“Polisliğin Sonu”

Özgün Adı: The End of Policing, Yazar: Alex S. Vitale

Ali DURŞEN
Düzensiz
4 min readAug 6, 2020

--

[Kaynak: Verso Books]

Künye

ABD’li sosyolog Alex Vitale’nin kitabını, 2020 protestoları ve polisin orantısız güç kullanımı sırasında yayınevinin ücretsiz olarak dağıtmasıyla edindim. Ufak ve yoğun bir kitap: basılı hali 270 sayfa, elimdeki elektronik sürüm ise 240 sayfada tamamlanıyor. Bu 240 sayfada 11 bölüm bulunuyor, ardından gelen 65 sayfada ise bölümlere serpiştirilmiş olan toplam 350 dipnot yer alıyor. Elbette bu dipnotların hepsi ayrık değil, ancak kitabın titiz bir araştırmanın sonucu olduğu ortada.

Kitabın hızlı bir özetini verecek olursak, kısımlar:

  1. Polis kurumunun bugünkü hali ve suçla mücadelede sınırlarını gösteriyor,
  2. Polis kurumunun köle avcılığından başlayarak geçmişini ele alıyor,
  3. Polisin yanıt vermesi beklenen çeşitli meselelerdeki başarısızlıklarını tartışıyor, ki bu meseleler:
    i. okulda öğrenci disiplini,
    ii. akli rahatsızlık içindeki kişiler,
    iii. evsizler,
    iv. seks işçileri,
    v. uyuşturucuyla savaş,
    vi. çetelerle savaş,
    vii. sınır bekçiliği,
    viii. politik baskı,
  4. Son olarak da ufak bir bölümle kapatıyor.
Yerel polis ve federal kuvvetler Portland’da ortaklaşa operasyon yaparken [Kaynak: OregonLive]

İçerik ve Sınırlar

Kitap kesinlikle ilginç, ancak şurası tartışmasız ki neredeyse tamamen ABD odaklı bir tartışma. Buna rağmen ülkemiz okuyucusunun ilgisini çekebilir ve iki ülke arasında paralellikler kurulabilir. Gene de bu “paralellik” fikrinin sınırları da var. Örneğin “her şehrin/bölgenin kendi polisi olması” fikri, bizim hepsi İçişleri Bakanlığı’na bağlı tek bir polis kuvveti paradigmamıza oturamayacak bir şey. Dileğim benzer çalışmaların otantik bir şekilde bizim sosyolojimizde de yapılması, okurlara ulaşması.

İkinci ve daha ciddi sorun, ele aldığı (ve polisin çözmesinin beklendiği) konular o kadar derinlikli ki, her birinin üzerine ciltler dolusu yazılabilir. Kitabın sonundaki “Sonraki Okumalar” listesi 30 tane kitap saysa da o noktada “hafif okuma”dan “araştırmacı”lığa geçmiş oluyoruz. Bunun evrensel bir sorun olduğunu tahmin ediyorum, yani benzer bir çalışmayı nerede yaparsak yapalım ya yüzeysel ve giriş seviyesinde, ya da çok derin ve konuya hakim olanların okuyabileceği noktada olmak arasında bir tercih yapılması gerek. Bu kitap giriş seviyesinde konumlanmayı tercih etmiş ve konuya hakim olmadığım için ben bu durumdan memnunum ancak gene de meselelerin karmaşıklığını göz ardı edemiyorum.

Bir başka mesele yazarın ideolojik taraflılığını gizlememesi. Bu bence bir sorun değil, belki kimileri rahatsız olabilir. Yazar yalnızca bir kurum olarak polisi değil, onu toplumsal olarak inşa eden liberal “bireysel sorumluluk” anlayışını da yargılıyor ve suçlu buluyor. Zaten meselelerin yukarıda söz ettiğim karmaşıklığı bireysel sorumluluk ölçeğinin çok dışında şeylerle yüz yüze olduğumuza bir işaret. Bu sebepten, sistemik meseleleri sistemik olarak ele almakla bence doğru bir yaklaşım sergiliyor.

İçeriğe dair iki taraftan da eleştiriler gördüm, biri “tipik bir liberal gibi problemi gösteriyor ama çözüm önerisi yok” derken diğeri “polis ve hapishanelerin terk edilmesini beklerken ilerlemeci reformizm buldum, hayal kırıcı” diyor. İlk eleştiriye kesinlikle katılmıyorum: adamın liberal olmaması bir yana, söylediğim üzere bu ufak ve giriş seviyesinde bir metin olmasına rağmen (politik baskı aracı olma kısmı hariç) her “mesele” bölümünde halihazırdaki reformlar ve daha ileri seviyede alternatifler sunuluyor. Elbette çok indirgemeci yaklaşırsak alternatiflerin çoğu “polise harcanan parayı özelleşmiş destek birimlerine yönlendirelim” şeklinde okunabilse de ABD sosyal programlarındaki Reagan-sonrası bütçe kesintileri göz önüne alındığında bu dahi çok anlamsız bir öneri değil. İkinci mesele biraz daha kişisel politik duruşla ilgili. Yazarın bu konuda devrimci olmadığı doğru, bir söyleşide “Bir dokunuşla polisi ortadan kaldıracak sihirli bir düğme yok” diyor. Öte yandan, bu eleştiriye kendisinin verdiği yanıtta söylediği gibi, halihazırdaki reformların çoğunu “bunlar yapılmasına rağmen işe yaramıyor, işte bu yüzden alternatifler gerekli” açısıyla sunuyor. Reformist mi? Belki öyledir, sonuç olarak sunduğu alternatifler de reformatif. Gene de bu durum, uygulanmakta olan reformları yetersiz bulduğunu değiştirmiyor. Bu eleştiri, istenen kadar radikal olmamasına yönelik gibi geliyor, ancak bunun ne kadar sorun olduğu da bir tartışma konusu.

Kapatırken

İncelemeyi, yazarın izniyle, kitabın son paragrafıyla kapatmak, bu vesileyle okuyucumuza da yazarın hassasiyetlerini kendi ağzından göstermek istiyorum.

Bu iç içe geçmiş baskı sistemlerini kırmalıyız. Sorunlarımızın çözümü için polise ve hapishanelere başvurduğumuz her sefer, bu süreçleri güçlendiriyoruz. Hem polisin parktaki “rahatsız edici” evsizler veya köşe başındaki “tehdit edici” gençlerden kurtulmasını talep edip hem de yanısıra karşılanabilir konutlar veya genç istihdamı bekleyemeyiz: Devlet her defasında ilk talebi karşılayıp ikincisini reddedecektir. Evet, topluluklar suçtan, hatta düzensizlikten dahi korunmayı hak ediyor ancak bunları daima ceza hukuk sistemimizin altında yatan zorlama, şiddet ve aşağılamaya dayanmaksızın talep etmeliyiz. Devlet bu sorunları polis kuvveti ile çözmeye çalışabilir; biz ise böylesi kısa vadeli, üretken olmayan ve adaletsiz yaklaşımları ne cesaretlendirmeli ne ödüllendirmeliyiz. Biz huzur ve güvenlik talep etmeliyiz — ama polis vasıtasıyla değil. Nihayetinde, polis bunları nadiren sunar.

Düzensiz Dergi olarak yeni içeriklerden haberdar olabileceğiniz bir e-posta bültenimiz var: Üye Olmak İçin Tıklayınız

--

--