Hayatımızın Kontrolünü Anlamadığımız Şeylere Emanet Etmekte Bugün: Bitcoin

Ali DURŞEN
Düzensiz
Published in
6 min readNov 21, 2017

Ruhumuzu değilse de kişisel sırlarımızı internet tanrılarına sattığımızdan söz etmiştik, hem de ne yazık ki şeytana satsak karşılığında bekleyeceğimiz büyülü güçlerden internetin sunmaya en yaklaştığı sınırsız bilgiyi bile alamadan: evet, kişisel sırlarımızı üç-beş kuruşa sattık. (İnsanın ruhunun kişisel sırlarından ne farkı olduğu tartışmasını daha şair ruhlu okuyucularımıza bırakıyorum) Üstelik yaşam Faust’un yaptığından daha karmaşık anlaşmaları içerdiğinden, bu anlaşma ve etkileri bizim (neslimizin) ölümüyle son bulmayacak: Bu anlaşmalar özel olarak Ali Durşen’in kişisel sırlarını almak için tasarlanmadı, ben bir sistemin küçük bir aktörüyüm, siz de öylesiniz, geriye bırakacağımız dünyadaki küçük aktörlerin her biri de öyle.

“Evet, gezegen yok oldu. Ama güzel bir an için hissedarlara bir sürü katma değer sunabildik.” [The New Yorker]

Ancak bu yeterince kötü değilmiş ki sadece tuvalet kağıdımızın ne zaman bittiği bilgisini satmakla kalmadık, üç-beş kuruş için dünyanın kendisini satmaya başladık.

Finansın İçsel(?) Sıkıntıları

Bankacılık sektörünün sunduğu iki temel hizmet vardır: Sizin artık paranızı belli kurallara uyarak başkalarına satıp size bundan bir kar payı verir ve paranızın naklini sağlar. Para nakli neden bir hizmet olmalı? Açıkçası, eğer sınırlı miktarda paranızı komşunuza nakledeceksiniz buna her zaman gerek olmayabilir¹ ama söz konusu miktar güven içinde komşudan eve dönmeyi bile tehlikeli kılabilecek kadar yüksekse? Ya da komşunuzla değil de başka şehirdeki kardeşinizle transfer yapmak isterseniz? Para dolu çuvalı kargoya verip güven içinde evine dönecek kimseyi bulabileceğimi sanmıyorum, zaten kargolar da böyle nakilleri yapmaktan men edilmiş durumda. Kaldı ki bunu yapacak olsak bile kargoya hizmetleri için bir ödeme yapacağız.

Tabii ben başka şehirdeki kardeşime banka aracılığıyla para gönderdiğimde şube benden aldığı parayı o şehre kendi güvenli kargosuyla göndermiyor, bunun yerine söz konusu şubeye “bu kişiye şu kadar para vermelisin” diye bir haber iletiyor. Böylece bir noktada para transferi paranın kendisinden ziyade paranın bilgisinin transferine dönüşüyor, hesaplama teknolojilerinin geçtiğimiz yüzyıldaki hızlı gelişimi de bankacılık sektörüne büyük faydalar sağlıyor.

Ancak ortada gene de bir sorun var: iki taraf arasındaki para transferini yönetecek güvenilir bir üçüncü tarafa ihtiyaç var ve onun hizmetlerini kullandığımız için de bir bedel bekliyor. Bu bir sorun mu? Karşılığında gerçek bir hizmet aldığımız düşünülürse bence değil, ancak anlaşılan herkes benimle hemfikir değilmiş. Bir noktada tam anlayamadığım bir itkiyle² ortaya çıkan yeni bir teknoloji ise bize bu açgözlü kurumların zulmünden kurtulmanın hayalini sunuyor: blockchain, Bitcoin ve kripto paralar! Özellikle “fiyat”ındaki inanılmaz artış Bitcoin’i son zamanların gözde sohbet konusu yapmış olsa da çoğu insanın fark etmediği şey bu inanılmaz artışın aslında fiyat değil masraf kaleminde olduğu.

  1. Belli miktarın üzerindeki para transferini banka üzerinden yapmayı gerektiren yasaları şimdilik ihmal edelim.
  2. Dilerim ki bu itki teknolojik olarak bir keşifte bulunmanın keyfidir de para transfer hizmetinin istediği bedelden tasarruf değildir.

Bitcoin nasıl çalışır?

[Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Walt Disney Yapımcılık, 1937]

Bitcoin’in adını, tanesi 7000$ olmadan önce duyanlar muhtemelen şunu da duymuştur: (Bitcoin) madenciliği. Ancak gözümüzde yandakine benzer bir görüntü canlanamadığına göre başka bir şeyler oluyor olmalı. Aslında işi teknik detayından arındırırsak olanı şöyle özetleyebiliriz: Madem güvenilir üçüncü tarafları işin içinden çıkardık, öyleyse coin transferini herkes herkesin gözü önünde gerçekleştirsin. Herkes derken, herkes³. Tabii iletişimsel para transferinin bir gereksinimi de biri başkasına para gönderdiğinde o parayı kaybetmesi, örneğin sistemin başına geçen art niyetli bir aktörün kendini zengin edememesi. Bunun çözümü de blockchain denilen kavramda yatıyor: bir transferin kayıdı birden çok kişi tarafından yazılıyor ki hepsinin kötü niyetli olmadığını (biraz daha) güvenle söyleyebilelim, dürüstlüğüne güvendiğimiz bir aktörün bu transfere onay vermesi de bunu sistem için yeterince güvenli kılsın. Transferin kayıdı da en uzun geçmişli ‘deftere’ yapılıyor ki bu işin hesapsal zorluğu kötü niyetli aktörleri vazgeçirecek bir başka etmen olsun.

Daha da hızlı bir özet: birisi, yapmak istediği coin transferini tüm sisteme duyuruyor. Tüm sistemde bunu yapmaya gönüllüler çeşitli karmaşık hesaplarla bunu deftere işlemeye çalışıyor. Bu işi başarıyla tamamlayana da belli bir miktar Bitcoin sistem tarafından bahşediliyor. Böylece kullanıcı ‘para’ transferini ücretsiz veya çok düşük bir ücret karşılığında gerçekleştiriyor, bunu yapan kişi de belli bir miktar coin’i yoktan var etmiş/kazmış oluyor.

3. Sisteme dahil olan ve bu transferin kayıtlarını kontrol etmek isteyen herkese.

Bu Bitcoin Bize N’etti Kardeşim?

Bedavadan para transferi yapılıyor, çalışanlar kazanıyor, üçüncü partilere mahkum olmaktan kurtulduk; daha neyin şikayetini ediyorum ben ya?!

Sorun eski bir iktisat ilkesinden ortaya çıkıyor:

Bedava yemek diye bir şey yoktur/olamaz.

Kulağa çok güzel gelse de maalesef Bitcoin bize havadan para dağıtmıyor, bu iş için madenciler hem zamanlarını, hem de işlemci gücünü -yani elektriği- harcıyor. Bu konuda bir sürü tahmin ve hesap var, ancak Bitcoin fiyatı/masrafının hareketli doğası yüzünden en yakın tarihli olanlara bakmak lazım: aşağıdaki veriler büyük ölçüde Vice’ın teknoloji sayfası Motherboard’un 1 Kasım 2017 tarihli makalesine dayanacak. Daha fazla linki yazının sonunda⁶ bulabilirsiniz.

  • Bitcoin piyasasının bugünkü konumunda, madencilerin yılda 186 milyon nüfusa sahip Nijerya kadar elektrik tüketmesi dâhi karlı olacaktır.
  • Şu an her gün yaklaşık 300.000 coin aktarımı gerçekleşiyor, bunların tanesi de 215 kWh civarında⁴ enerji tüketiyor. Elektrik faturanızı satır satır okumuyorsanız bu sayıyı şöyle ölçekleyelim: kültürel olarak bizden çok daha müsrif bir şekilde elektrik kullanan ortalama bir Amerikan evi 900 kWh tüketiyor. Türkiye’de 2011 yılında yapılan bir araştırma ise 4 kişilik ortalama bir ailenin ortalama elektrik tüketimini 253 kWh olarak hesaplamış. Yani bir aktarım bu 2011 yılının ortalama Türk ailesinin yaklaşık 25 günlük elektrik tüketimine denk geliyor.
  • Bir transfere giden bu 215 kWh’lik enerjiyle yapılabileceklere kimi örnekler sıralanmış: iki Tesla’nın pili doldurulabilir, verimli bir buzdolabını bir yıl boyunca çalıştırabilir ya da 1.8 ton suyu kettle’da kaynatabilirsiniz.
  • “Diyelim ki elektrik boşa harcanıyor. Yani?” Moğolistan’daki kömürle çalışan bir madenin saatte 24 ile 40 ton arası CO2 saldığını öğrendikten sonra bakış açınız değişebilir. Tekrar ediyorum: saat ve ton. Bir kez daha, bu rakamlar bir bağlamı olmadan çok anlam taşımayabilir. Bu ortalama bir Avrupa arabasıyla 203.000 km yol katetmenin salacağı kadar bir CO2 miktarıymış. Küresel ölçekten bakıldığında bu sayılar hala çok büyük olmayabilir, ama büyük olduğunu inkar edemeyiz. Üstelik küresel ölçekten bakmak zorunda değiliz, Moğolistan doğası bu ani yerel salınımdan nasıl etkilenmiştir acaba?
  • Başka bir kaynaksa açgözlü 3. tarafların, örneğin Visa, bir aktarımının bir Bitcoin aktarımından 20.000 kat kadar daha verimli olduğunu söylüyor.

Ama haberler sadece keder ve felaket değil. Bitcoin algoritmasının şu anki ‘deftere işleme’ metodunu daha verimli bir şekle döndürme yönünde çalışmalar varmış. Gene de Visa’ya yetişebilecek şekilde 20.000 kat iyileştirilebilir mi? Şüpheliyim.

4. Kesin bir hesap yapmanın zorluğundan ötürü yaklaşık değerlerden söz ediliyor.

Biz

Sanayi devriminin sonuçlarını biliyoruz, o sonucun içinde yaşıyoruz. Isınan bir iklim, yükselen denizler, şiddetli fırtınaların sıklaşması. Denizler yükselecek ve adaları yutacak, kara buzulları eriyecek ve büyük kuraklıklar yaşanacak, gökten inen sular köyleri önüne çalıp götürecek. Atlantis efsanesini, İbrahimi dinlerin felaket senaryolarını kıskandıracak bir dünyayı kendi ellerimizle yarattık. “Ama o dönemin insanları ne yaptığının farkında değildi!” Ah, sahiden mi? Peki, biz farkındayız ve ne yapıyoruz? Bir anda tüm kolonyal alışkanlıklarımızı hatırlayıp az gelişimiş ülkeleri doğal kaynaklarını umursamadan sömürüyoruz.

Hayır hayır, haksızlık ediyorum. Sanayi devriminin sömürüleri en azından ortaya bir sürü pamuklu kıyafet koyabilmişti. Şimdi sadece “yoktan para var etmecilik” oynuyoruz. Bu sadece madencilerin sorumluluğu değil: hızlı yoldan para kazanmanın yolunu Bitcoin’de görenler, işin sadece teknolojik gelişimine hayran olup bugün değilse yarınki sonuçlarını görmezden gelenler, Bitcoin’i finans sisteminin çarklarına dahil edenler… Noam Chomsky’nin “aşırı”⁵ olduğunu kabul ettiği bir önermesi var: “Cumhuriyetçi Parti, insanlık tarihinin en tehlikeli organizayonudur: dünyayı, düzenli insan varlığı kalamayacak bir şekle sokmaya aktif bir şekilde çalışıyorlar.” Gülüp geçebiliriz, ama fırsat bulunduğunda üç-beş kuruş için görünüşe göre biz de gönül rahatlığıyla bu tanıma dahil olabiliyormuşuz.

Hiç kimse bir ada değildir. Tek sorumluluğumuz kendimize yönelik değildir. Tek sorumluluğumuz ait hissettiğimiz gruba (eğer çok hümanist biriyseniz bunu tüm insanlık olacak şekilde genişletebilirsiniz) karşı değildir. Sorumluluğumuz bunlara yöneliktir, ve bugünkü yaşama, ve yarınki yaşama.

--

--