Bir Krizin Anatomisi: Avrupa Birliği Gözünden Türkiye

Avrupa Birliğinin Türkiye delegasyonu okulların başlamasını kutlamak için Türkçe ve Arapça bir tweet attı. Türkiye’nin resmi dilinin Türkçe olduğunu söyleyen ve iki dilli bir ülke algısına karşı çıktığını düşünenlerin tepki göstermesi üzerine delegasyon önce bu tweetleri, daha sonra ise geçmişte attıkları bazı Arapça tweetleri sildi. Bu ‘kriz’ üzerinden bir röntgen çekmeli.

Özgür Özer
Düzensiz
4 min readSep 19, 2019

--

AB Delegasyonunun son attığı Arapça tweetler dikkat çekse de, aslında üç yıldır böyle bir politika yürütülüyordu. Delegasyon, yaptığı açıklamaya* göre projelerin hedef kitlesi olan Suriyelilere ulaşabilmek için Arapçayı da çalışma dilleri arasına ekledi. Aslında bu Birleşmiş Milletlerin de benimsediği Etkilenen insanlara karşı sorumlu olma (Accountability to affected populations) politikasının uygulanması: Proje ürettiğiniz kesime kendi dilinde hitap etmekten daha doğal bir şey olamaz.

Peki Türkiye’nin kendi iç dinamikleri? Eh, AB Delegasyonunda çalışanlar arasında Türkiye siyasi tarihiyle orta seviyede de olsa haşır neşir olmuş kimse yokmuş gibi görünüyor. Harf devrimi, neo-Osmanlıcıların Arap alfabesine dönüş fantezisi, Türkiye’nin İslamizasyonundan rahatsızlık duyacak geniş kesimler gibi olgular pek kimsenin dikkatini çekmemiş. Günün sonunda ülkemizdeki modus operandi’si** mültecilere yardım etmeye evrilen Avrupa Birliği, Türkiye’de Arapçanın adeta ikinci bir dil gibi kabul edilmesinin normal karşılanacağını düşünmüş.

Geri Kabul Anlaşmasının İlan Ettiği

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 16 Aralık 2013 tarihinde vize serbestliği anlaşması çerçevesinde geri kabul anlaşması imzalandı. 2015 yılında milyonlarca insanın botlarla ve sonrasında yürüyerek Batı Avrupa ülkelerine ulaşması sonrasında ortaya çıkan toplumsal tepkiden tedirgin olan AB Komisyonu 1 Haziran 2016 itibariyle Türkiye ile AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın tüm hükümlerinin yürürlüğe girdiğini açıkladı; eğer bu doğruysa adı geçen tarihten itibaren Türkiye vatandaşlarını Schengen ülkelerine vizesiz seyahat etmesi gerekiyordu ancak bu elbette AB tarafı için ufak bir detaydı. Honduras, Venezuela, Ukrayna gibi ülkelerin vizesiz seyahat edebildiği Schengen bölgesine Türkiye vatandaşlarının vize olmadan alınmayacağını, anlaşmanın imzalandığı gün, imzalayanlar dahil bu konuyla ilgili herkes halihazırda biliyordu.

Artık Türkiye AB’nin gözünde mültecileri tutması gereken bir ülke rolünü üstlenmişti. Daha önce birçok kez dile getirilse de, geçtiğimiz günlerde mülteci deposu kavramı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından kullanıldı. Suriye’de tek başına kalan, İdlib’den gelecek milyonlarca insanı karşılaması beklenen Türkiye’nin iç dinamikleri yine müttefiklerinin pek dikkatini çekmiyordu. Şehirlerin aldığı sınırsız ve koşulsuz göçe karşı gelişen tepki AKP’nin yerel seçimlerde kalelerinde bile geriye düşmesinde öncelikli bir etken olarak görülüyordu. Türkiye’nin içinde bulunduğu göç krizini gündemine alan bir siyasi parti dahi olmamasına rağmen toplumsal tepkinin bu kadar diri olduğu arka planı aklımızın bir kenarında tutup devam edelim.

90'lar Türkiye’sini hatırlayanlar için Avrupa Birliği önemli bir gündem teşkil ediyordu. Türkiye, belki de aday ülke olarak görüldüğünden hem üye ülkelerin büyükelçileri, hem de AİHM gibi kurumlar ülkemizde yaşanan hak ihlalleri konusunda son derece duyarlıydı. Günümüzde ise AİHM dahi kararlarında idare-i maslahatçılığın ötesine çıkamıyor gibi görünmekte.¹

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tabloyu AB’nin Türkiye’deki en önemli iletişim kanallarından birisinin iki dilli hale gelmesiyle birlikte analiz etmemiz gerekiyor. Kendi söylemlerine göre* sadece Suriyelileri ilgilendiren projelerde Arapça kullanan ve günün sonunda twitter akışının iki dilli bir hal aldığı görülen Delegasyon’un sosyal medya hesabı bu yeni paradigmayı açığa çıkarıyor. AB artık Türkiye’de neredeyse refugee relief (mülteci yardım) kurumu gibi hareket ediyor. Bunu başta hükümet olmak üzere anlaşmanın bütün tarafları olumlu karşılıyor gibi görünüyor.

Toparlarsak

Küresel Göç sözleşmesi imzalandığında² Türkiye’de pek tartışılmamış olsa da artık günümüzde göçmenlerin durumu gündemi işgal ediyor. Avrupa ülkeleri bu durumu görmeyi pek istemiyor olsa gerek ki, Erdoğan’ın Türkiye’nin artık göçmenlerle tek başına baş edemediğini ilan etmesini dahi basit bir tehdit olarak görüyor.

Türkiye, Avrupa Birliğinden daha önce mülteciler için ayırdığı kaynaklardan Suriye’de oluşturulan tampon bölgeye dönüşler için de harcamasını talep etmişti. Belki de AB için bir tampon bölge(!) halihazırda olduğu için bu reddedildi. 18 Eylül 2019 günü Lübnan Dışişleri Bakanı Gebran Bassil ise Twitter üzerinden “Almanya artık Suriye’lilerin geri dönüşü için yardım etmeli”³ açıklaması olayın bir boyutuna daha dikkat çekmemizi gerektiriyor elbette: Suriye’nin geri dönülebilir bir ülke olarak görülmesi Almanya siyaseti için çok ciddi sonuçlar doğuracak.

Göçmenlerin gelmemesi için elinden geleni yapan ancak geldikten sonra her türlü imkanı sağlayarak güçlü bir çekim etkisiyle göçü teşvik etmek gibi çelişkili bir politika güden Batı Avrupa ülkeleri mültecileri tutacak ve AB sınırlarına ulaşmalarını engelleyecek güçlere ihtiyaç duyuyor olabilir ancak Türkiye kamuoyu bir anda kendisini basit bir mülteci deposuna indirgeyen bu yeni paradigmayı fark ettikçe tepkisini daha sert gösterecektir. Üstelik bu tepkinin Avrupa Birliği üyeliğine en büyük desteği gösteren kesimlerden gelmesi artık kimseyi şaşırtmayacak. Tabii Türkiye’nin iç dinamiklerini ciddiye alınıp inceleniyorsa.

*delegasyonun attığı bu tweeti silme ihtimaline karşı archive isimli sitede yedeklenmiştir. tweetin orjinal adresi için: https://twitter.com/EUDelegationTur/status/1171001702524379136?s=20

** Modus operandi, bir kimsenin çalışma yöntemi veya alışkanlığını tanımlamakta kullanılan Latince bir deyim.

  1. O dönem yaşanan AB-Türkiye ilişkisinin ruh hali için İlkan Dalkuç’un Daktilo 1984'te yayınlanan podcast bölümüne bakabilirsiniz.
  2. https://duzensiz.org/bm-goc-sozlesmesi-turkiye-bd764315806f
  3. https://twitter.com/Gebran_Bassil/status/1174290802119499779

Düzensiz Dergi olarak yeni içeriklerden haberdar olabileceğiniz bir e-posta bültenimiz var: Üye Olmak İçin Tıklayınız

--

--