Dönüşüm, Kafka ve Prag

Ödül Eda Çakıcıoğlu
edebiyatdukkani
Published in
5 min readJan 4, 2018

Evet değerli arkadaşlar, yazı başlığından belli olduğu üzere Kafka’nın Dönüşüm kitabı üzerine olacak bu yazı. Ancak öznel yorumlar içereceğinden, tolerans sınırı da yüksekte olacaktır diye düşünüyorum.

Dönüşüm

Kafka gençlik yıllarımda beni çok da etkilemeyi başarmış bir yazar değildi, aramıza hep mesafe koydum. Bir canlının böcek olması fikri -ki fobi sahibi biri için daha da itici olduğunu tahmin edebilirsiniz- hiç de ilgi çekici gelmedi, ta ki elime alıp, nedir bu Kafka’nın hikmeti deyip de okumaya karar verene kadar.

Dönüşüm kitabını pek çoğunuz okumuş olabilir, okumayanlar içinse ufak da olsa bir fikir verir belki. Tabi kitabı ele alırken Prag’dan bahsetmemek de olmaz.

Kafka öncelikle, Prag’da çok sevilmeyen, Yahudi toplumunun bir ferdi. Ailesi küçük burjuva, kendisi de avukatlık eğitimi alıyor. Ancak toplum tarafından çok da hazmedilmemek beri dursun, esas sıkıntı çocukluğundan süre gelen şiddetli baba-oğul ilişkisi… Babası ile ilişkisi herkesçe malum; ziyadesiyle mesafeli, sert, sevgisiz. Bu da yazılarının ruhunda temel belirleyen olmuş bence. Freud’un dediği gibi, çocukluğa inmek, ruh halimizdeki yaraların sebebini bulabilmek için önemli bir yolculuk. Kafka’nın da çocukluktan süre gelen iyileşmeyen yaraları olmuş. Aksi gibi ailenin ilk ve erkek çocuğu, kendisinden beklentinin de yüksek olması muhtemel.

Bu kısa biyografi size tanıdık geliyor değil mi?

Roman Gregor’un “dönüşmesi –değişmesi değil-“ ile başlıyor. Değişikliği hissetse de anlam veremeyip uzun süre vücudunu anlamaya, yeni hisleri tanımaya çalışıyor ve bakıyoruz ki Gregor Samsa güne gözlerini böcek(!) olarak açıyor.

Böcek metaforuna değinmek istiyorum öncelikle, bence çok başarılı bir buluş! Toplumda ezilmek, yok sayılmak, “insan yerine” konmamak, hele ki aile tarafından, aşağılık görülmek başka nasıl iyi bir benzetmeyle anlatılabilirdi? Dönüşüm gerçekleştikten sonra en yakınındaki insanların ona iğrenç bir varlık olarak bakıp da yardımcı olmak için harekete geçmemeleri iyi bir ipucu veriyor zaten okura, neden böceği seçtiğine dair. Gregor iğrenç bir böcek ve odaya kitlenerek herkesten bu utanç da gizlenmeli. Oysa Gregor aynı Gregor, dönüşen sadece bedeni. Daha bir önceki güne kadar sokaklarda çalışarak para kazanmaya çalışan aynı canlı, aynı Gregor Samsa! Yaşadıkları trajik durumlar silsilesi.

Romanda güzel bir başka konu, dönüşüm gerçekleştikten sonra Gregor’un aileyle olan ilişkisi ya da ailenin Gregor ile ilişkisi. Derdi hala çaresizce işe gitmek olan Gregor’un iç duygusu, dünyadaki varlığı, saygınlığı, ailesinin sevgisini hak etmesinin tek yolunun işe gitmek olduğuna inanması… Babanın ölümcül iktidarı altında sürdürülmüş bir hayatın akabinde böceğe dönüşen bir beden ve odaya kilitlenip istenmediği ayyuka çıkan bir karakter Gregor. Aile içi totalitarizm konusunda da önemli diyaloglar yaşanıyor tüm roman boyunca.

Küçük burjuva çevrelerdeki aile yapısını da temel karakterler üzerinden görüp, aslında kapalı kapılar ardında dışardan göründüğü kadar “mükemmel” ilişkiler olmadığı kitapta verilen güzel çatışmalardan bir başkası.

Kafka Gregor’un iri böcek vücuduna rağmen ayağa kaldırıp işe gitmeye çabasını güzel betimliyor. Okurken ben de Gregor’un çektiği azabı çektim sanki. Ancak ne var ki, Gregor da hem böcek vücudunun yarattığı kısıtlanmalar hem ailesinin yaşattığı kısıtlamalar nedeniyle duruma alışmaya başlıyor ve vermiş olduğu bir kararla kabulleniyor yeni durumunu : ölüm kararıyla.

İnsanca yaşamaya çalışmak o kadar zor ki, Gregor hayatta kalmaktan vazgeçiyor, her gün biraz daha yok oluyor. Ölümü de çok naif.

Böcek fobisi olan ben bile kitabın sonunda gözlerime hakim olamadım. Hem insanlığını sorgulayıp utanıyor insan hem de Gregor’un kendine biçtiği son gerçekten üzücü, bu kadar umutsuz ve yaşamdan vazgeçmiş olması, bu kadar kendini yalnız hissetmesi, bu kadar insanlara küskün olması üzücü geliyor insana.

Kitap dönemine göre de oldukça çarpıcı, 1900’lü yılların başında böylesi bir metaforik anlatım bence yaratıcılık isteyen bir şey. Çok “sıradan” gibi görünen ama bence çokça ele alınması gereken -günümüzde daha da fazla ele alınmalı hatta- çürüme ve yabancılaşma konusunu güzel ve çarpıcı bir kurgu üzerinden işliyor. Gregor’u böcek haline getirerek Kafka aslında mevcut gidişata, düzene de bir başkaldırıda bulunuyor ve Gregor’u dönüştürerek insanlara ile ayna görevi görüyor, kendilerini, beklentilerini, ilişki biçimlerini sorgulatıyor.

Hassas karakterli biri Kafka, naif, küskün… Prag gibi romantik, biraz melankolik, sakin, mesafeli ama güzel… Buralara neden girdiğim kitapla çok da ilintili aslında. Çünkü okuduğumuz kitapların hepsi tarihin, yaşandığı toplumun, ailesinin, bizlerin bir parçası. Dönüşüm de Kafka’nın bir parçası, hayatından derin izler taşıyor kitap. Aslında bir nevi günlük tutar gibi, içtenlikle, alabildiğine yalın ve samimi bir şekilde paylaşmış hislerini. Babasının onda yarattığı yıkıcı his, Gregor’un ağzından bizlere ulaşmış bu kitapla.

Kafka’nın ruh hali ile Prag’ı çok benzetmiştim gördüğümde (belki de mevsimin hikmetindendir bilmiyorum :) ).

Kafka dönüşüm kitabını ve diğer kitaplarını yazarken bu sokaklarda nefes almış, yine bu sokaklara büyük izler bırakacağından habersiz. Doğrudur değildir bilemem ama doğru olduğunu kabul ederek söylenebilir ki, en yakın arkadaşına da öldükten sonra yazdıklarının yakılmasını istemesi bir hırsı, kariyer tutkusu, egosu olmadığı düşüncesi veriyor insana.

Bu küçücük evde kocaman hayaller kurmuş, büyük eserler düşünmüş Kafka bir zaman…

Bu kafede oturup hayal kurarken belki kitabının taslağını düşünürken, dünyada etki yaratacak ve sevileceğini düşünmüş müdür? Kendimi koyuyorum da yerine, benim de dünyaya etki edecek bir yazar olacağım gelmezdi herhalde aklıma. Hele ki Kafka kadar karamsar ve umutsuz olsaydım… Ki bu gamlı ruh sonunda çok da dayanamayıp 41 yaşında, gencecik yaşta bu dünyadan yitip gidiyor, pek çok yazılmayı bekleyen konuyu gerisinde bırakarak.

Dünyaya iz bırakmış yazarların geçtiği sokaklardan geçmek, oturdukları kafede kahve yudumlamak ve insan manzaralarını izlemek bambaşka bir heyecan.

Dönüşüm büyük bir insanlık dersi veriyor. Kafka’nın pasif direnişini kabul edemesem de yazdıklarıyla çürümeye, otoriteye, çıkar ilişkilerine daha o günlerde meydan okuyor. Takdire şayan.

Bugünden geçmişe, ellerine sağlık Franz! İyi ki var olmuşsun ve ruhunu bizlere açmışsın.

Serinin bir sonraki yazısında görüşmek üzere sevgili arkadaşlar.

“Paltom bile ağır gelirken, nasıl taşırım koca dünyayı sırtımda?”

--

--