Zehirli Erkeklik Üzerine

Ali DURŞEN
Düzensiz
Published in
3 min readOct 13, 2017
Olduğumuzla olmamız gereken(!) uyuşmazsa…

Bu yazı blog’un genel eğilimlerinden farklı olacak. Her ne kadar siyasetin yaşama değdiği noktaları konu etmeye alışık olsak da sosyal adalet ve kimlik siyaseti gibi katı bir şekilde tanımlanmamış ve kaynakları parmakla gösterilemeyen konular, farklı bir bakış açısıyla okunmaktan fayda görebilir. Ayrıca, konu hakkındaki inceliğim kimilerini tatmin etmeyebileceği için, bunu bir otorite yazısından ziyade düşünüş önerileri olarak ele almak da yapıcı olacaktır.

Zehirli erkeklik (toksik maskülenite) kimilerini hızla savunma için mevzilere çeken bir kavram: “Siz tüm erkekliğe düşman olmuşsunuz!” Oysa zehirli erkeklik, erkeklikle aynı şey olsaydı buna ayrı bir isim koyma ihtiyacı doğmazdı. Söz edilen, “erkek hakları için feminizm!” derken gündeme taşınan düşünüşle benzerlik gösteren bir fikir: Toplumsal bir kabulle atanan cinsiyet ve davranış modelleri, sıklıkla erkeklerin kendileri ve çevrelerine zarar olarak geri dönüyor. Birazcık dürtükleme bu rollerin “ideal” yapıları nedeniyle gerçekte erişime kapalı olduğunu gösterse de, bu durum onlara erişme baskısını daha az gerçek kılmıyor. Gerçeklikte yer almayan bir hedefe ulaşma çabasının erkeklerde (ve kadınlarda) yarattığı hasarı içerse de, zehirli erkekliğin başka bir açısı olduğu da görülebilir: Elimizdeki erkekliğin, bir veya öteki nedenle, idealize bir şiddet çevresinde şekillenmesi.

Tarihsel bir talihsizliktir ki atanan roller erkeğe toplumlar arası, kadına ise toplum içi ilişkileri sürdürecek kimliği dayatmıştır. Toplum arası ilişkinin en pratik şekli olan şiddet, bugün teoride devlet tekelinde, özellikle de uluslararası ilişkide gözlemlenebilir. Burada da erkekleri zehirliliğe sürükleyen çelişki ortaya çıkıyor: toplumun işlevselliği şiddetin devlet elinde toplanmasını talep ederken toplum da erkeklerden bireysel şiddet bekliyor, topluluğun iç dinamikleri için gereken hoşgörü, anlayış gibi sosyal becerileri kadınsı olmasıyla erkeklere yakıştıramıyor. Bu yüzdendir ki zehirli kadınlık kendini erkekliğe kıyasla daha az zararlı şekillerde açığa çıkartıyor: zaten “kadınsı” rol, gündelik yaşamda daha faydalı olanı.

Buradan, çevresi ve kendisine zarar içerisinde yaşayan erkekleri aklamaya çalıştığım sonucunda varmayın: “Ah talihsiz, trajik kahramanımız! Kader ağlarını öyle bir örmüş ki asla başka bir şansın olmamış!” Hayır. Toplumsal baskı, kişisel zorlama değildir. Bu erkekler, üzerinde düşünüp bilinçle karar vermese bile, toplum beklentisini red değil kabul etmiştir.

Konunun kimi feminist görüşlere bağlandığı yer de burası: davranışları ve kişilik özelliklerini kadınsı veya erkeksi bulmayı bırakmalıyız. Gerçek insanlar kafamızdaki ideal yaratıklar olamaz. Saf mermerden bir heykel değil, bir çelişkiler yığınıyız. Bu insan olma hali de sinirli, rekabetçi kadınlara veya kimliğinde sevgi, şefkat yahut duygusal olarak kırılgan olduğu anlara da yer olan erkeklere izin verir.

Kapatırken iki ufak noktaya değinmek istiyorum. İlki, burada ele alınan vaziyetin modern erkeklerce de farkedildiği (ancak yapıcı bir çözüm önerilemediği) yönünde bir işaret olarak bromance denilen homoerotik sosyallik örneği bulunuyor. Bu çözümün yapıcılıktan uzaklığı, kanaatimce, sevgi gösterme ve erkeklik sınırları arasındaki etkileşimi erkeklik sınırları yerine sevginin sorgulanması ve yeniden tanımlanması üzerinden yapması. Diğeri, laf arasında geçse de “zehirli kadınlık”tan çok söz etmediğimin farkındayım. Bunun varlığından, en az bunu ideal erkekliklerini yüceltmek için kullanmaya hevesliler kadar haberdarım. Vaziyete hızlı bir örnek olarak, mecazi kaidelerde taşınmayı ve pamuklara sarılarak yaşamayı bekleyen kadınlar gösterilebilir. Gene de bunu, zehirli cinselliğin zararlarını daha kolay içselleştirmek için kullanıp ardından buna da karşı çıkılabilir, buradan yola çıkarak zehirliği erkekliği savunmak zorunda değiliz.

--

--