Koşu Meselesi

Karantina günlerinin hayatıma kazandırdığı alışkanlık…

Berkay Işık
Elit Köşe
3 min readMay 1, 2020

--

İstanbul’da yaşamanın verdiği dezavantajlardan biri de şehrin kalabalıklığına oranla, nefes alacak alanın az oluşudur. 3 ay boyunca Londra’da yaşamış, Stokholm ve Kopenhag gibi yeşil şehirler görmüş birinin gözünden İstanbul’un halkına sağladığı nefes alma ve buna bağlı olarak spor yapma alanı oldukça kısıtlı. Elbette sahil şeridi iyi bir opsiyon fakat o da yakın yaşayanlar için. Dolayısıyla, mahalle arası spor imkanları barındıran parklar daha iyi bir alternatif olabilirdi.

Yaklaşık 1.5 aydır karantina sürecindeyiz, şirket bize 17 Mart’ta evden çalışma talimatı gönderdiğinde ailemin İstanbul’un merkezine uzak yerinde yaşadığı eve, onların yanına döndüm. Gözden uzak ve sakin bir yerleşke olması, havaların da düzelmesi ile bu koşulların sağlandığı her an severek yaptığım aktivitem olan koşularıma başlamama yardımcı oldu. Üniversite zamanında daha aktif koşu yapabiliyordum, nispeten hayat daha rahat oluyordu fakat hiçbir zaman bunu alışkanlık haline getirememiştim. Bu dönemde yine havanın iyi olduğu her gün bir saatlik öğle aramın yirmi beş dakikasını koşuya ayırma kararı verdim. Mart ayı içinde havalar buna pek müsaade etmese de Nisan ayı içinde 16 kez ve yaklaşık 64 km. koşarak bugüne kadar en istikrarlı performansımı göstermeyi başardım.

Hayat boyu sporla içli dışlı olmaya çalıştım. Her erkek gibi küçükken bir ara futbolcu olmayı istemişimdir mesela. Futbol oynamaktan çok keyif aldım. İyi oynayamamakla birlikte çok da maç yapacak ortamı kendime yaratamadım. İlkokul ve lise yıllarım basketbolla geçti. İstanbul Üniversitesi ve ardından Okyanus Kolejleri takımında oynadım. Yine çok başarılı olduğumu söyleyemem. Ardından benim için ata sporu sayılacak voleybola geçtim. Yine hayatta bir şeyi çok istikrarlı sürdürebildiysem o da voleybol oldu. Yaş itibariyle sadece üniversite takımında profesyonel oynayabildim fakat amatör gruplarımız ile sürekli olarak oynadığım bir dal oldu. Bunun dışında vücut geliştirme gibi oldukça popüler bir spora yüzüm hayat boyu dönük oldu. Geriye de bir tek koşu kaldı.

Koşu hariç bahsettiğim sporlar bir şekilde size yapmanız için motivasyon sağlayabiliyor. Sosyalleşme, kendini gösterme, yapmak için para ödeme ve kendini mecbur hissetme bu motivasyonlardan bazıları. Koşu ise benim için bu kategoriye girmiyor. Yalnız başınasın, sağlıklı ve fit olmayı bir tarafa bırakırsak yapmak için seni tetikleyecek hiçbir şey yok. Sayı alma, ağırlık kaldırma gibi insanı tatmin edecek ciddi unsurlar yok. Sadece daha fazla mesafe koşuyorsun ve daha fazla yol yapıyorsun. Bir maçta 25–30 sayı atarsın ve bu önemlidir, 50–60 kilo kaldırırsın bu yine önemlidir. Fakat maraton koşmuyorsan eğer çevren ve bazen senin için 4 km. mesafe koşmak ile 8 km. mesafe koşmak arasında hiçbir fark yok.

İşte bu koşullarda, mental olarak bir koşuya hazırlanmak çok zor. Ayrıca yine yukarıdaki sebeplerden ötürü adrenalin salgısı da daha az oluyor. Anlık mutluluklar getirmiyor çünkü koşmak. İlk birkaç günde vücudun koşu ritmine alışması gerekiyordu. Bunu herkes bilir, uzun süre koşma eylemi yapmamışsan ilk seferler hamlık hissettirir ve yorucu olur. Buradan yaptığım çıkarım ise koşu için insanın iki motivasyon unsurundan birini sağlaması diğerini telafi ediyor. Bacaklar yapamıyorsa mental olarak bacaklarını ikna etmek zorundasın. Ben de böyle yaptım. Direndim, zorla koştum ve koştum. Beklediğimden uzun sürdü ama yaklaşık 10–12 koşunun ardından bacaklarımın oldukça rahat ve enerjik hissettiğini algılamaya başladım. Bu noktadan sonra ise bacakların beyni ikna etme süreci başlıyor. Çünkü bu bir alışkanlık haline gelmeye başlayınca yapmama isteği de geliyor ki halk arasında buna kıvırmak deniyor.

Bu iki dengeleyici unsurun ikisi de pozitif olunca bu sefer hem mesafe hem de süre zorlamaya başlıyorsunuz. İşte koşunun belki de motive edici tek unsuru. Hız ve ona bağlı zaman. Nasıl oldu ise 2011 senesinde bir kilometreyi 4 dakika 43 saniyede koşmuşum ve ne kadar zorladıysam geçemedim. Belki de bu hedef beni bu işin içinde tutuyor. En büyük hedefim ise yağmur çamur aldanmadan bir alışkanlık elde edebilmek için en az 20–30 koşuyu arka arkaya tamamlamak.

Bir başka konuya değinecek olursam; koşmak aslında insanın mental olarak da kendisi ile yüzleşebilmesine olanak tanıyan bir eylem. Elbette bunu yapan farklı sporlar da vardır fakat popüler olan spor dallarının hiçbirini icra ederken kendinizle baş başa kalamıyorsunuz. Koşarken veya yürürken nasıl hissettiğinize dair müziğinizi de kulağınıza verdiğiniz halde yüzleşmek istediğiniz, düşünmek istediğiniz ne varsa rahatça düşünebiliyorsunuz. Bu da koşu anında sıkılmayı engelliyor. Aynı zamanda dış dünyadan bir süreliğine uzaklaşma fırsatı bulmuşken bunu da fırsata çevirmek istiyorsunuz. Bu konuda koşu yapmak hem bedeni hem de beyni çalıştırıyor desem yanılmam herhalde.

Karantina günlerinin benim için kazandırdığı bu alışkanlık bakalım hayat normale dönünce nasıl seyredecek? Şu an en büyük sorum da bu aslında…

--

--

Berkay Işık
Elit Köşe

İnşaat Mühendisi, amatör bir voleybolcu. Müzik dinlemeyi ve konserlere gitmeyi çok sever.