İnsanları neden tanıyamıyoruz: insanlar, renkler ve süperpozisyonlar

Kutlu Kutluer
Düzensiz
Published in
5 min readJul 18, 2021

Modern hayatın temelini oluşturan insan ilişkilerinde neden hiç birimizin başarılı olamadığının teşhisini yapmaya çalıştığım ve sonunda bir çözüm üretemediğim bir yazı olacak. Bear with me :)

Beynimiz yeni bir nesne ile karşılaştığında onu, ona benzeyen ve hali hazırda bildiği diğer nesnelerle beraber kategorize eder. Kelime dağarcığımızın önemli bir bölümünü sıfatlar oluşturur ve işlevleri de aslında kategorizasyondur: bir cisme veya olguya nitelikler atfederek onları önceden bildiğimiz sıfatlarla tanımlarız. Bir nesneyi şekli, rengi, ağırlığı, büyüklüğü gibi farklı açılardan betimleyip hafızamıza kaydederiz. Fakat bu nitelemeleri yaparken basitleştirmeler, varsayımlar yaparız. Mesela renkleri ele alalım ve şöyle bir test yapalım: ağaçları, sebzeleri, çoğu islami bayrağı ve doları düşünün. Aklına gelen ilk kelime nedir? Beynimiz bu kelimeleri milisaniyeler içinde gözden geçirdi ve (umarım) bir kesişim kümesinde kalan bir kelime oldu: yeşil. Fakat aslında hemen hepsi yeşilin farklı tonundadır. Yeşil rengin farklı isimlerle adlandırılan 50'den fazla tonu vardır fakat eğer renk teorisi ile ilgilenen bir ressam, grafiker, tasarımcı vs. değilsek günlük hayatımızda çoğunun bir anlamı olmadığı için kullanmayız. Basitleştirilmiş, kesikli renk uzayı bize yeter. Kesikli renk uzayından kastım aşağıdaki figürdeki gibidir. Renkler tek boyutludur, aralarında bir geçişkenlik yoktur, kendi içinde tonları yoktur, ya yeşildir ya da yoktur. 3 bitlik bir uzayda toplam 2 üzeri 3 yani 8 renk vardır.

Kesikli renk uzayı (3bit)

Fakat gerçekte doğanın bize sunduğu sürekli olan renk uzayı tanımlayabileceğimizden çok daha fazla renk içerir. Renkler birbirleri içerisinde geçişkendir, kendi içlerinde de parlaklıkları azalıp artar.

Sürekli renk uzayı (24 bit)

(Not: Yukarıdaki figürü sürekli renk uzayına örnek olarak vermiş olsam da aslında 16.7 milyon renkten oluşan kesikli renk uzayındaki renkleri gözümüzün çözememesi ve bizim bunu sürekliymiş gibi algılamamızdır .)

Eğer elimizdeki cismin yeşilin hangi tonu olduğunu, 24 bitlik renk uzayında hangi koda denk geldiğini merak ediyorsak beyaz ışıkta bu cismin fotoğrafını çekip yazılımlar sayesinde bunu öğrenebiliriz. 24bitlik bir veri 16 milyon farklı çıktıya sahip olabilir fakat hayatımızdaki gördüğümüz her şeyi 24 bitlik detaylar olarak kodlayıp hafızamıza kaydetmek verimsiz olurdu. Sadece uzun zaman geçirdiğimiz, önem verip duygusal bağ kurduğumuz olayları ve nesneleri detaylarıyla hafızamıza alır ve yıllar sonra bile çok canlı olarak hatırlarız. Diğer taraftan her gün önünden geçsek bile önem vermediğimiz için hafızamızda yer etmeyen, lazım olduğunda düzgün bir şekilde tarif edemediğimiz birçok nesne olmuştur: 5 yıldır her gün önünden geçtiğimiz bir dükkanın adını yüzlerce kez görmüş olmamıza rağmen kendimizle bir ilinti kuramadığımız için bilemeyebiliriz. Basite indirgemeci yöntem genel olarak sıkıntı yaratmadığı için beynimizin nesnelerin çoğunu 2 veya 3 bitlik bilgi kodlaması ile yeterli olarak tarif edebilecek şekilde optimize olması şaşırtıcı değil. Bu aslında pratik bir veri saklama optimizasyonu. Fakat bu tür bir kategorizasyon ve hafızaya alma metodunun modern hayatta insan ilişkilerindeki sorunların kaynaklarından biri olabileceğini düşünüyorum.

Böyle düşünmemin nedeni başka türlü bir hafızaya kayıt etmek tekniği bilmediğimiz için yukarıda anlattığım ve nesnelere uygularken işimize yarayan metodu insanlara da uyguluyoruz. İnsanların fiziksel özelliklerini (uzun-kısa, sarışın-esmer, tombul-zayıf vs. gibi) nesnelerde olduğu gibi birkaç saniye içerisinde yaptığımız gözlemlerle tanımlayıp, bir başkasına tarif ederken bunları kullanırız. Fakat insanlar hakkında vereceğimiz kararlar, varacağımız yargılar büyük çoğunlukla fiziksel özellikleriyle ilgili değil kişilikleri ile, karakter özellikleri ile ilgili olur. Başka bir yol bilmediğimiz için insanların karakterlerini de belirli kalıplar içine sıkışmış sıfatlar kullanarak değerlendiririz: iyi kalpli — kötü kalpli, cimri — bonkör, zeki — aptal, tembel — çalışkan, sakin — heyecanlı, sadık — güvenilmez gibi. İnsanları bu sıfatlarla hafızamıza alırken şahit olduğumuz bazı olayları ve çevremizdeki başka insanlardan duyduklarımızı baz alırız.

Burada dört temel sıkıntı var:
i) Kullandığımız sıfatlar 1 bitlik binary tanımlamalar: iyi veya kötü insan. Yani karakteristik bir özelliği en küçük veri miktarıyla tanımlıyoruz.
ii) Bir karakteri hafızaya alırken yukarıda belirtiğim gibi duygusal tepkiler önemli oluyor. Duygusal durumlar fiziksel özellikleri hatırlamaya yardımcı olurken karakteristik tanımlamalar duygu durumuna göre değişiklik gösteriyor. Objektif bir tanımlama yapmak çok mümkün görünmüyor.
iii) Kendi objektifliğimizi bile soru işaretiyken başkalarından duyduklarımız da insanların karakterlerini tanımlamamızda etkili oluyor.
iv) Biz kendi içimizde bile belirsizliklerden, kararsızlıklardan oluşan ve aslında devamlı değişen bir varlık iken kendi dışımızdaki insanları kafamızda belirli hale sokmaya çalışıyoruz ve aynı kalmalarını bekliyoruz.

Oysa ki insanları süperpozisyon halindeki kuantum sistemlere benzetebiliriz belki: iyiyi ve kötüyü içinde aynı anda barındıran, üzerlerinde ölçüm yapıldığı anda bu durumlardan birini çöken yapılar. Yapılan az sayıdaki ölçüm ve başkalarından duyduklarımızla kafamızda oluşturduğumuz karakter (önyargı) ile zaman geçtikçe gördüğümüz arasında çok büyük farklar olabilir. İnsanları tanımaya başladıkça aslında ilk baştakine nazaran çok farklı sonuçlara varabiliriz. Üstelik insanlar zaman içinde de değişirler, farklılaşırlar. Hayattaki deneyimlerinden insanların karakterleri de etkilenir. Mesela 20li yaşlarında sosyal hayatta çok aktif olan insanlar 40larında daha sakin bir hayata yönelebilir veya tam tersi şekilde 20lerinde tamamen çalışmaya odaklanmış birisi hayatını 40larında yaşamaya karar vermiş olabilir. Ve bu insan mesela her gün gördüğünüz en yakından tanıdığınız kardeşiniz de olabilir. Yani kısa dönemde de uzun dönemde de insanları bildiğimiz manada tanımlamaya çalışmak çoğunlukla doğru sonuçlar vermez.

Önyargının yanında bize yanlış tanımlama yaptıran bir durum da insanların aynı anda farklı karakterleri (persona) barındırması. Hangi personanın dışarıya gösterileceği ortama ve duygu duruma göre değişir. Ofisteki Ali Bey başka, opera izleyen Ali Bey başka, trafikteki Ali Bey başka, çocuklarıyla vakit geçiren Ali Bey başka karakter özellikleri gösterir. Gerçek Ali Bey hepsinin süperpozisyonu ve ek olarak toplumun ahlak kavramlarıyla bastırdığı için gün yüzüne çıkartamadığı diğer karakter özelliklerinin toplamıdır. Değişen toplum ile bu karakterler zaman içerisinde ortaya çıkabilirler ve gerçek Ali Bey’in tanımlaması da ölünceye kadar değişime kalır.

Tahminimce tanımlama probleminin nedeni milyonlarca yıllık avcı toplayıcı atalarımızın küçük kabilelerindeki insanlarla ilişkileri hayatlarında önemli bir problem teşkil etmediği için beynimiz bu yönde evrimleşmemiş. Kabilelere dışarıdan katılım çok nadir olduğu için yeni insanlar tanımak, onların karakterlerini çözümlemek gibi sorunlarla karşı karşıya kalınmamış. Belirsizlikten ve değişimden hoşlanmayan, neyi ne zaman nerde avlayabileceği ve toplayabileceği üzerine hafızasına kaydeden insanoğlu, yerleşik hayata geçtikten sonra ortaya çıkan yeni insanlarla tanışma ve karakter tahlili yapma gereksinimine hala adapte olabilmiş değil. Çeşitli personaları olan ve zaman içinde değişen insanları doğadaki diğer varlıklara yaptığımız gibi keskin sıfatlarla kategorilere ayırmanın, bu sıfatlar üzerinden insanlar hakkında karara varmanın yanıltıcı olması şaşırtıcı değil. Belki de insanları derinlemesine tanımaya çalışmak durumda beyhude bir uğraş. 10 yıllarca süren arkadaşlıkların, evliliklerin “seni hiç tanıyamamışım” cümlesi ile bitmesi de şaşırtıcı değil bu açıdan. Türümüz birkaç milyon yıl daha günümüze benzer sosyal şartlarda hayatta kalmayı başarabilirse evrim belki daha doğru bir şekilde insanları tanımanın yolunu bulur. Veya bizi bizden iyi tanıyacak olan yapay zeka zaten kapımızdadır.

--

--

Kutlu Kutluer
Düzensiz

Ph.D. in quantum optics, quantum information processing.