Feminizmin İkilemi

Zeki Seskir
Düzensiz
Published in
3 min readOct 3, 2016

Gün geçtikçe ciddileşen kadına karşı şiddet ve kadın hakları ihlallerinden tutun da devlet eliyle yürütülen ataerkil yapının korunumu ve güçlendirilmesi feminist mücadelenin olağan haline kıyasla daha da aktifleşmesine hüzünlü de olsa işlevsel bir şekilde ön ayak olmakta. Bunların üzerine bir de Gezi hareketi ile bir köşesinden sosyal sorumluluk mefhumundan haberdar olmuş yepyeni, belki tamamı örgütlenmeye uygun olmasa bile en azından fikirsel aşılama yapılabilecek devasa bir kitlenin ortaya çıkmış olması da bu süreçte gerek örgütsel gerekse bireysel alanda feminist harekete büyük bir fayda sağlamış bulunmakta. Ancak ne yazık ki özellikle yeni mecralara açılan ve mesajını daha geniş kitlelere ulaştırmaya, mücadeleye katılma çağrısını daha fazla insana yapan hareket tekrardan kendisine en içkin olan ikilemle karşı karşıya kalmış durumda, cinsiyetçilik ya da daha amiyane bir tabirle ‘erkek’ problemi.

Feminizm ataerkil yapıyla mücadele eder. Bu, mücadeleye sempati ile bakan herkesin kabullendiği ve saygı duyduğu bir söylemdir. Fakat bunun pratikteki yansıması “Ataerkil yapıya karşı verilen mücadele feminist mücadeledir.” şeklinde tezahür etmektedir. Feminist hareketin başarısı ve istekliliği onu tarihsel süreç içerisinde bu pozisyona yerleştirmiştir. Bu yerleştirme hareketin kitle bulması ve gücünü pekiştirmesi açısından mantıklı bir hamle olsa da feminist harekete içkin olan cinsiyetçi yapıdan ötürü çok büyük bir sıkıntıya sebebiyet vermekte ve tüm erkekleri ya mücadelenin dışına itmekte ya da kendi ajandası altına girmeye zorlamaktadır. Bunu bir ikilem olarak görmeyen kişiler için ise durumu şu şekilde açabileceğimize inanmaktayım: bir erkek feministlerle birlikte hareket etmeye çalışsa bile aslında mücadelede hiçbir şekilde aktif rol alamıyor çünkü zaten ‘düşman’ olarak algılandığı bir yapı içerisinde, fikirleri ancak feminist retoriği yeniden üretiyorsa dinlenilecek, aksi takdirde daha mücadeleye etki etme şansı olmadan dışlanacak kişi olarak iş yapmaya çalışıyor, bu yapıların dışında mücadele etmeye çalıştığında ise “kadın hareketine saygısızlık” veya feminist mücadeleyi söndürmek üzere bir ‘erkek’ hareketi olarak damgalanıyor.

Kadın hakları konusunda mücadelenin rotasını kadınların belirlemesi kadar doğal bir şey olamaz, ancak bazı feministlerin yer yer iddia ettiğinin aksine ataerkil yapının tek sorunu ‘kadın hakları’ değildir ve feminist hareketin en büyük sıkıntısı bu dile getirildiğinde verilen tepkinin ‘erkeklerin sorunları daha az’ şeklinde cereyan etmesi, yani kırmaya çalıştıkları cinsiyetçi yapının direk olarak içine geri çekilmeleridir. Ataerkil yapının dayattığı toplumsal roller bir noktaya kadar fizyolojik cinsiyetleri temel alıyor olsa dahi bunların çok daha ötesinde ve bunlardan bağımsız yapılar olarak vukuu bulurlar ve de bu yapının hiyerarşisinde kadın rolünün erkekten aşağıda görülüyor olması sorumlunun belirli türden cinsel organlara sahip canlılar olduğu anlamına gelmez.

Bu noktada cereyan eden sıkıntının temeli toplumsal cinsiyet rollerine karşı çıkılacak bir mücadeleye cinsiyet temelinde oluşturulmuş bir hareket üzerinden yaklaşmaktan öte gelmekte. Kadın hakları hareketlerinin gerekliliği tartışma konusu değil, ancak bunun çözümü ataerkil yapının kadına biçtiği rolün reddiyeti değil, ataerkil yapının rol biçme yetkesinin toptan bir reddiyeti olmalıdır. Bunun kavgası ise ancak yalnızca kadın sorunları veya aynı şekilde yalnızca erkek sorunları(ki toplumsal cinsiyet olan erkek rolünün de getirdiği büyük sıkıntılar mevcuttur) üzerinden yapılacak mücadelelerle değil, bu mücadelelerle paralel işleyen bir sistemi toptan reddiye üzerinden yapılabilir.

Pratikte bu çözüm feminist erkeklere söz hakkı vermek veya eylemlere onları dahil etmek gibi yine cinsiyetçi bağlamda hareketlerle de gelmeyecektir, bunun yerine kadın hakları mücadelesinin ataerkil yapıya karşı verilen tek mücadele olmadığını kabullenerek yola çıkılabilir. Mücadele platformunu yalnız kadın hakları üzerinden kurmayan yapıların imhası veya dışlanması yoluna gidilmemesi ve diyaloğa daha açık bir yaklaşım örgütsel pratikte fayda sağlayabileceği gibi yeni kitlelere açılma konusunda da daha başarılı metodların geliştirilmesinde fayda sağlayabilir.

Son olarak şunları belirtmekte ise fayda görmekteyim. Kadın hareketi, LGBT hareketi, vicdani ret ve benzeri özel sorunlar üzerinden erkek hareketi birbirlerini dışlayıcı veya tek bir form altına zoraki olarak toplanması gereken hareketler değillerdir, her biri ayrı kulvarda mevcut diskuru zenginleştirmektelerdir. Ancak bunların topyekün tezahürünün feminist hareket olduğu iddiası asıl olması gereken sistemin bütününe yönelik mücadeleyi sakat bırakıp elde edilebilecek büyük bir kitleyi mücadeleye yabancılaştırmaktadır. Feministlerin bunu yapmadığı iddiası ise ne yazık ki komiktir, öz eleştri yapmaktan kaçınmaktır, üstüne üstlük oldukça tehlikelidir.

duzensiz.org yayın tarihi : 29 Haziran 2014

Orijinal yayın tarihi: 23.08.2013

http://blog.radikal.com.tr/insan-haklari/feminizmin-ikilemi-30904

--

--

Zeki Seskir
Düzensiz

METU \\ M.Sc. — Physics and STPS \\ Ph.D. candidate — Physics \\ Part-time blogger on http://www.duzensiz.org/.