Avusturalya Açık 2022: Beklentiyi Aşmak

Berkay Işık
Elit Köşe
Published in
5 min readFeb 9, 2022

Bir tenis sever için yeni yıl sadece takvimin sıfırlanıp tekrar Ocak’tan başlanması, yeni başlangıçlar ve umutlar değil; ayrıca bir sezon içinde oynanan 4 büyük tenis turnuvası olan Grand Slam’lerin ilki olan Avusturalya Açık’ın da gelişini ifade eder. Yaklaşık 2 senedir tüm dünya olarak mücadele ettiğimiz pandeminin gölgesinde geçen sene tartışmalar ile düzenlenen turvuvalara nazaran bu sene dünyanın aşı ile tanışmasının ardından çok daha planlı ve organize bir şekilde bu turnuvalar organize ediliyor. Bu sene ise aslında planlı bir şekilde iki aşısını olmuş oyuncuların kabul edileceği Avusturalya Açık daha başlamadan ciddi olay oldu. Turnuvanın en önemli ismi Dünya 1 numarası Novak Djokovic spor dünyasında aşı karşıtlığının en büyük temsilcilerinden biri. Katılacak mı, katılmayacak mı tartışmalarının gölgesinde bir yılbaşı ertesi Instagram paylaşımı ile özel izin ile turnuvaya katılacağını duyurdu. Cümbüş de ondan sonra başladı. Olay da Djokovic’in Avusturalya’dan sınır dışı edilmesine kadar vardı. Bu olay zaten basında da çok fazla yankı uyandırdığı için uzun uzadıya yazmaya gerek yok. Bu bağlantıda da olayın kısa bir özeti yer alıyor.

Djokovic’in paylaşımı, Medium veya Instagram’dan ötürü direk bağlantı veremedim.

Bu olayın getirdiği tatsızlığın gölgesinde başlayan turnuva ilerledikçe damakta güzel bir tat bırakacak sonu akıllarda sorgulatıyordu adeta. Kadınlarda Ash Barty’nin gümbür gümbür turları geçip tam 44 sene sonra bir Avusturalyalı olarak kendi evinde kazanması ve bunu kortta sadece 1 saat 4 dakika ortalama ile kalarak yapması çok ciddi bir dominasyonu işaret ediyordu. Barty’nin çeyrek final, yarı final ve final maçlarını izlemiş biri olarak bu zaferi tahmin etsem de bu kadar domine bir şekilde olacağını tahmin etmiyordum. Özellikle finalde Danielle Collins’e karşı 5–1 geriden gelip maçı kazanması da hem oyun çeşitliliği hem de mental açıdan Avusturalyalı’nın kuvvetini göstermiş oldu. 3. Grand Slam zaferi ile 4 Grand Slam’i de kazanan şampiyonlara bir adım daha yaklaştı. Amerika Açık onun için eksik, ancak bu performans ile sert kortta o zaferi de bu yıl yaşama olasılığı oldukça yüksek. Gerçi bu öngörünün ihtimalleri de konu kadınlar tenisi olunca çok belirsiz oluyor. Zira son 5 senede düzenlenen 20 Grand Slam’in 14'ünü farklı isimler kazanmış.

Ash Barty evinde kupası ile birlikte.

Konu erkeklere gelince ise izlemekten en çok keyif aldığım turnuvalardan birini geçirdiğimi söylemeliyim. Djokovic olayının ardından herkesin beklentisi epey düşmüştü. Sadece Djokovic’in olmayışı değil, turnuvaya duyulan ilgi oranı da azalmış gibiydi. Ancak Daniil Medvedev ve Rafa Nadal’ın seviyeleri ilgiyi en tepeye çekmek için oldukça yeterli bir sebepti. Aslında uzun bir sakatlıktan dönen ve covid atlatan Nadal, Medvedev ve Zverev’in bulunduğu bir ortamda favori görünmüyordu. Belki Tsitispas’ın bile gerisindeydi isim olarak. Ancak Mannarino maçıda ilk sette uzayan tie-break’i alması ve ardından çok olaylı bir Shapovalov maçından çıkması onunla alakalı “Acaba 21 yapacak mı?” sorularını başlatmaya yetmişti.

Shapovalov ile oynadığı Çeyrek Final gerçekten epik olmuştu ve klasik pes etmeyen Nadal figürünün tekrar belleklerde yer etmesini sağlamıştı. Maça hızlı girip 2–0'ı yakaladıktan sonra rakibi durumu 2–2'ye getirmiş ancak yer yer psikolojik savaşların da yaşandığı (Shapovalov’un Nadal’ın uzun tuttuğu servis sürelerine takılması gibi) mücadelenin son setinden Nadal galibiyetle ayrılmıştı. Shapo, Nadal’a elenmese belki de final görecek bir isimdi bu turnuva için. Ancak Rafa belki de turnuvadaki en kritik maçından çıkarak Final öncesi engel olan Matteo Berrettini ile eşleşti.

Diğer kolda ise Çeyrek Final’de birbirlerinden çok da hoşlanmayan ikili Tsitsipas ve Medvedev rakiplerini rahatça eleyerek Yarı Final’de buluşmuşlardı. İki finalist, rakiplerini 3–1'lik skorlarla eleyen Nadal ve Medvedev oldu. Medvedev ciddi bir favoriydi bu turnuva için. Açıkçası çelik gibi de bir oyun oynadı tüm turnuva boyunca. Yarı finalde Tsitsipas’ın aynı zamanda koçu da olan babasının maç boyu taktik vermesini şikayet edip bir an da olsa kontrolü kaybetti de, ancak Tsitsipas ve ekibinin o mental oyunundan çıkmayı başardı.

Pazar günü final için ekran başına geçtiğimizde ise tarihin en unutulmaz finallerinden birini izleyeceğimizi bilmiyorduk. Çok sağlam oynayan Daniil ve savaşı asla bırakmayan bir görüntü veren Rafa kozlarını paylaşacaktı. Rafa, turnuva boyunca ilk iki sete çok hızlı girmiş ve turnuva boyunca ilk iki sette hiç kayıp yaşamamıştı ancak bu sefer tam tersi oldu. Daniil maça hızlı girdi ve ilk sette 6–2'lik net bir skor, ikinci sette de tie-break sonunda maçı 2–0'a getirdi. Turnuvanın istatistiklerini tutan InfoSYS’in 3. setin ilk oyunundan sonra ekrana yansıyan istatistiği ise ekran başındaki birçok kişinin duygularına tercüman olmuştu. Tabi seneler boyu da hafızalardan silinmeyecek bir anı bırakmıştı, o an farkında olmasak bile.

Kazanma ihtimali nedir hakikaten? Süresi olmayan, son sayıya kadar devam eden bir mücadelede kazanma istatistiği mantıklı mıdır?

Bu andan itibaren Medvedev muhtemelen kendisini şampiyonluğa hazırlıyordu, tabii bizler de. 3. sette skor 3–2 Medvedev lehine iken Nadal servisinde 0–40 önde olan Medvedev bir puan alması halinde şampiyonluk için artık hedefe çok yakın olacaktı.

Kırılma noktası.

O andan sonra ne mi oldu? Tenis tanrılarının dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından birinin şampiyonluk sıralamasında en büyük rakiplerinin bir önüne geçmesini istemiş olamazlar mı? Medvedev, maç sonunda dile getirdiği üzere yorulmuştu. Bu andan sonra kolay sayıya gitmeye çalıştı hep, slice’lar denedi, hızlı puan bitirmeye çalıştı ama her seferinde daha güçlü bir Nadal buldu karşısında. 35 yaşını aşkın, sakatlıktan dönen bir tenisçi gibi değildi Rafa, bize Djokovic’in prime dönemini andıran bir robota dönüşmüştü adeta. Savunması, hücumu ve klası ile “Ben buradayım!” deme vakti gelmiş ve geçiyordu bile.

O noktadan sonra direksiyonu alan Nadal seti 2–1'e getirdiğinde Medvedev’in şansı hala yüksek olsa da İspanyol’un durmaya niyeti yoktu. Tarihin en uzun maçlarından birinde önce 2–2, son sette Medvedev’in aslında olacakları kestirmesinin verdiği gerginliğinin yanında bir de seyirciye sitemi, sonra da Nadal’ın 3–2 ile maçı kazanması. Son 20 senenin özeti aslında, Novak-Roger-Rafa üçlüsü harici bir oyuncu olmak çok büyük bir talihsizlik. Oldukça iyi mücadele ettiğiniz bir maçta bile karşınızda bu üçlü varsa kendinizi güvende hissedemiyorsunuz ve çok istediğiniz o zafere yaklaşamıyorsunuz. Maç bitimi, file önü, dünya şokta, müthiş bir geri dönüş ve Daniil’in Rafa’ya “Yoruldun mu?” sorusu. İnanılmaz bir maçtı, sonunda Rafa’nın oturacak hali bile kalmamıştı. Avusturalya Tenis Federasyonu Başkanı konuşurken Daniil’in dudağını okuduğumda ise “Boring” diye söylenmesi ne kadar şahsına münhasır bir karakter olduğunu açıklıyordu.

Muazzam bir mental güç, hayranlık uyandırıcı. Tenis tarihinin en özel galibiyetlerinden biri olduğu su götürmez bir gerçek.

GOAT (Gelmiş geçmiş en iyisi) tartışmaları son 15 senedir yapılıyor teniste. Ben de bir zamanlar bu tartışmalara dahil olurdum, artık anlamsız bunlar. İçinde bulunduğumuz dönem o kadar özel ki, belki ayrı dönemlerde denk gelseler 30'ar Grand Slam’i zorlayıp geçecek oyuncular 20'şer Grand Slam kazanmış. Roger Federer’in 19 yıl önce 2003'te başlattığı bu dominasyonda bugüne geldiğimizde 75 Grand Slam’de toplam 61 galibiyeti var bu üçlünün. Bu akıl almaz bir durum. O yüzden en iyi fikir, bu tartışmaları sayısal anlamda bir kenara bırakıp bu mücadelenin tadını çıkarmak olacaktır.

--

--

Berkay Işık
Elit Köşe

İnşaat Mühendisi, amatör bir voleybolcu. Müzik dinlemeyi ve konserlere gitmeyi çok sever.