Trump Nasıl Seçildi

Zeki Seskir
Düzensiz
Published in
4 min readNov 11, 2016

Ön not: Bu yazı sitedeki genel yazı dilinin dışında bir yazı olacaktır zira amacı analiz etmek değil çok basit bazı olguları konuyla ilgili insanlara aktarabilmektir.

Amerikan seçimlerini takip eden etmeyen, hatta muhtemelen Trump dahil herkes sonuçlara belirli raddelerde şaşırdı. Peki bu sonuçlar ne anlatıyor, Hillary sırf kadın olduğu için mi seçimi kaybetti, Trump’ın tek olayı insanları eğlendirmesi ve öfkelendirmesi miydi, Amerika neden Trump’ı seçti?

Bunu açıklayabilmek için üç önemli noktaya vurgu yapmak gerekiyor. İlki ‘politik doğruculuk’ adı altında kültürel baskılama, ikincisi Amerikan ekonomisinin kimler için ne şekilde düzeldiği, üçüncüsüyse ‘Washington D.C.’ ve kariyeri siyaset olanlara doğan tepki.

Öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor ki Amerika ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin hem yapısal hem bireysel hem de bazen kurumsal olarak işletildiği bir ülke. Bu nedenle ‘Texas asla bir kadına oy vermez’ gibi ekollerin varlığını reddederek herhangi bir tartışma yürütülmesi doğru olmaz. Fakat bir yandan da Texas gibi bir yerin dahi bir demokrata oy vermeye uzun süredir bu kadar yaklaştığını göz ardı etmemek gerekir. Hillary Clinton tüm anketlerde önde giderken de, açık ara kaybederken de kadındı. Ona seçimi kaybettiren yaptıkları, dedikleri, yapmadıkları ve diyemedikleri oldu.

Politik Doğruculuk

Yabancılar arasındaki adıyla PC (political correctness) bir süredir Batı medeniyetini kontrolü altına almış çok güçlü bir tutum. Toplumsal alana, politika yapıcılığa, kurumlara, vergi kodlarına kadar pek çok şeyi derinden etkilemiş durumda. Amerika’da daha 5 sene öncesine kadar eşcinsellerin aralarında olduğunu itiraf etmeyen, kadınların erkeklerle aynı rolde olabileceğini kabul etmeyen ordunun üç genel sekreterinden birisini açık gay diğeri ise kadın seçtirecek kadar güçlü bir tutumdan bahsediyoruz burada. Üniversiteler için kadın ve azınlık kotaları konulması, cinsiyetçilik ve ayrımcılık suçlamalarıyla insanları (eğer onlar da kadın veya azınlık değillerse) işlerinden edebilme gücü ve bunların özellikle de dindar kesime karşı birer silah olarak kullanılmasıysa işin cabası. Kısacası politik doğruculuk güçlü bir sosyal hareket olarak köklerini Batı medeniyetine saldıktan sonra o da klasik olarak birilerinin birilerine karşı baskı aracına dönüşmeyi başardı ve her baskı aracının yaratacağı gibi reaktif hareketler doğurdu. Bu nedenle Trump bundan 5 sene önce “Meksikalıların hepsi tecavüzcüdür” deseydi halkın gözünde değer kaybedecekken şu an başkan seçilecek kadar ‘açık sözlü’ birisi pozisyonuna yükseldi.

Demokratlar ve Ekonomi

2008 krizini Obama ve demokrat parti yaratmadı ancak devamında yaşananları onlar sağladı. ‘Mortgage’ krizini takiben 7 milyondan fazla Amerikalı evlerini kaybetti. Bakın değeri düştü, borçlarını ödeyemedi değil, kaybetti. Milyonlarca insan işsiz kaldı, devasa ve başarılı şehirler yıkıntıya dönüştü. Ekonomik krizin vurduğu yerleri görmek isterseniz seçim haritasına bakmanız yeterli, mavi görmeniz çok zor olan yerler. Obama’nın ve demokratların ev sahiplerini veya küçük işletmecileri kurtarmak yerine büyük bankaları ve yatırım şirketlerini kurtarması ancak evlerini kaybeden insanlara yardımcı olmaması insanlarda yer etti. Ancak 6–7 senelik hadiselerin bu seçimi etkilemesiyse elbette Hillary Clinton’la alakalıydı, ortalığa saçılan Clinton maillerinde ve para karşılığı verdiği konuşmalarda açıkça görüldü ki Hillary Clinton ‘kurtardıkları’ büyük bankalara ve yatırım firmalarına “dışarıda dediklerime takılmayın, ben sizin dostunuzum” diyordu. Evini-işini-bildiği tüm yaşam tarzını kaybetmiş insanların bu lafı edene mi yoksa bu lafı edeni açık edene mi oy vereceğini görmek zor olmasa gerek.

Buna paralel olarak ise kıyı kesimlerin, azınlıkların ve göçmenlerin ekonomik durumunun sürekli olarak iyileştiği meselesi demokratların en temel argümanlarından birisiydi. Hatta ortalamaya vurulduğunda ekonominin iyiye gittiğini söylemekten bile geri kalmıyorlardı. Amerika’nın kırsalında yaşayıp çevresinde bildiği her şeyin yıkılışını izleyen insanlar için bunun dalga geçmekten farkı yoktu, Trump’ın ne kadar saçmalarsa saçmalasın asla kaybetmediği bir oy kitlesine sahip olmasının temeliyse işte burada yatıyordu. Trump bu insanlara “başkaları sizi unutmuş veya umursamıyor olabilir, ama ben sizi umursuyorum” dedi. Bunu gerçekten pek çok kez ve pek çok yerde avaz avaz bağırdı, ama medya bu yorumlarından ziyade cinsiyetçi ve ırkçı yorumlarını ön plana çıkartmayı tercih etti zira reyting getiren onlardı. Fakat o mitinglere gidenler, Trump’ın mesajını yayanlar demografik olarak cinsiyetçilik ve ırkçılıkla çok da dertleri olmayan, ya bunları önemsiz meseleler olarak gören ya da kendileri cinsiyetçi ve ırkçı insanlardı zaten. Onlar için önemli olan meseleler pastadan payını alamayan azınlıklar ve kadınlar değil önlerinde bir pastanın kalmamış olmasıydı.

Washington D.C.

Amerikan kongresi dünyada gelişmiş demokrasilerde çok nadir görülebilecek bir güvensizlik oranına sahip (güven oranı %10–20 arasında gidip geliyor), yani ayına göre Amerika’daki her 10 kişiden 8’i ya da 9’u kendi seçtikleri insanlara açıkça güvenmediklerini dile getiriyorlar. İki partili sistemin getirdiği bu çaresizlik durumuysa işler iyiyken umursanmayan ancak ekonomi kötüyken, hayat standartları düşmüşken öfke yaratan büyük bir siyasal olgu. İşte Trump’ın tam olarak burada “ben D.C.’dekiler gibi değilim” argümanıyla ortaya çıkması çok büyük bir olaydı. Seçimlere dair şu datayı göz önüne almak belki de durumu özetleyecektir, Washington D.C.’den seçim günü oyların %92’si Hillary Clinton’a çıktı. Trump başkentte dostu olmayan, hatta başkenti karşısına alıp kırsala, dışlanmışlara ve yabancılaştırılmış ‘eski’ Amerikalılara oynayan bir aday olarak ezici bir farkla kazandı.

Toparlarsak

Burada değinmediğimiz PC kültürüyle büyük şirketlerin bağları, bu şirketlerin nasıl Hillary’i seçtirebilmek adına büyük uğraşlara girdikleri, Hillary’nin Orta Doğu’daki yıkım ve zulümün nasıl en büyük ortaklarından birisi olduğu, azınlık ve kadın hakları uğruna yürütülen politikaların, konulan kotaların, yapılan kaynak aktarımlarının nasıl da demokratlar tarafından oy karşılığı manipüle edildiği ve daha bir sürü mesele sıralanabilir elbette… Ancak esas mesele olarak Trump kendisine oy verecek ve başka kimsenin hitap etmediği bir kitleyi bulup mobilize edebildi, oradan yakaladığı momentumlaysa önüne konulan engelleri bir bir yıkarak kendi takipçilerinin gözünde bir ‘kahraman’ olmayı başardı. Hillary belki kadın olmasaydı, Orta Doğu politikaları hackerlar tarafından ortalığa saçılmış olmasaydı, büyük bankaların desteklerini halkın çıkarına tercih etmeseydi seçilebilirdi. Fakat Amerika’nın ortasındaki devasa ‘kırmızı’ kitleyi ne Hillary’nin kadın olması yarattı ne de Trump’ın cinsiyetçiliği veya ırkçılığı, demokratlar ve D.C. ülkelerindeki sorunları üzerlerine yıktıkları kesimin hışmına uğradı.

--

--

Zeki Seskir
Düzensiz

METU \\ M.Sc. — Physics and STPS \\ Ph.D. candidate — Physics \\ Part-time blogger on http://www.duzensiz.org/.