Yoldaki Anarşi

Uluslararası ilişkiler alanında uzun zaman sonra denk geldiğim en tatmin edici köşe yazılarından birisine Unherd’de rastladım. Bu yazıyı kısaca özetleyip biraz da yorum katmak istiyorum.

Özgür Özer
Düzensiz
4 min readApr 4, 2021

--

Aris Roussinos’un yazısıliberal dünya düzeni küresel barışı getirmekte başarısız oldu” alt başlığı ile yayınlanmış. Daha ilk paragrafta 21. yüzyılın savaş yöntemi olan proxy yani vekalet savaşlarına verilen önemi görüyorsunuz: Biden kabinesi ilk icraatlardan birisi olarak Irak’ta ABD’nin güvenlik taşeronlarına saldıran İran destekli milis güçleri vurmasından bahsediliyor. Vekillerden ve müvekkillerinden.

Yazının devamında Karabağ’da savaşan, Türkiye tarafından gönderilen Suriyeli milislerin nasıl mayın eşeği olarak kullanıldığını anlatıyor. Daha önce Türkiye’nin Libya’da olduğu gibi insansız hava araçları ile yaptığı operasyonlardan bahsediliyor, Suriye savaşının bölgesel olarak trendi nasıl değiştirdiği vurgulanıyor.

Küreselleşme ile birlikte savunma ve güvenlik konusunda Vestfalya devlet düzeninin acziyetinden Andreas Krieg ve Jean-Marc Rickli’nin Surrogate Warfare isimli kitabına atıfla bahsediliyor. Uluslararası ve ulus-altı aktörlerin kesiştiği günümüzde anarşi küreselleşmenin istenmeyen sonuçları ve teknoloji ile daha da görünür hale geliyor.

21. yüzyılda dünya çok daha anarşik bir yer gibi görünüyor: 9/11 saldırıları, kitlesel göçler, 2008 krizi ve Ortadoğu ve Afrika’da çöken devlet idarelerinin etkileri 19. ve 20. yüzyılın çatışma konseptlerinden çok daha farklı biçimde kendilerini gösteriyor.

Liberal dünya düzeni, ürün, hizmet, sermaye ve insanların küresel hareketinin barış ve uyum getireceğine düzenin temelini oyduğu iddia ediliyor. Vestfalya sisteminde bireyler devlet otoritesine biat ederek güvenliğe ulaşırken günümüzün delik sınırları ve artan göçmen nüfusları ile birlikte bunun gerçekliğinin kalmadığı görülüyor. Postmodernite ile birlikte eriyen devlet otoritesi Orta Çağa benzer çok erkli kaotik bir yapıya neden oluyor.

Sınırların ortadan kalkması ile birlikte devletin vatandaşlarına güvenlik sağlayabileceği alanlar belki de sonsuza dek kaybolmuş vaziyette diyerek altını çiziyor yazar. Verdiği örnek ise açıklayıcı nitelikte: Küreselleşmenin taraftarları bir sonraki nesilde Libyalı bir canlı bombanın Suriye ve Irak’taki savaşları protesto etmek için Manchester’da bir çocuğun ölümüne kendisini patlatarak sebep olacağını ön görebilir miydi?

Post modern toplumun normu güvenlik değil güvensizliktir.

Peki vekalet savaşları paradigmasının başka ne etkileri var? Krieg ve Rickli burada güzel bir tanım yapıyor: Vekalet savaşlarını besleyen en önemli etki askeri harekatların denge ve denetleme mekanizmalarının dışında tutulması ihtiyacı. Arap Baharı’ndan demokratikleşme bekleyenlerin aksine bu süreçte 21. yüzyılın yeni savaş paradigması ortaya çıktı: Büyük güçlerin her bir savaş alanında insansız hava araçları, savaş uçakları, teknolojik ekipmanlar ve en önemlisi yerel vekilleri ile savaştığı ve en büyük zararı yerel hakın gördüğü bir arena. Üstelik en çok zararı gören yerel halklar, postmodern küreselleşmenin gelişmesinde en az katkısı olan insanlar. Bu savaşların uluslararası bir arenaya dönüşmesi kazanan ve kaybedenlerin belirlenemediği bitmeyen bir çatışmaya evrilmelerine sebep oluyor.

Makalede sosyal medyanın, savaşların önemli bir cephesine dönüşmesinden de bahsediliyor: 21. yüzyılda savaşların en önemli cephelerinden birisi olan sosyal medya artık hem devletler hem de savaşan taraflar için kritik önemde. IŞİD gibi örgütlerin bu alanda ne kadar başarılı olduğu malum.

Gazetecilerin de önemli bir paydaş olduğu bu postmodern savaş çağında özellikle Putin ve Erdoğan gibi liderlerin gazetecileri nasıl kullandığından, devlet destekli medya ajanslarının etkinliğinden bahsediliyor.

Çıkarımlarım

Yazıyı kısaca özetlemeye çalıştım. Benim için bu yazının önemli olmasının sebebi bazı şeylerin basit ve pragmatik bir şekilde dile getirilmiş olması. Postmodern durumun en dikkat çeken özelliklerinden birisine de vurgu yapıyor; daha önce ele aldığım bir mesele: Ulus devletin rolü. Devletin en temel görevi olan güvenlikte dahi artık çok aktörlü bir döneme girdik. Devletler, kendi topraklarındaki güvenliği sağlamak için bazı örgütlerle pazarlık yapıp, bazı çetelerle anlaşma noktasına gelebiliyor ve tahmin ettiğinizin aksine bu devletlerin arasında en güçlü, zengin, huzurlu olanları da var. Vekalet savaşları kamuoyunun gözleri önünde değil, farklı alanlarda yürütülüyor. Türkiye’nin Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi ülkelerle savaş içinde olduğunu kaç kişi fark ediyor?

Elbette yeni paradigmanın avantajları da var: Esas güçler savaşları çok çabuk bitirip anlaşma masasına oturabiliyor zira kamuoyu baskısından uzaktalar, bu konuyla ilgili sayılı insanın Twitter’da bu çatışmaları takip etmesi ise işin ayrı bir boyutu. İlgili kamuoyunun Twitter’a sıkıştırılması vekalet savaşlarının toplumun geri kalanından saklanması için önemli bir işlev görüyor.

Dünya nereye gidiyor? Ulus devletlerin çağı bitti diyenlerin bile her krizde ulus devletten medet umması ironisi Covid-19 döneminde aşı tartışmaları ile devam ediyor. Bugüne kadar en işlevsel uluslarüstü kurum olarak görülen AB bile aşı konusunda fena çuvallamışken, zaten yeni trend olan ulus devlete dönüşün biraz da güçlendiğini görecek miyiz? Moderniteye dönüş mümkün değilken ulus devlete dönüş nasıl gerçekleşecek?

Peki en temel görevi olan güvenlik konusunda belki de geri dönülemez şekilde küreselleşmiş bir resimle karşı karşıya olan devletler ne yapacak? Sınırları bile belli olmayan devletler otoritesini hangi alanlarda uygulayacak? Örneğin, Suriye’nin kuzeyinin, İdlib’in, İstanbul’un güvenliği için beka sorunu haline geldiği bir dünyada Türkiye ne yapabilir?

Bunlara verebileceğimiz ancak tatminkar olmayan bir cevap var: Postmodern sorunlara modern çözümler aramanın da bu çözümleri reddedenleri kötülemenin de bir anlamı yok. Postmodern sorunlara postmodern çözümler gerekecek ve işin trajikomik tarafı da özgürlükçülükle anılan postmodernizmin otoriter yorumu bu alanda çok daha başarılı olacak.

Devletlerin en temel görevinin güvenlik olduğunu hatırlamaya başladık. Umarım normalin güvende olduğunu hissetmek olduğu dönemleri yeniden görürüz.

Blog yazılarımın yanında artık bir YouTube kanalında fikirlerimi paylaşmaya çalışıyorum. Düzensiz’deki makaleler hakkında yorumlar da içeren, yazarların konuk olacağı programlarımı takip etmek için:

Düzensiz Dergi olarak yeni içeriklerden haberdar olabileceğiniz bir e-posta bültenimiz var: Üye Olmak İçin Tıklayınız

--

--