senatör adı verilen Senato üyelerinden oluşmaktadır.

Bu noktada daha fazla ilerlemeden hatırlanması gereken çok önemli bir konu, ABD’nin 50 eyaletten ve 1 adet de eyalet olmayan bölgeden (Washington, D.C.) oluşuyor olduğu gerçeğidir. Bu eyaletlerin her birinin kendilerine ait yasaları ve sistemleri bulunmaktadır; ancak bunu bir başka yazıda ele alacağız. Fakat şu anda hatırlanması ve anlaşılması gereken, ABD’nin pratik olarak 50 ayrı ülkenin bir araya gelmesinden oluştuğu gerçeğidir. Zaten genellikle üzerinde düşünmeden söylüyor olsak da, ülkenin adına dikkat edecek olursanız, Amerika Birleşik Devletleri olduğu görülecektir. Yani birden fazla devletin birleşmek suretiyle bir araya gelmesi sonucu oluşan Amerika isimli ülke (ya da “Amerika’nın” anlamında, Amerika’da bulunan ülke). Bu eyaletlerin kendi içlerindeki sistemi eyalet yasaları belirlerken, eyaletlerin bir araya gelmesi sonucu oluşan bütünleşik sistemin detaylarını federal yasalar belirlemektedir. Bu konuya da ilerleyen yazılarımızda geleceğiz. Ancak şu anda kritik olan, bu 50 eyaletin federal düzeyde eşit ve adil bir şekilde temsil edilmesi gerekiyor olduğudur. Çünkü her eyalette farklı sayıda insan bulunmaktadır; bu da temsil eşitsizliği durumunu doğurabilmektedir.

İşte bu temsil eşitsizliği sorununa bir çözüm olarak, Temsilciler Meclisi’ni oluşturan 435 kişinin, her bir eyalete sınırlarında yaşayan insan sayısıyla orantılı olacak şekilde koltuk ayırarak demokratik ve eşit bir şekilde belirlenmesi yaklaşımı geliştirilmiştir. Buna bağlı olarak, her 10 yılda bir yapılan sayımlar sonucunda eyaletlerin nüfusu değişebilir ve bu da, Temsilciler Meclisi’ndeki koltuk sayılarını etkileyebilir. Örneğin, 2010 yılında yapılan, 2013 yılında devreye sokulan ve 2023 yılına kadar geçerli olacak olan sayım sonrasında Kaliforniya’nın Temsilciler Meclisi’nde 53 koltuğu varken, Teksas’ın 36 adet New Hampshire’ın 2 adet, Florida’nın 27 adet, Alaska’nın 7 adet, Arizona’nın 9 adet, New York’un ise 27 adet koltuğu bulunmaktadır.

Temsilciler Meclisi’nin (ya da kısaca Meclis’in) en temel görevi, bizim meclisimizin de yapmakta olduğu gibi, ülkenin tamamını (ve ABD’nin durumunda tüm eyaletleri) etkileyen federal yasalar çıkarıp geçirmektir. Bu yasaları Meclis hazırlar, Senato onayına sunar ve oradan onay alınması durumunda Başkan’ın önüne gelir. Eğer ki Senato bir yasayı reddederse, Meclis’in yasayı tekrardan hazırlaması veya o yasadan vazgeçmesi gerekmektedir. Eğer ki Başkan önüne gelen bir yasayı veto edecek olursa, yasa Meclis’e geri gönderilir. Meclis, bu durumda ya yasayı yeniden düzenleme ya da iptal kararı alır. Ancak Başkan’ın yetkilerini sınırlamak açısından var olan bir sistem, hem Meclis’in hem de Senato’nun Başkan tarafından veto edilen yasayı 3’te 2’lik bir çoğunlukla yeniden geçirmesidir. Bu durumda Başkan’ın veto kararı egale edilmiş olur ve yasa geçmiş sayılır. Yani görülebileceği gibi, Başkan’ın sınırsız yetkisini kırmak adına Meclis ve Senato’nun çeşitli güçleri bulunmaktadır.

Meclis’in bunun haricinde bazı kendisine özgü güçleri de bulunmaktadır. Örneğin maliyeyle ilgili yasaları geçirebilir, devletin Başkan da dahil olmak üzere her kurumunu işgal eden kişileri görevi kötüye kullanma suçuyla yargılanmaları için Senato’ya gönderebilir ve eğer ki sonradan detaylarını göreceğimiz gibi, ABD seçimleri sırasında devreye giren Seçmenler Heyeti (Electoral College) tarafından yeni başkan seçilemezse kimin bir sonraki başkan olacağına karar verir.

Bu arada, Meclis’in başkanı da, Temsilciler tarafından kendi içlerinde seçilirler. Bu kişi, şu anda detaylarına giremeyeceğimiz ve ileride değinebileceğimiz gibi Kongre içerisinde bulunan çeşitli meclis gruplarının (caucus) otomatik olarak başında sayılır. Örneğin eğer ki Meclis Başkanı Demokratik Parti’den (Democratic Party) ise Meclis Demokratik Grubu’nun, Cumhuriyetçi Parti’den (Republican Party) ise Meclis Cumhuriyetçi Grubu’nun lideri sayılır. Neden sadece iki partiden söz ettiğimiz kafanıza takılabilir; buna da ilerleyen yazılarda geleceğiz. Şimdilik bilmeniz gereken, ABD’de çok partili sistem bulunuyor olsa da, sadece iki partinin baskın geldiğidir. Diğer partiler onlara rakip olmaya çalışsalar da, sadece iki partiden bir tanesi seçilmektedir. Bu durum değişebilecek olsa da, son birkaç asırdır herhangi bir değişim yaşanmamıştır. Bunlara tekrar döneceğiz.

Peki, ya Senato? Eğer ki az önce Temsilciler Meclisi’nden söz ederken, büyük eyaletlere daha fazla temsil yetkisi verilmesi konusu dikkatinizi çektiyse ve bu eşit olmayan dağılım size rahatsızlık verdiyse, ABD siyasal sisteminde buna da çözüm olduğunu söyleyebiliriz: Senato! Senato’da bulunan 100 senatör, her bir eyalete eşit olarak dağıtılır. Şu anda 50 eyalet bulunduğuna göre, her bir eyalete de 2 senatör düşmektedir. İlginç bir şekilde, Temsilciler Meclisi’nin üye sayısı yasa ile 435’te sabitken, Senato’nun üye sayısı sabit değildir ve eyalet sayısının değişimine bağlı olarak değişebilir. Örneğin, yine daha sonra sözünü edeceğimiz üzere, ABD arazisi (territory) olarak kabul edilen ve henüz eyalet olmayan Amerikan Samoası, Guam, Kuzey Mariana Adaları, Porto Riko veya Virgin Adaları ola ki ileride eyalet olurlarsa, bunların da Kongre’ye 2’şer adet senatör gönderme hakları olacaktır. Temsilciler Meclisi’nde kaç kişiyle temsil edilecekleri ise nüfus sayımına göre belirlenecektir.

Bu 100 senatörün her birinin 6 sene görev süresi bulunmaktadır. Ancak ABD, güç dengesini bozmazken bir yandan da istikrarı sağlamak adına oldukça ilginç bir yönteme başvurmaktadır: Senatörlerin hepsinin görev süresi aynı anda bitmez. Senatörler 33 veya 34 kişiden oluşan 3 sınıfa (class) ayrılır ve her bir grup 2 yılda bir değiştirilir. Örneğin 1. Sınıf senatörler 2012 yılında değiştirilmişken, 2. Sınıf 2014 yılında, 3. Sınıf ise 8 Kasım 2016 yılında yapılan seçimler sonrasında değiştirilmiştir. 2018 yılında 1. Sınıf’ın koltukları tekrar açığa çıkacaktır, böylece o sınıf 6 yıllık görev süresini dolduracaktır. Bu sisteme aşamalı 6-yıl görev süresi (staggered six-year terms) denmektedir.

Senato’nun da, Meclis’in sahip olmadığı çeşitli yetkileri ve görevleri bulunmaktadır. Örneğin, eğer ki Seçmenler Heyeti’nde çoğunluk sağlanamayıp kimse başkan seçilemezse, yeni başkanı Meclis belirlerken, başkan yardımcısını Senato belirler. Senato ayrıca ülkeler arası antlaşmaları onaylar; Kabine sekreterlerini, federal yargıçları, diğer federal yöneticileri, askeri yöneticileri, düzenleyici yöneticileri, diğer ülkelere gönderilecek elçileri ve benzeri üniformalı görevlileri belirler. Meclis’in görevi kötüye kullanmak suçuyla gönderdiği başkan veya diğer yetkilileri yargılar ve karara bağlar. Bu yetkilerinden de anlaşılabileceği üzere Senato, Meclis’e nazaran çok daha ihtiyatlı ve prestijli bir kurumdur. Ayrıca Senato’nun daha uzun görev sürelerine sahip bireylerden oluşuyor olması, daha ufak olması, tüm eyaletleri eşit olarak kapsayan bir doğaya sahip olması da Senato’yu daha tarafsız ve etkili bir kurum haline getirmiştir.

Diğer güç kollarına değinmeksizin güçler ayrılığının veya denetim ve denge ilkesinin nasıl çalıştığını tam olarak anlamanız mümkün olmayabilir. Ancak unutmayınız ki bu yazı, çok daha uzun soluklu bir dizinin ara başlıklarından birisidir. Yeni yazılarda konuyu irdelemeyi sürdürdükçe, bu konuların da anlaşılır bir şekilde birbirine oturduğu ve yerlerine yerleştiği görülecektir. Fakat şu ana kadarki kısımdan da anlaşılabileceği üzere, ABD sistemi içerisinde güçler olabildiğince küçük parçalara ayrılır ve bu sayede gücün tek bir elde toplanmasının önüne geçilir. En basitinden bu gerçek dolayısıyla bile, internet ve sosyal medya üzerinde ABD ile ilgili duyduğunuz sayısız komplo teorisinin pratik olarak tamamı geçersizdir; zira ABD’nin en temel işleyiş mekanizmalarını hiçe saymaktadır. Elbette ki ABD sistemi içerisindeki eksik ve açıklara da ilerleyen yazılarda değineceğiz. Ancak tıpkı ABD’nin yönetsel sisteminde olduğu gibi, biz de yazılarımızı ufak parçalara bölüp, konuları anlaşılır parçalar halinde sunmayı tercih ediyoruz.

Bir sonraki yazımızda, kaldığımız yerden ABD’deki yönetim sistemini öğrenmeye devam edeceğiz. Yasama ve yürütme kollarını da öğrendikten sonra, bu üçünü birbirine bağlayarak alt başlığımızda geçen ilkelerin nasıl çalıştığını anlayacağız.

Çağrı Mert Bakırcı

--

--

Doğruluk Payı
Doğruluk Payı Blog

Siyasilerin söylediklerinin doğru olup olmadığını merak ediyor musunuz? Sizin için araştırıyor ve ölçüyoruz. #factcheck Bir @OGDDernegi projesidir.