Şiir: Işık ve Nem!

Serap Aslı Araklı
edebî
Published in
4 min readMay 30, 2020
Sina Akyol, Ahmet Erhan, Hüseyin Alemdar, Hacer Erhan, Serap Aslı Araklı

Hem aşk hem seraptım ben, çölün ve dağın serabı, baştan ayağa. Şiire ışık ve nem dediğim günden beri defterlerim kendim. Çölün ve dağın şiirini sinema diliyle ışık ve gölge oyunu yapa yapa kendi şiirimi buldum çoğun. Işık huzmesi nem tadı defterlerime saklanmam biraz da bu! Defterlerime Şiir Işığı demişliğim bile var: “Işık biraz daha ışık dedim tıpkı Goethe gibi/gel gör ki şiire rağmen ışıksızım, imgesizim/benim değil sanki dünya ve gözlerimin feri”. Ferfecir şiirim işte, defterlerde sıkışıp kalmış birkaç yumak; o yumaklardan şiirörgü gök. Şair ki, içinin sıkışık saatlerini onarır durmadan, odasında bile göğe bakandır şairkişi.

Sen, bendeki siyah pelerinli kız, hep koş sen siyaha ve sessizliğe; ışık renginde, nem tadında. Ne şiiri ne kendini erteleme. Sesine ve soluğuna renk ara durmadan. İsteklerin hep beyaz olsun aşktaki siyah. Pelerinin de saçların da hep uçuşsun. Islak ve istekli yüzün aynan olsun, dudakların ıslak ve ılık daima. Azdaki çok hafif de olsa titriyorsun işte! Titremen coşkudan heyecandan değil, şiirden. Nefesinin ses dalgalarında şiir var. Sesin hem serap hem sevap. Sen hep koş siyah pelerinli kız. Koştukça dünya rüzgârdan kanat.

Belinde tükenen saçların ki sen koştukça değmek ile değmemek arasında kararsız ve asi; bir adın da Aslı. Pelerinin değil de yüzün ve şiirin ele versin seni daima; ışık renginde, nem tadında. Pelerin de şiir de bir yerden sonra rüzgâr. Her biri birer ok kirpiklerin, yay gibi kaşların, alnın, yanakların, tabii ki parlak mı parlak gözlerin ki senden ve aşktan bir fazla; üç hâlinden biri Furuğ Ferruhzad. Sahi, dünya değmez mesafeye ve sakınmaya. Orda mısın! Pelerinli kız, sen kanat takıp koştukça harflerden ve sözcüklerden yapılma kanatların. Topukların ki top top siyah mürekkep.

Aslolan şu an ve şimdi. İyi ki de bakış aynan şiirin ve resmin siyahî dili.. Kendince ve kadrince seni resmetsin gizlilikte tüm gizemli şiirlerin. Dantel zaman ki hem Serap hem Aslı.

Siyah pelerinli kız, sen koştukça nefesin ve nefsin bir adım önde senden. Koşmak ve nefes biraz at, duralamak ve nefs aşk biraz. Gitmek ve korkmamak dünya. Vazgeçme dünyadan. Koştukça ve zamanı anladıkça yaşam duru ve yalın, anla. İyi ki dünyaya ve sonsuzluğa aitsin siyah pelerinli kız, Serap Aslı.

Nesin, kimsin tozda ve kâğıtta! Döndün mü yoksa? “Döndüm ve gönendim!” diyen ses dış ses değil de senin sesin işte. Belki de “dış sesten ibaret bir film yaşadığımız”. Sahi pelerinli kız siyah im ve dünya rengi sanki her şey yaşamaşk der gibi senin. Döndüm ve yere yayılmış siyah örtü üzerinde durdum. Durdum, eşyalara ve seslere baktım öyle. Kim bilir kimindir dünya!, “sıcaklardan ne alırsınız efendim” repliği, telvesi soğumuş bu kahve fincanı hem şairin hem şiirindir. Güze kaş kaldıran şu kış, kışı kalbinden korkutan gri boğazlı kazak giymiş bu sonbahar kimdir, kimindir!? Sahi siyah pelerinli kız dünya ve gitmek hepimizin de kalmak ve yalnızlaşmak kimindir? Hangi şairin!?

İyi ki de dönüp geldin siyah pelerinli kız. Vaktin ve vefanın rengi siyah, Çocuk Allah dâhil kaç kutsal kitaba saklandıysam, saklanıp kalmalarım büsbütün beyaz. Gelişinle birlikte güz de kış da olsa bahara ihtiyacım var. Yenilenmeye, çoğalmaya, tazelenmeye. Sevmeye, sevilmeye, güzelleşmeye. Bir başka bedene dönüşüp birde iki olmaya, üçü anlamaya. Sayende, bende yeni bir anlam kazanmalı bir amaca dönüşmeli yaşam rolüm ve dünyada olmam. Biliyorum ordasın, dönüşün bile çiçeklerden yapılma. Ben hiç gidemiyordum, kendimden kaçamıyordum; sen geldin gitme içgüdülerim kabardı, kendime kaçmalarım bile şahlandı. Senden bana koşan atlarım tıpatıp sen sanki siyah pelerinli kız.

Kimsesiz, kavgalı, dağlı bir çocuğun heyecanını ve sefaletini at sırtında oturmanın şahlanışı gibi sevdim işte. Yelelerim ve kanatlarım atlardan ödünç, şiirim de. Cenneti, ölümü, aşkı, şehveti, cehennemi; sayende her şeyi yaşamış ve resmetmiş gibiyim. Bakışıyla, kanıyla, canıyla, acısıyla, coşkusuyla, nefesiyle haz ve haykırıştan renkler yaratır insan. Senin tüm renklerin siyah-mavi dünyanın tüm dokunuşları. Bitmemiş, bitmeyi bekleyen şiirler gibi seni ve defterlerimi sevişim.

Gözlerime ve kalbime aşktan ve şiirden yapılma bir delilik düğümle siyah pelerinli kız. Zamana ve dağlara yaslanıp içerden iyileşmeyi senden öğrenmek yetti bana. Dünya ve zaman yetti bana. Dün/ya!

Önce içime sonra gözlerime baktım, yerindeler. İç ses içim, dış ses gözlerim; gözlerimden içime akan her ses ılık mavi, duru siyah; şiir ve sen. Zamanın gölgesinde aşkı ve kadınları ağırlıyor içim, al istersen biri senin olsun gözlerimin siyah pelerinli kızı. İnsan gözlerdeki anlam içre dünya varaklı içteki dinginlik muhtemelen. Dünya ve saatler kadar sevdim seni siyah pelerinli kız; simsiyah ve upuzun. Sayende geçmiş ve gelecek, eski ve yeni, iyilik ve kötülük denge tutturdu içimde. Mahal bil, mucize say içimi; ışık renginde, nem tadında Serap ile Aslı; işte kendim!

Şimdi anladın mı sana neden siyah pelerinli kız dediğimi. Ben yarını olmayan şiir tenli kız, sendeki ben’i yarınsızlığa bikoşu konuşlamış şiirden ve aşktan yapılma yarınsı kız. Sahi, koşaradım gittim, nefes nefese döndüm de yakından tanıdım kendimi; uzamdaki adım Serap, defterlerdeki adım Aslı benim! Pelerinim ki haz ve hüzünden yapılma rüzgâr. İyi ki de hüzün çoktan haz azdan. Dünya var dünyalar içre. Azı cennet, çoğu cehennem.

Ah! Siyah pelerinli kız, şiirdeki kanatlı hâlim! Atlar dağa koştuğunda, kırlangıçlar yalçın kayalara tünediğinde konuş benimle! Dört mevsim, beş duyum… Şiirin büyücü sesiyle, sonsuz sessizlik gibi!

--

--