Truman Capote’nin Morgem Dönemi

Emre Kundakçı
emrekundakci
Published in
6 min readFeb 17, 2019

“The brain may take advice, but not the heart, and love,

having no geography, knows no boundaries.”[1]

Edebi eserin her cümlesi yaratıcısının DNA’sından bir parça taşırsa da Capote’nin DNA’sı, yalnız ana karakterde yahut bir tek karakterde değil, eserdeki tüm karakterlerde iç hesaplaşma biçiminde sık sık ve görece daha açık bir biçimde gözler önüne serilir. Ayrıca Capote, kurgudan ziyade realiteye yaslanmayı tercih eder. Hikayelerindeki gerçekçi kısımların onu daha çok heyecanlandırdığını sık sık ifade etmiştir. Capote de Hemingway gibi yazar olarak başarılı olduğu ölçüde gazeteci olarak da başarılıdır.

Birtakım Otobiyografik Şeyler

Capote, Başka Sesler Başka Odalar’ın otobiyografik bir roman olduğunu ilk başlarda reddetmiştir. Verdiği röportajların bazılarında eserlerinin öyle abartıldığı kadar otobiyografik özellikler taşımadığını savunmaktadır. Ancak Başka Sesler…’in yayınlanmasından yaklaşık yirmi yıl sonra Capote, kitabı tekrar okuduğunu ve kitabın bir çeşit içindeki şeytanla hesaplaşma olduğunu gördüğünü ve bunu farkında olmadan yaptığını söyler. –Farkında olmadan? Gerçekten mi?-

Romanın başkahramanı Joel Knox gibi, Capote de New Orleans doğumludur. Babasının yokluğunu hissetmiş, Güney’deki akrabalarının yanına gönderilmiş, babasının değil annesinin soyadını kullanmıştır. Romanda Joel; fazlasıyla güzel, nazik, açık tenli tasvir edilir. Joel’in gözlerinde kadınca bir zerafet görülür ve yadırganacak derecede yumuşak bir sesi tonuna sahiptir. Bu tasvir Capote’nin kendisinin tasviridir. Idabel ise Capote’nin çocukluk arkadaşı Harper Lee’den esinlenilmiştir. Amy ise Capote’nin Alabama’da beraber yaşadığı bir akrabasına, Callie Faulk’a benzer. Bunların ötesindeki otobiyografik unsurları meraklıları bulabilir. Ancak ben kitaplardaki otobiyografik şeylerden bahsederken daima ufak bir tedirginlik hissediyorum. Okumanın büyüsünü bozmak tehlikesi, yanlızca kitabın yazarı tarafından alınabilecek bir risk diye düşünüyorum. Ben sadece bazı temel otobiyografik noktalara değinmekten ötesini kendime hak göremem.

Önsözler Nasıl Yazılmamalıdır?

Başka Sesler Başka Odalar, Capote’nin yazdığı ikinci, yayınlanmış ilk kitabıdır. Kitabın Sel Yayınları’ndan çıkan nüshasında görebileceğimiz önsözde yazar kitabın yazılış sürecini ve eserin otobiyografik yönlerini açıkça gözler önüne sermektedir. Öyle ki bu önsöz kimi okurlar tarafından rahatız edici dahi bulunabilir. Zira Capote bu önsözde, eserin nasıl yazıldığının ötesinde, kitap içerisindeki otobiyografik göndermeleri, karakterlerin ve olayların esin kaynaklarını açıklayarak bazı metaforik okumaları bozmaktadır. Bu nedenle benim tavsiyem önsözü kitabı okuduktan sonra okumanız yahut hiç okumamanızdır. Sel Yayınların ricam ise, kitabın yeni baskısı yapılırken, bu önsözün kitabın yazılışından yaklaşık yirmi yıl sonra yazılmış bir önsöz olduğunu belirtmeleridir. Hele bir de önsözün öncesinde bu önsözün bazı okumaları bozabileceği uyarısı koyarlarsa, âlâ olur.

Bir Anda Gelen Hisleri Terbiye Edebilme İşi: Yazarlık?

Yaz Çılgınlığı adlı romanını yazmak için uzak bir taşra kasabasındaki akrabalarının yanına giden Truman içinde bulunduğu durumdan pek memnun değildir: “… Yaz Çılgınlığı giderek bana akıllıca tasarlanmış, duygudan uzak ve zayıf görünüyordu. İçimde başka bir başka dil, gizli bir manevi coğrafya gelişmekte, gece düşlerimi, gündüz hayallerimi meşgul etmekteydi.”

Capote malum önsözde kitabın ilhamının nasıl geldiğini söyledikten şöyle devam eder: “Heyecan içindeydim, bir çeşit yaratıcılık komasına girmiştim. Eve dönerken yolumu kaybettim, ormanda daireler çizip duruyordum çünkü kitap kafamda fırıl fırıl dönüyordu. Genellikle bir öykü gelip kapımı çaldığı zaman, eksiksiz, bitmiş haldedir: hemen kaybolmayan uzun bir şimşektir; elle dokunulan o sözüm ona gerçek dünyayı karartır, yalnızca bu birden görülen hayali peyzaj aydınlanmış olarak kalır, insanlarla, seslerle, odalarla, ortamlarla, değişimlerle dolu bir arazi. Doğduğu anda çılgınca öfkeli bir kaplan yavrusuna benzer; onu yatıştırmanız, uysallaştırmanız gerekir. Bu da tabii ki bir sanatçının en önemli görevidir; o ham haldeki yaratıcı tasavvuru yoğurmak ve biçimlendirmek.”[2] Burada şöyle bir itirazım var, yazarlık gerçekten bir hayvanı dizginlemek gibi bir şey olabilir, ancak burada Capote’nin yaşadığı şeyin bir hayvanı dizginlemekten ziyade hayvanı serbest bırakmak olduğunu düşünüyorum. Yıllardır içinde biriktirip baskıladığı his ve hallerini yaşadığı yoğun bir deneyim sonrasında serbest bırakan bir Capote görüyorum. Kendini açığa çıkarma, sanırım yazarlığın şanından gelmektedir. Pek çok kitapsız yazarın kendilerini ifşa etmekten çekinen “kimse”ler olduklarını düşünüyorum. Yazarlık kendini ifşayı zorunlu kılar.

Varız! Buradayız!

Başka Sesler, Başka Odalar”, birbirlerinden ve genelden farklı olan insanların yaşama tutunma paydasında kesişmelerinin yanı sıra bir çocuğun yetişkin olma ve kendisinin kim olduğunu keşfetme yolculuğunu anlatan bir romanıdır. Zira anlatılan ve yazarın mesaj kanalı olan yalnızca Joel’in hikayesi değildir. Randolph’un, Amy’nin, Zoo’nun, İdabel’in, Wisteria’nın ve diğerlerinin bütün farklılıklarıyla hayata tutunmalarının öykülerini ciddiyetle okur, birbirlerine gösterdikleri yara kabuklarına dikkatle bakarız.

Yalnızlık ve sevgi Capote’nin eserlerinin tamamında sorgulanan, açıklanmaya çabalanan kavramlardır. Aşkın nasıl bir şey olduğu, neye benzediği, insan zihnine ve bedenine neler yaptığı Capote’nin bütün eserlerinde kahramanların zihinlerini meşgul eden meselelerdir. Başka Sesler Başka Odalar’da Kuzen Randolph’un “Bir insanın doğasında yatan her türlü aşk doğal ve güzeldir; bir insanı bir şeyi sevdiği için ancak ikiyüzlüler suçlayabilir, duygu cahili olanlar, cenneti gösteren oku, telaş ve kaygıdan, cehennemi gösteren okla karıştıran, doğruluk meraklısı kıskanç kişiler.”[3] sözleri bu bakımdan çarpıcıdır. Bknz: Şimdinin Çevresinde Daireler Çizen, Zamanın Dışında Ruhlar

Joel Knox’u tanır mısınız? Tanınacak adamdır.

Annesinin vefatından sonra teyzesiyle yaşayan Joel, her ne kadar çevresindeki insanlar -özellikle Ellen teyzesi- ona çok iyi davranıyor olsa da hep bir şeylerin özlemini çeken, hayaldolu bir çocuktur. Joel hayal kurarak, gerçeği büyülü forma sokarak annesinin ölümünün yanı sıra kendisince yalnız ve sevgisiz kalışıyla mücadele eder. Örneğin teyzesinin yatmadan evvel okuduğu Karlar Kraliçesi masalını dinlerken kendisini Küçük Kay’a benzetir: “Bunu dinlerken Joel, Cin’in kötülük aynasından kopan bir kıymık gözüne kaçtığı için yüreği buz parçasına dönüşen ve çarpık bir görünüş alan Küçük Kay ile kendisi arasında pek çok benzerlik bulmuştu.” [4] Üstelik onu Buzlar Kraliçesi’nden kurtaracak hiç kimsesi yoktur, hiç kimse! Kitabı okuyanlarca açıkca görülür ki Joel’ın temel motivasyonu sevilmektir. O, vali, doktor, general vs. olmayı sadece sevilmek için ister. Kitabın belki de en meşhur olmuş cümleleri şunlardır: “Ama Joel’in kafasında hiç dua yoktu; daha doğrusu sözcüklerin ağına takılacak hiçbir şey, çünkü geçmişte, biri dışında, bütün duaları basitti, somut isteklere dayanıyordu: Tanrı’m bana bir bisiklet ver, yedi bıçaklı bir çakı, bir kutu yağlıboya. İnsan şimdi şu söyleyeceği şey gibi, hiç somut olmayan, anlamsız bir şeyi nasıl, nasıl söyleyebilirdi: Tanrı’m n’olursun beni sevsinler.”[5]

Joel’in geçmiş ve gelecek bunaltılarında en büyük yardımcısı, kafasının içindeki hiçbir şeyin geçemeyeceği, etki edemeyeceği odasıdır. O oda, içinde elde edilememiş dostlukları; arkadaş olmak istediği sihirbaz Bay Gözbağcı’yı, küçük ve kibirli bir kız olan ama içten içe ondan hoşlandığı Annie Rose’u ve tabiki babasını barındırır. Sevdiği insanları, geçmişinin insanlarını sakladığı o odaya, gün geçtikçe gitmesi zorlaşsa da Joel, o odayı sever. O, anısı olan şeyleri saklamayı seven ince ruhlu bir çocuktur. Bu alışkanlıkları onda hem geçmişten kopamama, hem de ilk başta ağza tatlı bir tat veren ancak zehre dönüşebilecek bir melankoliyi yaratır. Joel, dışarıdan tuhaf ve dalgın bir çocuk görüntüsü çizdiği anlarda aslında geçmişin tıngırtılarını dinlemektedir.

Önce Refîk, Sonra Târik

Fethi Gemuhluoğlu’nun meşhur “Dostluk Üzerine” başlıklı konuşmasının başlarında hadise göndermeyle sarfettiği ““Önce refîk, sonra tarîk”. Önce yolda yoldaş, sonra yol.” sözüne paralel, Joel’in kendisine yolculuğu esnasında çevresinde bulunan, ona yol arkadaşlığı eden kimselerin bana göre Joel’in kimliğini keşfinde önemi büyüktür. Noon City’e doğru yola çıktığı andan itibaren yolculuk esnasında birçok ilginç kimseyle tanışır. Güzel Florabel, haşarı İdabel, ve onu çiftliğe ulaştıracak yaşlı zenci cüce Jesus Fever, lokantadaki kadın ve daha niceleri. Yurtluk’a ulaştıktan sonra karşılaştığı Amy, Randolph, Zoo, Little Sunshine, Wisteria, ve Baba’sı. Bu yol arkadaşlarından belki bir tanesi bile eksik olsaydı, Joel’in penceredeki kadınla/kadına doğru sergüzeştinin farklı olabileceğini düşünüyorum.

Sekiz Köşe Kasketiyle…

Beklenen kurtarıcı ufukta görünüp, babasından bir mektup geldiğinde; kendini bildi bileli özlemini çektiği babası, onun yanında olmasını istediğinde; Joel, babanın varlığında ondan yoksunluk, terkedilme korkusu, istenmeme duygusu, yalnızlığın bunaltıları, sevilmeye muhtaçlık gibi sorunlarının bir anda çözüme ulaşacağını düşünür.

Joel, Yurtluk’taki yavaş yavaş toprağa gömülen eve geldiğinde uzunca bir süre babasını görmek şöyle dursun onun hakkında bilgi bile alamaz. Babasına dair sorduğu sorular cevapsız kalır, babasını görme talepleri medenice reddedilir. Buna rağmen o, içinde çocuksu bir inat ve umutla babasını göreceğine, babasının onu çağıracağına inanır. Yurtluk’ta bu halde geçirdiği bir müddet sonrasında çocukluğundan beri aşina olduğu babanın varlığında ondan yoksunluğu tekrar kabullenir.

Babasını ilk defa aynadaki yansımasından gördüğünde, babasının gözlerindeki her şeye vâkıf ifade onu tedirgin ettiği ölçüde ona güven de verir. Bu durumun Joel’ı gerçek bir babaya sahip olabileceğini düşündürerek mutlu ettiğini düşünüyorum. Zira bu doğal baba hâlidir; biz babalarımızdan korkarız, belki bize güven veren de onlardan korkmamızdır. Onunla iletişim kurabilmek ve babayla uzlaşma hikâyesi ise bambaşka bir maceradır. Joel babasıyla…

Şimdinin Çevresinde Daireler Çizen, Zamanın Dışında Ruhlar

Randolph’un “Sana şunu söyleyerek başlayayım: Âşıktım.” sözleriyle anlatmaya başladığı kendisini keşfetme hikayesi bana göre metnin kilit metnidir. Yurtluk ahalisinin bulundukları noktaya nasıl geldiklerini anlatan bu satırlar; insanlığın kadim problemlerini irdelemekte, Randolph’un kendini keşfini anlatmasının yanı sıra Joel’in kendi kimliğini keşfine de ışık tutmaktadır. Bu sebeple dikkatle okunması elzemdir.

Gerçek eviydi orası, böyle diyordu çünkü bir zamanlar

buradan gittiği zaman başka sesler, başka odalar, yitik

ve küllenmiş sesler düşlerinin tellerini tıngırdatıyordu.”[6]

[1] Başka Sesler Başka Odalar’da Kuzen Randolph’un ağzından söylenen bu sözler, Capote’nin sevgilisiyle paylaştığı Long Island’daki anıtkayada yazılıdır.

[2] Truman Capote, Başka Sesler Başka Odalar, syf. 8.

[3] A.g.e., syf. 134.

[4] A.g.e., syf. 20.

[5] A.g.e., syf. 73.

[6] A.g.e., syf 96.

--

--