Köşe Yazarları Üzerine Birkaç Tespit

Can Beysanoğlu
Düzensiz
Published in
3 min readMar 27, 2017

Türk basını ve köşe yazarları üzerine birkaç tespitim var. Kolay okunması bakımından, makalevarî yazım tarzıyla değil de, gazete fıkrası tarzında düzyazıya dökeceğim.

Öncelikle "köşe yazarı"nın tarihsel seyri üzerine bir gözlem: Matbuatımızın ilk evresinde köşe yazarı, "kanaat önderi" idi; aydın, bilgili, kültürlü bir kişi sıfatıyla okuyucularını "aydınlatıyor", "doğru yolu gösteriyor", yurt meseleleri hakkında bilgi veriyor, yorum sunuyor, bir bakış açısı empoze ediyordu. Ahmet Rasim, Burhan Felek, Refii Cevat Ulunay, Yunus Nadi, Ahmet Emin Yalman, Bedii Faik, Metin Toker vs. bu kategoriye sokulabilir. Bir yönüyle üstenci bir duruştu bu. Yazar "öğretmen", okuyucu ise "öğrenci"ydi...

60'lardan itibaren aktivist köşe yazarı tiplemesi boy gösterdi: Sadece gerçeklerin bilgisini sunmakla yetinmeyen, aynı zamanda kapsamlı ve dört başı mamur bir ideolojik çerçeveden olayları değerlendiren ve gerçekliği tarif eden, okuyucuya da o ideolojinin gözlüğüyle dünyayı değerlendirmesini öneren, hatta bununla da kalmayıp, "dava"sının zafere ulaşması için siyasî-toplumsal mücadeleye bilfiil katılan yazar tiplemesi. Bu kümeye sanırım soldan İlhan Selçuk, Çetin Altan, Mehmed Kemal; sağdan Ahmet Kabaklı, Ergun Göze, Mehmet Şevket Eygi vs. dahil edilebilir. Bu dönemde okuyucu ile yazar arasındaki ilişki daha yakındır; yazar "kanaat önderi" olarak sırça köşklerden okuyucusuna seslenmez, siyasî-toplumsal öncü olarak da onlarla sıcak temas kurar.

Üçüncü dönem ise basının medyalaşmaya, hatta giderek e-medyalaşmaya başladığı çağa denk geliyor. Okuyucunun sosyal medya vasıtasıyla yazarla doğrudan iletişime geçebildiği, yazarın da yazısı hakkında anında geri-bildirim alabildiği bir dönemde, yazar artık ne kanaat önderi ne de siyasi-toplumsal öncüdür. Yazar artık sadece okuyucunun duygu patlamalarına ve rahatlamalarına çanak tutacak, onların öbür siyasi kamptaki kişilere iç dökme ayinlerini kamusal sahneye taşıyacak, bir bakıma hislerine tercüman olacak birer sözcüden ibarettir. Okuduktan sonra "Çok iyi geçirmiş ha!" dedirtecek yazılar kaleme alan kişidir, kısacası. Yılmaz Özdil, Ahmet Kekeç, Salih Tuna, Ahmet Hakan, Bekir Coşkun vs. bu gruba girerler. Kısa, öz, fazla kafa yormayan, öğretme/aydınlatma kaygısı taşımayan (belki B. Coşkun bu kriteri sağlamamakta) yazılardır onlarınki. Okunduktan sonra belirli bir süre içsel doyum yaşanır, ardından unutulur, tâ ki yarınki yazıda gene tatmin oluncaya kadar... Yazar ile okuru iç içe geçmiş, bütünleşmiştir bu dönemde.

*
Bu girizgâhtan sonra kısa kısa birtakım tespitler arz edeyim.
*
Ahmet Hakan'da uzun cümleleri bölme ve her bölümünü ayrı bir satır hâlinde yazma eğilimi başladı. Tamam, okuması rahat; ama sözün değeri ucuzluyor bu şekilde. Üslup sadece şekilden ibaret değildir, söyleyeceğin lafın niteliğini-derinliğini de etkiler.
*
Şu Rauf Tamer'e artık köşe yazdırmayın be kardeşim! Anladık, bir zamanlar sağın etkili kalemiydi, ama artık boş laf üretmekten gayrı hiçbir şey yapmıyor. Vefa adına bu kadar da tahammül edilmez ki!
*
Mehmet Y. Yılmaz şu sıralarda merkez medyanın en dobra, en sivri kalemi. Gözünü budaktan sakınmıyor, hedefine bodoslama dalıyor. Hükümeti de kızdırıyordur muhtemelen.
*
Milliyet ve Vatan, Demirören'in elinde iğdiş edildi. Hele Milliyet'in klasik çizgisinin yozlaştırılarak yandaşlaştırılması gerçekten iç burkucu. Mehmet Tezkan ve Melih Aşık burada "zoraki muhalif"lik yapıyor, hepsi bu.
*
Yandaş medyada insana okuyunca bir şeyler katacak yazar pek kalmadı denebilir. Lümpen, küfürbaz, polemikçi militanlar ise gırla!..
*
Karar'ın durumu enteresan. Yukarıda "zoraki muhalif" tabirini kullanmıştım ya, bunlara da "zoraki yandaş" desek haksızlık olmaz. Dışlanmanın verdiği haset duygusuyla iktidara eleştirel bakmaya çalışıyorlar ama köprüleri de tam atamıyorlar. AKP'ye hâlâ "baba evi" ya da "ekmek kapısı" gözüyle bakıyorlar belli ki. "Aman küstürmeyelim" kaygısı göze çarpıyor. Yine de o cenahın medyası içerisinde en okunmaya değer yazarlar burada.
*
İnternet medyasına gelince... T24'te Hasan Cemal bıkkınlık verdi; kendini yenileyemiyor, aynı lakırdıları sürekli tekrar ediyor. Murat Belge'ye ise her zaman kredi açmışımdır. Diken'de Murat Sevinç'in yazılarına, başlığı ilgimi çekerse bakıyorum. Serbestiyet'te de Halil Berktay'ı ve ara sıra Alper Görmüş'ü takip ediyorum.
*
Taha Akyol iyidir hoştur da, yarım yamalak okuduğu kitaplara üstünkörü referanslar vererek bilgiçlik taslamasa olmaz mı?
*
Ayşe Arman iyice aktivist yazara dönüştü son yıllarda.
*
Engin Ardıç ne vakit birisi kendisinden bahsetse aşırı sevindiğini pek belli ediyor. Kıyıda köşede kaldı tabii, unutuldu. TV günlerinin popülerliği kalmadı.
*
Türkiye gazetesinin yazarları, birkaçı hariç, dünyada en uzun süre aynı gazetede yazı yazmasına rağmen toplumda hiç tanınmayan, hiç atıfta bulunulmayan, hiç ismi zikredilmeyen köşe yazarları ünvanını rahatlıkla alabilir.

--

--