Müzik Dolu 2016

Berkay Işık
Elit Köşe
Published in
4 min readDec 17, 2016
Florence + Machine konseri, British Summer Time — Hyde Park

Müziği küçüklüğümden beri çok sevmişimdir. Bu yıl da beklediğim üzere müziğin kendi açımdan zirve yaptığı bir yıl oldu. Teknolojinin gelişmesi, Spotify gibi bir servisi ayağımıza getirdi. Zahmetsiz bir şekilde müzik dinlemek de daha çok şarkı dinlemek gibi bir istatistiği beraberinde getirdi. Ben de bu zirve yılımda hem gittiğim konserler hem de last.fm sayesinde elde ettiğim senenin istatistiklerini burada paylaşmak istedim.

Başlamadan önce, bu yıl gittiğim konserler için küçük bir liste oluşturdum. Dinlemek isteyen olursa diye şöyle bırakayım;

Sezonun ilk konseri benim için 24 Şubat’taki Caro Emerald konseri oldu. Cemal Reşit Rey Salonu’nda gerçekleşen bu güzel konserde Emerald gerçekten kulaklarımızın pasını sildi. Oldukça sevecen bir yapısı olan sanatçı oldukça kalabalık bir seyirciye güzel bir konser vererek beklentileri boşa çıkarmadı açıkçası.

Temmuz ayında başlayan Londra maceram ise bana harika konserleri beraberinde sundu. Öncelikle en sevdiğim sanatçı olan Florence Welch’i canlı bir şekilde izlemek gerçekten harika bir deneyimdi. Herkesin ileri sürdüğü gibi sahnede farklı bir boyuta çıkan Florence gerçekten kendini izleyen on binden fazla izleyiciye nefis bir müzik ziyafeti sundu. Aynı festival kapsamında izlediğim Kendrick Lamar’ı normalde çok sık dinleyen biri olmasam da işinde yeni ama iyi olduğunu kanıtlar bir performans sergiledi. Jamie XX ise Londra’nın 15 dakika içerisinde güneşten doluya dönen havasında insanları dans etmekten geri bırakmadı. Benim ehemmiyetim bu iki sanatçıdan sonra çıkacak Florence + Machine’de olduğu için inanın bu isimlere dikkatimi doğru veremedim. Bu konserleri Hyde Park’ta dinlemem ise inanılmazdı. Nefis bir organizasyon, sayının ciddi rakamlara ulaşmasına rağmen konser sonrası tahliye muazzam. Senelerdir bu işi profesyonellikle yapan insanlar için kaç kişinin etkinliğe katılmış olması bir şey ifade etmiyor. Bu harika bir durum.

Londra’daki katıldığım bir diğer etkinlik ise Amanda Bergman ve Blueprint Blue konseriydi. The Lexington adlı etkinlik alanında gerçekleşen bu konser oldukça samimi geçti açıkçası. Bizdeki Salon İKSV’nin belki yarısı kadar bir alanda gerçekleşen konserde fazla katılımcı olmamasına rağmen önce Blueprint Blue’nun sonra Amanda Bergman’ın güzel performansları izleyenleri tatmin etti. Özellikle Bergman’ın samimiyeti en fazla dikkat çeken şeydi.

Oradaki son konser ise sürpriz bir şekilde Yann Tiersen oldu. Yeni albümü Eusa’nın lansman konseri olan konser Rough Trade East’te gerçekleşti. Bir plak şirketinin dükkanı olan konser mekanında Tiersen işini yarım saatte bitirip piyanonun başından kalktı. Kısa süren ama oldukça etkileyici geçen konserin kısa sürmesinin dezavantajını Tiersen’in konser çıkışında plak-cd imzalaması oldu.

Londra seferinin bitmesi ile İstanbul’da adeta konser festivali başladı benim için. Önce Babylon’daki Lucy Rose performansı hemen özlediğim Britanyalı insan havasını buraya getirdi kısa bir süreliğine. Ardından gelen Sophie Hunger’ın deli dolu performansı da benden tam not aldı. Böylece çok sevdiğim Babylon’da da seneyi iki konser ile kapatmış oldum.

Oh Land, Türkiye’yi çok sevdi. Türkiye’de onu çok seviyor. Zaten kendisinin Spotify bilgi ekranında İstanbul uzun süre kendisini en çok dinleyen şehir olarak yer aldı. Şimdi ikinci sırada sanırım. Salon İKSV’de iki gün boyunca konser verdi, şaşırtmadı, iyiydi ama geçtiğimiz yıl Babylon’daki performansını daha çok beğenmiştim. Bence oraya daha çok yakışıyor.

Ardından gittiğim Emiliana Torrini and The Colorist konseri muazzam bir müzik şöleniydi. Salon’un o oldukça büyük olmayan sahnesine toplam dokuz kişi çıktı yanılmıyorsam. Farklı müzik aletleri Torrini’nin güzel şarkılarının tekrar yorumlanması hoştu. Geçtiğimiz senelerde gidemediğim için üzüldüğüm İzlandalı’yı bu yıl izlemek gayet sevindirici oldu.

Lisede geçirdiğim müzik evriminde ilk dinlemeye başladığım isimlerden biri de Madeleine Peyroux’du. O günden bu günlere ara ara açıp dinlemeyi sevdiğim bir isim olarak yerini koruyor ABD’li sanatçı. Zorlu Center’ın devasa sahnesinde kendisine biraz uzak bir mevkiide performansını izlesem de bizler için Türkçe konuşmaya çalışması ve şarkılarında yaptığı güzel espriler sahne performansını oldukça güzel kıldı.

Ve salondaki son iki konserde dinlediğimiz dört sanatçı. Önce geçtiğimiz hafta gerçekleşen Sin Fang ve El Perro Del Mar konseri. Sin Fang konsere farklı bir giriş yapınca korkmadım değil, daha önce hiç dinlememiştim. Keza orada El Perro Del Mar için bulunuyordum ama daha sonra o gürültülü müziğin havası biraz daha değişti. Her zaman dinleyeceğim bir isim olmasa da özellikle Young Boys şarkısı oldukça hoşuma gitti. Ardından çıkan El Perro Del Mar ise Asya’dan esinlenerek yaptığı şarkılarını o tarza ait kostümler ile seslendirdi. Güzel bir performanstı, enerjik şarkıları ile Del Mar o akşam bize güzel bir indie ziyafeti yaşattı açıkçası.

Bu listeyi bir Türk sanatçı ile kapatacağımı düşünmezdim ama öyle oldu; iyi de oldu. Salon’daki Gaye Su Akyol ve Bubituzak konseri gerçekten güzel bir atmosferde gerçekleşti. Kendine has bir kitle oluşturan Gaye Hanım bizleri uzaya çıkarmakta niyetliydi ve öyle de yaptı. Alaturka sesini modern bir müzik ile harmanlaması benim ilgimi çekiyor, konser de başarılıydı.

Bu sene konserlerde dinlediğim 16 sanatçı ile rekorumu da kırmış oldum. Yurt dışını bir kenara itersek özellikle Salon İKSV ve Babylon’un müzik için yaptığı çaba muazzam. Bizleri (muhtemelen zararına) harika sanatçılar ile buluşturan bu iki organizasyona özellikle teşekkürlerimi sunarım. Özellikle Salon İKSV’nin düzenlediği konserlerde seyircisinin isteğini #peçeteyeistek etiketi ile dikkate alıp bunları uygulamaya çalışması harika bir durum.

Son olarak müzik istatistiklerimi gireceğim. Bu sene dinlediğim şarkı sayısı şimdiden yirmi bini aştı. Bu benim için günde 56 parçaya tekabül eder ki, üniversite hayatından çalışma hayatına yeni geçmiş olmam gelecek sene daha fazla müzik dinlememin sinyallerini veriyor. Ayrıca 365 günün 45 günü müzik dinlemek ile geçmiş. Bu da ilginç bir istatistik.

En çok dinlediğim sanatçı 480 parça ile Florence+Machine olurken, albüm 178 parça ile Amanda Bergman’ın Docks’u oldu. En çok dinlediğim parça ise 58 defa Wolf & I oldu. Bu sene yeni yaptığım keşifler %56 artarken albüm ve şarkılar ise %68 artmış. Bunlar da Last.fm’in bize sunduğu oldukça güzel istatistikler.

2016 genel olarak iyi geçmese de benim için müzik anlamında dolu dolu geçti. Özeti de oldukça uzun oldu zaten. Peki siz 2016'da ne dinlediniz? Bana müzik önerirseniz memnun olurum!

https://twitter.com/berkaynisik

--

--

Berkay Işık
Elit Köşe

İnşaat Mühendisi, amatör bir voleybolcu. Müzik dinlemeyi ve konserlere gitmeyi çok sever.