Milenyum Jenerasyonunun Boşluğu

Berkay Işık
Elit Köşe
Published in
4 min readNov 14, 2020

Hayat ve şartlar hakkında umut vaat eden hiçbir şey hissedememek. Aslında aynı ülkeyi paylaştığım bir çok insan için rahatlıkla tarif edilebilecek bir duygunun özeti bu. Boşluğa düşüyoruz ve her geçen gün daha da derine iniyoruz.

Yazı başında peşin bir not bırakmak istiyorum, defalarca karalanmış bir taslağı internet ortamına geçirmediğim için aklımdan anlık geçenleri klavye vasıtası ile cümlelere dökerek bu yazıyı yazıyorum. Dolayısıyla az sonra itiraz etmeyi, eleştirmeyi ve yakınmayı planladığım olgular tamamen bulunduğum şartları beğenmediğimden değil; sadece insanların duyarsızlıkları, devlet denen kavramın vatandaşı adına yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve bu gibi aslında düşünce farklılıklarının doğurduğu olanaksızlıklardan kaynaklanmaktadır.

Önümde örnek alabileceğim hayat şartları altında zorlanarak köyden şehre göçüp kendince bir konuma gelen babam; Ege’de büyüyüp erken emekliliği ve ardından giriştiği mini ticaretleri hikayelerinden eksik etmeyen bir dedem (annemin babası) var. Bu insanlara ve şartlarına baktığımda görebildiğim tek bir şey var. Mucizevi şeyler gerçekleşmediği sürece edindikleri varlıkları çalışarak geçebilme imkanım yok. Bu sadece bana özel de değil, bu çıkarımı nereden mi biliyorum? 2020 başında okuduğum şu yazıdan;

Yazı Amerika bazlı, kısaca özetleyecek olursak genellemede Y jenerasyonunun (1980–2000 doğumlular) ilk defa bir üst jenerasyonunu maddi refah düzeyinde geride bırakamıyor oluşu ele alınmış. Birçok Avrupa ülkesinde de durum aynı. Amerika ve Avrupa’da yaşanan herhangi bir durumun Türkiye’de birkaç kat daha şiddetli bir şekilde yaşandığını sanırım hepimiz biliyoruz. İlginç bir imkan tersliği var geçmiş jenerasyonlar ile yeni jenerasyonların arasında. Hem donanım hem de maddi imkan olarak eski nesil inanılmaz kısıtlı iken alım gücü bazında daha iyi imkanlara sahiplermiş. Şu anki kuşakta alım gücü inanılmaz kısıtlı olmasına rağmen imkan konusunda herhangi bir sıkıntı yaşanmıyor.

Günümüzde çalışıp hayal kurmak artık imkansız. Çalışmak, sadece günlük ve aylık ihtiyaçları karşılamak adına emek harcanan bir eylem haline geldi bu ülke insanı için. Herhangi bir keyfi ürünün hayalini kurmak bile insana kederden başka bir şey getirmiyor. Birkaç sene önce 3 birim maaş ile 3 liraya aldığınız ürünü tekrar almak isteseniz 4 birim maaşınızla 6–7 birim belki de daha fazlasına almak zorundasınız. Eh, haliyle fiyatı artan tek ürün sizin düşlediğiniz değil, ihtiyaçlarınız da olunca o ürün sizin için artık bir hayalden de öte hale geliyor.

Eski insanların bize anlattıkları en büyük hikaye, ne kadar şanslı olduğumuz ile alakalıdır. Teknoloji gelişti, toplumda durumu iyiye giden hane sayısı çoğaldı, dolayısıyla aileler çocuklarını iyi okullarda okutup onlara iyi imkan sunabildiler. Plansız, sistemsiz bir ülkede oluşabilecek en kötü sonuçlardan biri bu hikayeyi maalesef geçersiz kıldı. Bugün üniversite mezunu işsiz sayısı milyonları aştı. Elbette herkes üniversite okumak zorunda değil, bugün el becerisi, ustalık ve esnaflık gerektirecek bir sürü iş var iken neden herkes üniversite mezunu oluyor? Çünkü Türkiye gibi bir algı toplumunda “Üniversite mezunu” algısının karşı tarafta oluşturduğu etkiyi herkes iliklerine kadar hissetmek istiyor. Üniversite okuyan kişi bunu hissetmese de ailesi hissediyor. Dedim ya, büyüklerimizin bize sürekli dinlettiği “Şanslısınız” hikayesi aslında onların içinde ukte kalmış ve gerek imkanlar gerek ise farklı sebeplerden ötürü başaramadıkları o hissi bizlerle telafi etmek. Ancak, çoğusu bu başaramadıkları ile de olsa edindiği varlığı bugün bizlerin ne kadar sıkı da çalışsak bazı şanslı kesim hariç elde edemeyeceğimizin farkında değil. Bu eşitsizlik can sıkıcı her iki jenerasyon için de.

Bugün ne yazık ki üniversite mezunu olmak doğrudan iş bulup çalışmaya eşit değil. Güzide bir bölüm bile çoğu zaman yetersiz olup güzide bir okula yerleşmek iş bulmanın neredeyse tek şartı olmuş durumda. Ülkemizde ustalık zanaatinin de artık değersizleştiği bu günlerde orta halli üniversiteden mezun olmuş torpili olmayan bir gencin iş bulması neredeyse hayal gibi bir şey. Zaten nitelikli eleman dediğimiz kavrama verilmek istenen maaş günümüzde oldukça niteliksiz olduğu için gençler bu niteliksizliği kendilerine yediremeyerek işsiz de kalmayı tercih ediyorlar. Çalışıp didindikleri bölüme dair bir iş yapmak, markette çalışmaktan daha az para kazandırabiliyor çünkü.

Sistemsiz büyümenin verdiği sıkıntıları ciddi bir şekilde yaşıyoruz. Tüm iş sektörünün neredeyse sadece İstanbul-Ankara-İzmir üçlüsünde döndüğü Türkiye’de halen çoğu illerde yaşayan gençlerin en büyük hayali İstanbul’a gelip iş kovalamak. Oldukça fazla doğum oranı, büyük birkaç şehir hariç hiçbir yatırım ve işin teşvik edilmemesi ve İstanbul’un sunduğu imkanlar ne yazık ki bu koca metropolü bir işsizler ordusunun evi yapmış durumda.

Hali hazırda ABD’de yapılmış bir haberde bile bu jenerasyon bir öncekini madden geçemeyecek ilk jenerasyon ise, Türkiye’nin durumu bu konuda çok ama çok daha vahim halde. Bugün bir genç için maaşı ile evlenip, arabasını ve evini alıp bir de çocuk büyütmesi gerçekten imkansız görünüyor. Hal böyleyken akla da tek soru gelip duruyor; “Tüm bunlar ne için?”

--

--

Berkay Işık
Elit Köşe

İnşaat Mühendisi, amatör bir voleybolcu. Müzik dinlemeyi ve konserlere gitmeyi çok sever.