K. D.
Dramatica News
Published in
2 min readFeb 5, 2018

--

KİMLİK POLİTİKALARI ÜZERİNE

Aşamalı yaklaşımı ve sınıflandırmaya duyduğu politik ihtiyaç, solu aynı zamanda insanlara “işçiler”, “kadınlar”, “siyahlar”, “gay ve lezbiyenler” gibi çeşitli ezilmiş ve sömürülmüş grupların üyesi olarak değer biçmeye sevk eder. Bu sınıflandırma kimlik politikasının temelidir.

Kimlik politikası, ezilen insanların sınıfsal baskıya sözde meydan okudukça üzerlerindeki baskının güçlenmesine yardımcı olan, belli bir toplumsal sınıf ile özdeşleşmeyi seçtikleri yanlış muhalefetin temel biçimidir. Esasında, bu sosyal rolle süregiden özdeşleşme kimlik politikasına dahil olanların toplum içindeki durumlarını derinlemesine analiz etme ve baskıya karşı bireyler olarak hareket edebilme kapasitelerini sınırlandırır. Ve böylece üzerlerindeki baskının nedeni olan toplumsal ilişkilerin devamını da garanti altına alır. Ama bu insanların solun politik manevralarının piyonları olarak işe yaramaları için sınıflarının üyeleri olarak kalmaları gerekir. Çünkü demokratik bir yapı içinde bu tür toplumsal kategoriler baskı grupları ve iktidar blokları rolünü üstlenirler. ‎

Örgütsel ihtiyaçları, demokrasiyi kucaklaması, niceliksel ilüzyonu ve insanlara sadece toplumsal sınıfların üyeleri olarak değer biçmesi nedeniyle solun politik mantığı, doğası gereği kolektivisttir; bireyi bu sıfatla ortadan kaldırır. Bu durum bireylerden kendilerini solun çeşitli davalarına, programlarına ve örgütlerine feda etmelerini talep etmekle açığa çıkar. Bu talebin ardında kolektif kimliğe, kolektif sorumluluğa ve kolektif suçluluğa dair manipülatif ideolojiler yatmaktadır. “Ayrıcalıklı” bir grubun parçası olarak tanımlanan bireyler –“düzgün”, “beyaz”, “erkek”, “orta sınıf”, vs – bu gruba atfedilen bütün baskılardan sorumlu tutulurlar. Ardından da bu insanlar kendilerinden daha çok ezilmiş olanların eylemlerine eleştirmeksizin destek verip “suçlarını” telafi edecek şekilde davranmaya manipüle edilirler. Ezilen bir grubun parçası olarak tanımlanan bireyler de zorunlu bir “dayanışma” nedeniyle grup içinde kolektif kimliği (kızkardeşlik, siyah milliyetçiliği, eşcinsel kimliği, vs.) kabul etmeye manipüle edilirler. Grup kimliğini reddetmeleri ya da derinlemesine, radikal bir biçimde bu kimliği eleştirmeleri, içinde sayıldıkları gruplara atfedilen baskıları onayladıkları anlamına gelecektir. Aslında, kendi hayatında maruz kaldığı şekliyle baskı ve sömürüye kendi adına (veya sadece gerçekten yakınlık kurmuş olduklarıyla beraber) karşı çıkan bu birey, devletin ve sermayenin –güya “burjuva toplumunun” – bizlere dayattığı yabancılaşmış kolektif toplumsal etkinliğin asli sonucu olan atomizasyona, ayrıştırmaya ve yabancılaşmaya karşı mücadele ediyor olmasına rağmen “burjuva bireyciliği” ile suçlanacaktır. ‎

Toplumsal mücadeleyi fiilen politik bir program olarak kabul etmesi nedeniyle solculuk tepeden tırnağa ideolojiktir. Solun mücadelesi toplum tarafından sömürülmüş, bastırılmış, zaptedilmiş ve mahrum bırakılmış kanlı-canlı bireylerin arzularından, ihtiyaçlarından ve hayallerinden kaynaklanmamaktadır. Bu mücadele kendi hayatlarını yeniden ele geçirmek için çabalayan ve bunun araçlarını oluşturmaya çalışan insanların etkinliği değildir. Aksine insanların tek tek mücadelerinin üstünde ve önünde olan ve bu tek tek mücadelelerin tabi olmak zorunda olduğu örgütsel oturumlarda ya da solcu liderlerin kafalarında formüle edilmiş bir programdır. Sloganı ne olursa olsun –sosyalizm, komünizm, anarşizm, kız kardeşlik, Afrika halkları, yeryüzünün özgürleşmesi, hayvan hakları, primitivizm, işçilerin özyönetimi, vs. – bu program insanlara tahakküme karşı yürüttükleri mücadelelerinde kullanacakları bir araç sunmak yerine, bireylerden yöneten sınıfın tahakkümünü solcu programın tahakkümü ile takas etmelerini talep eder.

Kaynak: http://bit.ly/1rpQFNk

--

--