Bir Sosyolog Yapay Zekadan Ne Anlar?

Ceyda Yolgormez
Düzensiz
Published in
3 min readMay 1, 2018

Farkında olmamak mümkün değil, yapay zekâ epey gürültülü bir şekilde hem bilim ve mühendislik alanlarını, ekonomiyi, hem de popüler kültürü ele geçiriyor. Westworld dizisi sağ olsun yapay zekânın ne tür tehlikeler barındırdığını bir fantazi dünyası üzerinden tahayyül etmemiz bekleniyor artık. Ancak teknolojinin kendisine odaklandığımızda bu türden tehlikeli senaryoların pek de gerçekçi olmadığını yeniden görmüş oluyoruz. Yapay zekâ elbette ‘insan gibi düşünen bir makine’ üretmek gibi iddialı bir vizyondan ortaya çıkan bir proje. Lakin Yapay zekâ bilimlerinin tarihselliğine baktığımız zaman bu iddianın gerçek dışılığı nedeni ile araştırmaların (epeyce tehlikeli seviyelerde) sektelere uğradığını hemen görebiliyoruz. Yakın tarihte ortaya çıkan otomatik öğrenme alanı (machine learning — kısaca ML diyeceğim kendisine) tüm yapay zekâ bilimini bir devrime uğrattı; insanların yapay zekâ hırsı yeniden alevlendi ve bir kere daha Blade Runner ile Matrix arasında gidip gelen bir makine anksiyetesi baş gösterdi. Ben de bir sosyoloji öğrencisi ve makine hayranı olarak bu yapay zekâ fenomenini sosyal kavramlarla çalışmanın önkoşullarını araştırmaktayım an itibarı ile.

Bu yazının yazılmasının öncesinde Yashua Bengio isimli Deep Learning öncüsü bir profesörün konuşmasındaydım. Kendisi bir salon dolusu insana yapay zekânın ne olduğunu, ML’in ne tür mekanizmalarla çalıştığını ve yapay zekânın sosyal ve ekonomik etkilerinin neler olduğunu anlattı. Konuşmanın ilk kısmı, yani soyut çalışma prensiplerini disiplinin dışında olan bizlere anlattığı kısım, çok bilgilendirici ve heyecanlandırıcıydı. Her gün yanımızda taşıdığımız, sıklıkla kullandığımız görüntü-tanıma, dil çevirisi gibi yapay zekâ mekanizmalarının çalışma prensiplerini biraz da olsa anlamak, yapay zekânın etrafında dönen bu büyülü ve sıra dışı havayı yok etmeye yardımcı oldu.

Konuşmanın ikinci kısmı, yani sosyal ve ekonomik etkiler kısmına geldiğimizde maalesef çok averaj, herhangi bir popüler bilim dergisinin arkasında okuyabileceğimiz türden bir analizle karşımıza geldi Bengio. Çok normal tabi ki, kendi işi bu tür analizleri değerlendirmek değil zira. Elbette bu neo-liberal düzlemde her birimizden bir-eyler olarak (ın-dividual gibi bir ayrım yapmaya alıştım) pek çok farklı alanı ve beceriyi bir araya getirmemiz bekleniyor. Ancak bu beklenti gerçeklikle epey çelişki yaratıyor, zira hala daha uzman kültürünün sonuçlarının yaşayan bir bilgi ekonomisindeyiz. Bu nedenle de belirli nüansları anlayabilmek hala daha uzmanlık gerektiriyor. Teknolojiyi materyal olarak geliştirenlerin sosyal analizlerinin veyahut etik çıkarımlarının sağlam olmasını beklemek henüz çok mümkün değil. Bu nedenle bir yandan mühendislere veyahut doğa bilimcilere felsefe, sosyal bilim göstermek gerektiği gibi, sosyal bilimlerin içinde olan kişilerin de mühendislerle ortak çalışması gerekmekte. Bilimlerin ortaklaşması, ortak dertlerin incelikli analizini olanaklı kılar; son 50 yılda ortaya çıkan pek çok bilim alanında da bu interdisipliner etkinin sönümlenmesini gözlemleyebiliyoruz. Neyse paradigmalar değişsin diye dileğimizi buraya sunup devam edelim.

Bunun önünde duran en büyük engel elbette dil engeli. İki farklı dünyanın bireyleri olarak mühendisler ile sosyal bilimcilerin gerçeklik tahayyülü birbirinden radikal şekilde farklıdır. Lakin tam da bu nedenle, özellikle de mühendisliğin bu kadar etkilediği bir alanın, sosyologlar tarafından, tabiri caizse, talan edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Talan etmekten kastım sosyologların yapay zekânın üretiminde (özellikle bilgi üretiminde) bir rol oynaması. Böylece sosyal gerçekliğin içyüzüne dair bilgiler teknolojinin dizaynına ve bilginin dolaşımına yedirilebilir ve kim bilir, toplum odaklı bir mühendislik pratiği gelişebilir.

Yapay zekâ ile alakalı yayınlanan genel raporlar (ki genelde kendileri bilgisayar bilimlerinden üretilir, en yakın zamanda çıkan geniş kapsamlı bir rapora şuradan ulaşabilirsiniz) genelde etik ve sosyal problemlerin sosyologlar tarafından ele alınması gerektiğini her seferinde tekrarlarlar. Bu konuda kendilerine katılıyorum elbette. Lakin bir yandan da ‘yapay zekâ sosyolojisi ne olabilir’ konusunda kafa patlatmakla meşgul biri olarak bu interdisipliner ortaklığın farklı bir örgütlülük ile yürütülmesinin önkoşullarına bakılması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de sosyal gerçekliğimizin bu kadar derinine girmiş/giren/girecek bu teknolojinin eski bilim modeli ile devam etmesinin gerekliliği kesinlikle sorgulanmalıdır. Eğer ki yapay zekâ dünyasını uzmanlaşmış iş bölümü ile örgütler ve ‘sosyal etkileri siz çalışın, biz kod üretelim, şunlar data toplasın’ gibi ayrı ayrı bölümlenirsek, endüstriyel modernitenin yarattığı sorunların yeniden üretilmemesi imkânsız. İşte bu türden bir ayrışmanın önüne geçmek için sosyologlar gidip labların kendisini, yapay zeka fenomeninin kendisini çalışmalı; kendilerini sadece ‘etik’ ‘sosyal’ gibi ne anlama geldiğini bildiğimizi düşünerek konuştuğumuz ve fakat muğlaklığını koruyan alanlara kapatmamalıdırlar.

Konuşmanın bir noktasında Bengio ‘demokrasilerde vatandaşlar kendi eğitimlerinden sorumludur’ dedi. İlgimi çekti bu deyiş, pek demokrasi ikliminde büyümemiş birisi olarak… Lakin eğer birileri bir konuda bilgi dağarcığını geliştirmek istiyorsa, o zaman o konudaki bilgileri üretecek insanlara da ihtiyaç var demektir! Özellikle konu ile alakalı Türkçe içerik üretmek alanın genişlemesine ve daha çok sosyal aktörün yapay zekâ süreçlerine ve karar mekanizmalarına hâkim olmalarına yardımcı olacaktır.

--

--

Ceyda Yolgormez
Düzensiz

Ceyda is a PhD student at Concordia University. Her studies center on sociological aspects of artificial intelligence technologies and research.