Bir Tükenişin Hazin Hikayesi…

Kitap İncelemesi

Muhsin Dogan
Düzensiz
3 min readAug 20, 2019

--

Tarih okumak bir bakıma bizim yaşadığımız anı anlama biçimimizi değiştirmektir. Kaynaklara dayalı olarak geçmişte olanı görmemizi sağlar. Alt disiplinleriyle ise bize sadece yazılı kaynaklara bağımlı kalmadan da yaşanılan “an”ları gösterebilir. 15 bin yıllık bir geçmişe gidebileceğimiz gibi, kalıntılarla ve biyolojik testlerle bu süreci 65 milyon yıla kadar götürebiliriz. Bilim, alt disiplinleriyle bu hikâyeyi 13.8 milyar yıllık bir ölçekte anlamamıza da yardımcı olur. Başlı başına muazzam bir geçmişe sahibiz ve bu uzun yolculuğun bir kısmında hayata başlayıp o noktadan geriye bakmaya çalışıyoruz. İşte bu geçmişin bir noktasında, yani ilk memelilerin ortaya çıkmaya başladığı 65 milyon yıl önce Paleosen Evre’de Finlayson’un kitabı başlamakta. Jeolojik şekillenmelerin çoğunlukla tamamlanması “bizi” mümkün kılacak bir ortam yaratmıştı. Finlayson, kitabında bu ortamın belirleyiciliği üzerinde durmakla beraber giriş bölümünde bir soru ortaya atar: Kuzenlerimiz (yani Homo neanderthalensis) neden hayatta kalamadı? Bizler (yani Homo sapiens) yeryüzüne hâkim olacak noktaya nasıl geldik?

Finlayson iyi kurgulanmış 10 bölümde bu sorunun yanıtını aramakta. Bunu yaparken de paleontolog olmasının ve sahadaki verilerin çoğunu birebir kullanabilmesinin avantajını da kitabın satırlarına yansıtmakta. Aslında argümanlarını destekleyen verilerin çoğunu jeoloji ve iklimlerin oluşturduğunu öne süren yazar, bu yok oluşun biyolojik bir savaşın sonucunda olduğunu ileri sürmekte. Finlayson bilimin en güzel yönlerinden biri olan “kümülatif bilgi”den epey yararlanmakta ve ilk altı bölümde yer yer referans vererek ondan önceki araştırmaların bilgisini de karşılaştırmakta. Genel olarak tartışmayı “doğru zamanda, doğru yerde” olmak ile ilişkilendirse de bu tesadüfi gerçekleşmenin biyolojik genlerimizle bağlantısı olduğunu da eklemekte.

İnsan (Homo sapiens) olmanın ön insan (proto-human) ile belirgin farklılıklarının olduğunu öne süren Finlayson, kuzenlerimiz (Homo neanderthalensis) ile aramızda bunun olmadığını sık sık kitabın içinde vurgulamakta. İnsan türleri içinde “özel” olmadığımızı anlatırken, coğrafya ve ona bağlı iklimin bizi sınırlarda yaşamak zorunda bırakan bir değişken olarak “kaderimizi” değiştirdiğini kitabın ana argümanlarından biri olarak yazmakta. Genetik mutasyonların ve alet yapabilme kapasitesinin biyolojik anlamda bir üstünlüğe dönüşmesinin hikayesini de coğrafya üzerinden “keyifli” bir biçimde okuyucuya aktarıyor. Sonunu sürpriz bir şekilde bitiren yazar bu “hazin” yok oluşun ve bizim yükselişimizin bilgisiyle de noktayı koyuyor.

Kitap tarihsel kronoloji ile yazılmış olmasının yanında editöryel olarak bir süreç şeklinde 10 ayrı hikâyeyi okuyucuya aktarmayı hedeflemekte. Basılı halinin tipografisi okumayı epey zorlaştırsa da kaynakça konumlandırması ve dipnotlara yazarın özenle eklediği ayrıntılar ötesini bilmek isteyenlere muhteşem bir kaynak sağlıyor. Referansların çoğu birincil kaynak kullanan kitaplara ve çalışmalara atıfta bulunmakta. Kitabın bir de küçük indeksi mevcut.

Son olarak bakıldığında okumayı zorlaştıran tasarım dışında, ‘öz’e dair (alanım dışı olduğundan) ciddi bir eleştirim yok. Herkesin okuyabileceği şaşırtıcı gerçeklerin verilerle ve mantıksal düzenle güzelce işlendiği bir kitap. Finlayson’un diğer kitaplarını merak ettirmesi de cabası. Naçizane okumak isteyen herkese tavsiye ederim. Kitabı okurken yanınıza kâğıt ve kalem almanızı da şiddetle öneririm!

The Human Who Went Extinct: Why Neanderthals Died Out and We Survived

Clive Finlayson

Oxford University Press, 2010 (kağıtkapak).

Düzensiz Dergi olarak yeni içeriklerden haberdar olabileceğiniz bir e-posta bültenimiz var: Üye Olmak İçin Tıklayınız

--

--

Muhsin Dogan
Düzensiz

PhD in Sci. and Tech. Pol. Studies at METU. Nowadays working on history of science and technology. Nature servant and Space lover. Star Photographer.