Borges Yazınında Eşya Ve Gerçeklik

Emre Kundakçı
emrekundakci
Published in
4 min readFeb 17, 2019

Her yazar kendisinden sonrakileri etkilediği gibi öncüllerini de belirler. Bu öncülleri belirleme vasfı, yazarla ona yol açanlar arasındaki ilişkiyi ortaya sermenin yanı sıra öncüllerinin daha önceden keşfedilmemiş yönlerini de açığa çıkarır. Bu bağlamda Borges, öncüllerini belirleme ve belirginleştirme noktasında oldukça çarpıcı bir yazardır. Zira Borges, kaynaklarını yeniden yorumlayarak yahut onların gizli kalmış vasıflarını parlatarak kendi edebiyatını ortaya koyar. Bu noktada diğer yazarlardan ayrılarak çok daha özel bir konuma yerleşir. Ancak Borges’in kaynakları yazının ilerleyen kısımlarında bahsedeceğim üzere genellikle kuramsal bağlantı kurulmasının zor göründüğü kurgusal metinlerden ve kurgudışı metinlerden oluşur. Bu sebeple Borges ve edebi öncülleri başlıklı bir tezi savunmaktan da imtina ederim. Sadece onun, metinlerarasılık bağlamında yeniden yarattığı kaynaklardan söz edebileceğimizi düşünüyorum.

Bu yazıda Borges’in Tartışmalar adlı eserindeki sanata/edebiyata dair görüşlerinden beslenip naçizane birkaç yorumla genişleterek Borges yazınında eşyanın, gerçekliğin ve kaynakların şekillendirilmesinden ve yazar tavrından ana hatlarıyla bahsedeceğim.

*

Eşyayı, mekânı ve yeniden yaratılanı sunuş biçimlerine göre yazarları tasnif etmeye çalışırsak; modernizm öncesi yazarların pek çoğunun varolanın kişiliğinden uzak durmayı tercih ettiklerini görürüz. Zira eşya onlar için şekillendirilmesi gereken bir yanılsama mekanizmasıdır. Örneğin romantik yazar, kendini ifade için olayları, imgeleri ve kelimelerin yansıttıklarını düzenler ve geri kalanını okurun zihnine bırakır. Fakat yazar bunu yaparken kendini ve duygularını ifade etmek pahasına varlığı özünden uzaklaştırır. Onun eşyaları kendi kimlikleriyle var olmazlar; okurun hayal gücüne kalan kısımları zayıflar, kendilerinden uzaklaşarak yazarın amacına hizmet ederler.

Bir diğer yazar tipi ise “peygamber/öğretmen” yazardır. O, söylediklerini okura iletmek amacıyla kelimelerin erdeminin ve neden-sonuç ilişkisinin tuzağına düşer. Tıpkı romantikler gibi anlatıya ve eşyaya müdahalede sınırı zorlayarak aşırı-şekillendirici tutum sergiler. Alıntı ve göndermeleri de davasını güçlendiren güvenilir dayanakların ötesine geçmez, geçirilmez. Tolstoyvari yazarların patolojisi “güven” sorunudur. Yazar güvenilir olmak ister, inandırmak ve şekillendirmek arzusundadır. Bir tez sunmaları, “makul” olma hevesleri olağanüstülüklere ve gerçeklere yapılan bir zorbalığa dönüşür.

*

Borges ise bütün bu yazarların teknik/taktik bilerek metne yedirdiklerini nispet yaparcasına, apaçık sergiler. Hatta bu simgeleştirme mevzusunda oldukça ileri gider, abartır. Öte yandan öncüllerinin hatasına düşmez ve eşyayı, mekânı ve alıntılarını/esinlenmelerini rahat bırakır. Borges, sınırsız ve tekrar olan kurgularında özel olmayı okurun algısını zorlamadan yönlendirebilmesine borçludur. Bu yönlendirme klasik yazarların aksine bilince değil bilinçaltına yaklaşan ipuçlarıyla örülüdür. O, eşyayı basit olanın içinde olağanın ötesine yerleştirerek belki milyonuncu kez sergilenen kurguyu canlı ve ilgi çekici hale getirir. Eşyayı/altıntılarını/göndermelerini olağan vasfıyla gerçeküstüne konumlandırması nedeniyle bazılarınca büyülügerçekçilerle karıştırılmıştır.

*

Borges, okunmayanı okuyarak kendisini oluşturmuş bir yazardır, bu nedenle onun öncülünü yakın tarihinde aramak nafile bir çabadır. Şayet aranacaksa, bu öncül Yeniçağ öncesi Avrupa metinleri, tarihî mısır anlatıları ve mistik doğu edebiyatında aranabilir. Aynı zamanda Borges’i oluşturan, yalnızca edebiyat değildir, hatta büyük oranda edebiyatdışı metinler onu besler. Özellikle tarih, siyaset ve felsefe onun baskın esin kaynaklarıdır. Borges neredeyse bütün inançlara ilgi duyar. Budizm’den Hristiyanlığa, İslam’a, Kabalacılığa, Judaizm’e ve diğer birçok inanca metinlerinde okumalar/göndermeler yapar. Dünyanın tüm milletlerinin edebiyatlarına/felsefelerine ilgi duyar; sadece belli bir döneme değil tüm zamanlara ait metinleri okur ve yapıtlarında kullanır, anımsatır, yeniden yaratır. Fakat bu esin kaynaklarının derinlemesine bir etki yaratması beklenemez. O sadece metinlerdeki ipuçlarını toplar, birleştirir ve kendi gerçekliğini yaratarak davasını savunur. Borges’in gerçekliği, belirsizlikten beslenen ve okurun çehresini belirginleştiren bir aynadır.

*

Bu belirsizliğin zaman ve mekân boyutu Borges yazınındaki en önemli unsurların başında gelir. Sıklıkla kendisinden öncekilerden beslenen Borges, kendisinde başka metinleri kopyalama hakkı görür ve yazınındaki karakterlerde de buna sıklıkla yer verir. Zira ona göre her yeniden okuma/yazma yeniden anlamlandırma olduğundan kurgusal bağlamda kopyalamadan söz edilemez. Ona göre bütün yazılmış olanlar zamanın ve mekânın dışında üstün bir varlık tarafından yaratılmıştır. Yazı yazara ait olamaz. Bu anlayışla geçmiş ve geleceği, rüya ve gerçeği tek bir düzlemde sunan yazar, okuyucuyu bütünselliğe teşvik eder. Söz konusu kurgunun sonsuzluğundan gelen gücü arkasına alarak o kurguyu sonsuzluk içinde okutur, okuru da sonsuzlukla büyüler/ödüllendirir. Bu durumun görünen kısmı; anlatılarının başka anlatılara/anlatılarına bağlanıyor olması ile sonsuza kadar uzanan ve “temel anlatı”ya ulaşan ancak temel anlatıda son bulmayıp tekrar geri dönen içeriğidir. Bu yolculuğa çıkmak için ise tek bir sebep bulunabilir; estetik ihtiyaçlar.

*

Borges, irrasyonel olanı kendinden emin, ayrıntılarla destekleyerek sunmaktadır. Bu noktada Borges’in kaynakları aklımıza gelmelidir. Ayrıntılara yerleştirdiği ve tanık olarak kullandığı metinlerin ve fikirlerin bir kısmı ortaçağ ve öncesine aittir. Anlatılarında kurgusal metinler ile gerçek kişileri ve uzak bir çağa ait -bazen modern düşünceye ters- düşünceleri harmanlar. Bütün bunlar bir gerçek yaratımıyla ilgili gibi görünse de aslında gerçeğe benzerliğe bile tahammüllü olmayan bir tutumun şaşırtıcı olanı arayışıdır.

Borges, soyut düşünceleri ve paradoksları somutlar ve zorlar. Burada zorlamadan kastım, toplum yaşamının insana öğrettiği yaşam biçimlerinin dışında somutlamak ve bunu normal göstermektir.

*

Metinlerarasılık konusuna geri dönecek olursak, yenidenyazma çeşitli amaçlarla önceden var edilmiş eseri yeniden yazmak, yeni bir forma sokmak, bir başka eser içerisinde tekrar kurgulamak, metinlerarası bağ kurmak olarak tanımlanabilir. Kopyalama, alıntı, açıklama, hatırlatarak beslenme, yeniden yazma gibi yöntemlerle karşımıza çıkar. Bu durum, bu tekniğin sıklıkla kullanıldığı postmodernist yazına yöneltilen “eski metinleri talan/yağma edebiyatı” eleştirisinin temel dayanağıdır.

Borges’in öykülerinde metinlerarasılık oldukça önemli bir unsurdur. Hatta yazar, başka metinlerle olduğu kadar kendi metinleri ile de bir yenidenyazma faaliyetine sıklıkla girişmektedir. Yapıtlarında gönderme yaptığı yazarların sayısı bir hayli fazladır. Adeta yazılmış olanlardan bir sentez oluşturarak yeni bir dünya yaratma hevesindedir. Onun öykülerini parçalara ayrılmış bir roman gibi okumak dahi mümkündür.

Borges, yazdığı metinlerde kendi metinlerini ve diğer metinleri yeniden yazarak, yeniden okuyarak bir anlamda kurgu içerisinde yazın eleştirisi yapar. Burada yazın dememin nedeni sadece edebiyatı değil, felsefeyi, siyaseti ve dinleri eleştirmesi/yorumlamasıdır.

--

--