Prag Turu

Bengü Akyürek
Executive Tourist
Published in
11 min readOct 20, 2016

Yazının orjinali havadakileylek sitesinde yayınlanmıştır.

Prag, özellikle bayram tatillerinde Türklerin turlarla akın ettiği bir destinasyon. Dünyanın türlü çeşitli ülkelerini gezdikten sonra sıra nihayet Prag’a geldi. Kısmet Prag’ı Mart soğuğunda güneşi fazla görmeden üstelik hamile dolaşmakmış.

Prag gezisi için başlangıç noktamız Astronomik Saat oldu. Burası Prag’ın her türlü gizli geçidine açılan kapı gibi yolumuzu bulmamızı sağladı. Şehrin ortasından Vltava nehri geçiyor. Haritaya şöyle bir bakınca nehrin sağı ve solu gezi programını oluşturmak için iki ayrı bölgedir. Astronomik saat ve çevresi nehrin sağ yakası yani eski şehir, Prag Kalesi’nin olduğu kısım ise nehrin sol yakası yani Mala Strana. Nehri geçmek için kullanılacak ve gezilecek köprü ise Karl Köprüsü.

Astronomik Saat (Staroměstský Orloj)

Astronomik saat ve Our Lady Before Tyn Kilisesi

Prag’ın turistik merkezi tam olarak burası. Saat antik çağlardan kalma ve halen çalışıyor. Kule şeklindeki saatin üst katı astronomi yani gökbilimini hedef alarak zamanı gösteriyor. Etrafındaki minik heykeller ise; açgözlülüğü, sefayı, ölümü ve kendini beğenmişliği simgeliyor. Saatin alt katı tarım için önemli olan hasat zamanını gösteriyormuş ama 21. yy’da anlaması biraz zor açıkçası. Astronomik saatte her saat başı kısacık bir şov oluyor. Ölümü simgeleyen iskelet bir zil çalıyor. Kulenin tepesindeki minik mavi pencereler açılıyor ve on iki havari heykeli bu gösteriyi izleyenleri selamlıyor. Bizim için kısa bir gösteri ancak ortaçağ için oldukça teknolojik olmalı.

Prag gezisine buradan başlamak, özellikle asansörlü kulesine çıkıp civardaki diğer gezilecek yerlere göz atmak ilk adım olarak çok işimize yaradı. Astronomik saatin olduğu meydan tam turist şenliği; sokak müzisyenleri, hediyelik eşyacılar, yiyecek ve tatlı stantları ile dolu.

Kinsky Sarayı (Palác Kinských)

Astronomik saat kulesinden; Eski şehir meydanı, Kinsky Sarayı ve Our Lady Before Tyn Kilisesi

Astronomik saatin hemen etrafındaki kocaman yapılardan birisi Kinsky Sarayı. Her ne kadar adı saray olsa da aslında sivil bir bina. İçerisi bir sergi mekanı. Sarayın tarihteki önemi ise 1948 yılında komünistlerin yönetime hakim olduğunu Kinsky Sarayı’ndan duyurmaları.

Church of Our Lady Before Tyn (Charm Matky Boži Před Týnem)

Astronomik saatin bulunduğu eski şehir meydanındaki en gotik yapı Church of Our Lady Before Tyn isimli kilisedir.

Jan Hus Anıtı (Pomník Mistra Jana Husa)

Protestanlığın kurucusu Jan Hus’un ölümünün 500. yıl anısına, 1915 yılında yaptırılan Jan Hus Anıtı

Prag’ın tarihine detaylı değineceğim ama özetle başına yüzyıllardan beri gelmedik kalmayan kentte bir de mezhepler savaşı yaşanmış. Prag’daki kiliselerin fazlalığı da bu dinler çekişmesi sonucu yapılan gövde şovları aslında. Günümüz Çek Cumhuriyeti’nde dine inanış oldukça az ancak bu kitlenin de büyük bir kısmı protestan. Eski şehir meydanındaki dev heykel protestanlığın kurucusu Jan Hus’a ait. Kendisi tarihteki diğer reformistler gibi yakılarak öldürülmüş. Jan Hus anıtı ise tarihsel olarak çok eski değil. 1915 yılında Jan Hus’un 500. ölüm yıldönümünde dikilmiştir.

St. Nicholas Kilisesi (Svatý Mikuláš)

Yine eski şehir meydanındaki birkaç adımlık mesafede olan tarihi yapılardan birisi St. Nicholas Kilisesi. İçine girer girmez gotik şehirden uzaklaşıveriyorsunuz çünkü St. Nicholas Kilisesi Prag’daki barok mimarinin en güzel örneği. Yumuşak hatları, mat tonlarda akan freskleri ile dinden korkutan değil dine davet eden bir ibadet mekanı. Şimdilerde ise St. Nicholas Kilisesi’nde verilen konserler ile insanlık sanata davet ediliyor.

Eski Yahudi Mahallesi

Prag’da, Astronomik Saat’in bulunduğu eski şehir meydanının biraz kuzeyine yollanınca Eski Yahudi Mahallesi başlar. Mimari yapısıyla veya genel havasıyla on dakika önce yürünen sokaktan bir farkı yok ama burası minik sinagogları ve tarihte başına gelen felaketlerle bir yahudi yerleşim yeri olarak ayrışmış durumda. Eski Yeni Sinagog, İspanyol Sinagogu, Aziz Agnes Manastırı ve Pinkas Sinagogu yürüyerek gezilebilecek yerler. Eski Yahudi Mezarlığı’nda ise turistik olarak görülebilecek hiçbir şey yok. Binlerce yahudinin bulunduğu mezarlıktan bölgeyi dolaşırken zaten geçiliyor.

Prag ve Kafka

Eski Yeni Sinagog (Staronová Synagoga)

Prag’ın en eski sinagogu. Sadece ikinci dünya savaşı yıllarında kullanılamamış. Günümüzde halen bir ibadet mekanıdır ve ayinler düzenlenmektedir.

İspanyol Sinagogu (Španělská Synagoga)

Eski yahudi mahallesinin en görülesi yapısı. Görkemli yapının içerisindeki detay motifler, renk cümbüşü, vitraylar muhteşem. Prag’dayken bir anda kendimizi farklı bir kültüre ışınlanmış gibi hissettik. İçerisinde fotoğraflarla bazı soykırım belgeleri de sergileniyor.

Parizska Caddesi (Pařížšká Street)

Prag’ın en lüks mağazalarının bulunduğu cadde. Başlangıcı, astronomik saatin olduğu meydan. Parizska Caddesi’nin sağı solu ise yukarıda bahsettiğim eski yahudi mahallesindeki mekanlara gidiyor. Yine bu bölgeye yakın Rudolfinum Konser Salonu’nda bir konser yakalanabilirse gezginlere +1 puan. Bana -1 yazdı. Sanırım soğuktan…

Cumhuriyet Meydanı (Náměstí Republiky) ve Powder Gate (Prašná Brána)

Barut Kapısı ve Belediye Binası

Astronomik Saat’ten doğu yönüne biraz yürüyünce Cumhuriyet Meydanı’na ulaştık. Mağazalar ve kafeler olan meydanda vakit geçirilebilir ancak bence Prag’da daha güzel mekanlar var. Şehrin giriş kapılarından biri olan Powder Gate meydanın hemen ortasında dikilmekte. Eski barut deposu olan binanın tepesine minicik döner merdivenlerle çıkılabiliyor ancak iki merdiven sonra kalbi kulağında atan hamilelere, kilolulara, yaşlılara ve gazilere önermiyorum. Tekrar etmekte fayda var: Astronomik Saat’in tepesine asansörlü çıkış var.

Belediye Binası (Obecní dům)

Cumhuriyet Meydanı’ndaki heyyula yapı. Adı ne kadar belediye binası olsa da aslında konser ve sergilerin düzenlendiği, restoranların olduğu dev bir kültür merkezi.

Na Prikope Caddesi (Na Příkopě)

Cumhuriyet Meydanı’nda oyalanmak yerine meydanın bağlandığı Na Prikope Caddesi’ne geçtik. Tanıdık birçok markanın olduğu restoranlar ve kafelerle dolu çok keyifli bir cadde. Prag içinde veya dışında tur almak için bu caddedeki Premiant City Tour’u kullanmanızı tavsiye ederim.

Wenceslas Meydanı (Václavské Náměstí)

Yukarıda bahsettiğim Na Prikope caddesinin sonu Wenceslas Meydanı’na bağlanıyor. Bir zamanlar siyasi olayların adresi olan Wenceslas Meydanı şimdilerde Prag’ın gece hayatının en canlı yeri. Meydan yukarı uzanan bir bayırın başında sayılır, bayırın sonunda ise Bohemya Dükü olan Wenceslas’ın anıtı ve hemen önünde 1968 yılındaki Sovyet işgalini protesto etmek için kendi yakarak öldüren Jan Palach’ın anıtı bulunmakta.

Ulusal Müze (Národní Muzeum)

Maalesef Prag Ulusal Müzesi Mart 2016’da kapsamlı bir tadilatta olduğundan dolayı içine giremedik. Müze Wenceslas Meydanı’nın hemen yukarısındaki Wenceslas Anıtı’nın arkasında yer almakta. Başka bir tarifle tren garının hemen yanında.

Karl Köprüsü (Karlův Most)

Prag Vltava nehri ile ikiye ayrılıyor. Eski şehir denen ve astronomik saatin olduğu kısım ile Mala Strana denen nehrin diğer kısmı. Nehrin üzerinde birçok köprü var ancak bunlardan bir tanesi hem politik hem de görsel olarak çok önemli. Kutsal Roma-Cermen imparatoru 4.Karl’ın yaptırdığı Karl Köprüsü, zamanında Prag Kalesi’ne gidiş yoluymuş. Zaten tepedeki kale köprü üzerinden kolaylıkla görünüyor. Karl Köprüsü’nün üzerinde 30 tane heykel var ancak hepsi replika. Orjinalleri ise Ulusal Müze’de bulunmakta. Bu heykellerden biri dönemin papazı geleceğin azizi John Nepomuk heykeli. Hikaye şöyle Kral Wenceslaus karısının çıkardığı günahı öğrenmek ister ve papaza baskı yapar. Papaz gıybete gelmeyince onu buradan Vlatna nehrine atıverir. Gel zaman git zaman papaz olur aziz. Şehrin her yerinde bu azizle ilgili görsellere rastlamak mümkün, kendisi kafasındaki beş yıldızlı taçtan tanınabilir. 21. yy’daki tüm turistler de bu ağzı sıkı azizin heykelini okşayarak dilek dilerler. Köprüye dönecek olursak uzunluğu 500 metre ve sokak müzisyenleri 5 derece sıcakta bile uzun bir yürüyüş yoluna sahip Karl Köprüsü’nü ısıtıyorlar. Kuşkusuz yazın çok daha neşeli ve canlı bir ortam olmalı.

Kampa Adası (Na Kampě) ve John Lennon Duvarı

Karl Köprüsü’nden Prag Kalesi’ne yürürken köprünün yanından merdivenle Kampa Adası’na inilebilir
Minicik Kampa Adası’ndaki çağdaş sanatlar müzesi olan Kampa Müzesi Prag’ın en keyifli gezisiydi

Müze gezisi sonrası adadaki John Lennon barında dinlenip adayı anakaraya bağlayan kısacık köprü ile John Lennon duvarı gezilebilir. John Lennon öldürülünce hayranları tarafından yapılan grafiti duvar, komünist rejim tarafından pek sevilmemiş ve gençlere bu duvar üzerinden baskı uygulanmış. Günümüzde ise orjinal John Lennon figürü kalmasa da duvar Atatürk de dahil yüzlerce grafiti barındırıyor.

Prag Kalesi (Pražský Hrad)

Roma-Cermen İmparatorluğu’na ev sahipliği yapan kale dünyadaki en büyük antik kalelerden birisi. Tepede olduğundan dolayı çıkışı tramvay (Prazky Hrad Durağı) inişi tabamvay öneriyorum. Maalesef Prag’ın turistlere yönelik genel ingilizce yönlendirme eksikliğinden dolayı kalenin içini keşfetmek biraz zaman aldı. İçeride iki farklı bilet satılmakta; kısa tur ve uzun tur. Biz uzun tur bileti aldık ve rehberli bir grup gezisine de katılarak bu biletin kapsadığı iki yeri (St. Vitus Katedrali ve Eski Saray) rehberle gezdik. Prag kalesi dev bir kompleks; içerisi en az üç saat gezilebilir. Çek Cumhuriyeti Başbakanı’nın çalışma ofisi de bu kale içinde yer alıyor.

Aziz Vitus Katedrali (Katedrála Svatého Víta)

Prag’ın en gotik yapısı bu dev katedral. Dışı içinden çok daha görkemli olan biraz korkutucu ama çok ihtişamlı bir yapı. Görünüşü kalenin en eski kilisesi gibi görünse de aslında biraz ilerisindeki Aziz George Bazilikası’ndan sonra yapılmış. St. Vitus Katedrali’nde görülebilecek önemli detaylar; vitraylar, kış kralının kaçış sahnesi olan ahşap oymalı tablo, aziz John Nepomuk heykelleri, yedi kişinin eş zamanlı açması gereken Bohemya krallık hazinesine açılan kapı.

Eski Kraliyet Sarayı (Starý Královský Palác)

Prag Kalesi içinde rehberli gezdiğimiz ikinci mekan Eski Kraliyet Sarayı. İçeri girer girmez kendimizi Vladislav salonunda bulduk. Kral atamalarının kutlandığı dev gibi bir salon ancak şu anda eski ihtişamından sadece boş bir mekan kalmış.

Aziz George Bazilikası (Bazilika Sv. Jiří)

Prag Kalesi’ndeki en eski kilise. İçine girilince 10.yy’dan çeşitli eklemelerle günümüze ulaşan kilisenin eskiliği hemen hissediliyor. Kilisede bizim tanımadığımız ama Roma İmparatorluğu’ndan günümüze önemli kişilerin mezar taşları da bulunuyor.

Altın Yol (Zlatá Ulička)

Prag Kalesi’ne yürüyerek gelenlerin giriş yolu bizim gibi tramvayla gelip yürüyerek dönenlerin ise çıkış yolu. Kale gezisine uzun turlu bileti alsanız bile buraya giriş için ayrıca ödeme yapılıyor. Minicik bir bayırdan oluşan yolda, rengarenk ve küçücük evler yer alıyor. Eskiden kalenin okçularının yaşadığı evler zamanla falcı, terzi, doktor, simyacı gibi farklı meslek gruplarını ağırlamış. Yolun adı maddeleri altına çevirmeye çalışan simyacılardan geliyor. Altın Yol 1597’de Prag Kalesi’nin ağır silahlı koruyucularının kraldan kale duvarı dibine minik odalar yapılmasını istemeleriyle oluşmuş. Zamanla bu odalar önce kale çalışanları arasında sonra dışarıdan kişilere kiraya verilmiş.

Bayırdaki her ev baştan sona içine girile çıkıla gezilmeli. Bazıları dükkanlara dönüşmüş ama diğerlerinin içindeki canlandırmalar zamanın zor şartlarını hissettiriyor. Misal tuvalet yok, soba yok! 1955 yılına kadar Altın Yol’daki evler ek uzantılarla hep genişletilmiş ama sokaktaki yolun genişliği bir metrenin altına inince 1955’te evler kamulaştırılıp eski haline dönüştürülmüş.

Resimdeki mavi ev Kafka’nın evi ancak şu anda ufacık bir kitapçı bundan dolayı içi gezilemiyor.

Prag’da dikkat edilecekler

En önemli maddeyle başlamak gerekirse Prag ucuz bir yer. Çek Kronasını küçük bir farkla TL’ye çevirmek için bir sıfır atmak yeterli. Global markalarda fiyatlar İstanbul ile aynı ancak yeme içmede fiyatlar İstanbul’a göre çok uygun.

Her bina antik çağlardan kalmış gibi ancak bazıları sadece apartman bundan dolayı o ne bu ne gibi araştırmalarla kendinizi yormayın.

Araştırmalarımda karşıma çıkan en gereksiz notlardan birisi Dans Eden Ev isimli, yapımında çok eleştiri alan modern mimari bina. Kaldığım ev nedeniyle her gün önünden geçtim ancak özellikle görmek için taban tepmenin çok gereksiz olduğunu düşünüyorum. Fotoğraflamak için bile geniş açılı bir perspektif yakalamak yani yukarılardan bu binayı çekmek gerekiyor.

Maalesef restoranlarda ve kafelerde sigara içilebiliyor.

İngilizce tabela yok ve çekçenin de ingilizce ile alakası yok. Bundan dolayı yazımda her yerin çekçe isimlerini de ekledim.

Restoranlardaki menülerde yemeğin içeriği hakkında alerji yönünden bilgilendirme yapılıyor. Örneğin fındık alerjiniz varsa o menüde neyin içinde fındık olduğunu görebiliyorsunuz.

Uyuşturucu kullananlar, aşırı alkollüler, hırsızlar ve dilenciler gözle görülecek kadar fazla.

Prag’da Ne Yenir?

Gerçekten soru işaretini hak eden bir soru. Bölgesel mutfakları bence korkunç. Seveni için bildiğimiz gulaş var ancak baştan söyleyeyim yemekler bol tuzlu. Svíčková isimli yemekleri yine bol tuzlu et ve yanında hamurumsu ekmek dilimleri ile servis ediliyor.

Sokaklarda satılan, odun ateşinde çevirme et

Prag mutfağında domuz eti de dana eti kadar yaygın. Etsiz opsiyonlar ise genelde patates ve salata oluyor. Hamileler için Prag mutfağı sınırları zorluyor. Yeşillikten, tuzdan ve hamurdan kaçan hamilelere menüdeki makarna, tuzlu et yemekleri ve salatayı eleyince geriye pek birşey kalmıyor. Bölgesel pub veya restoranların haricinde Prag’da yoğun şekilde Asya mutfağı da var.

Her adım başı satılan tredelnik tatlısı. Mutfağımızdaki tatlı yelpazesini bilen birisi için oldukça başarısız

Tatlı olarak ise Tredelnik sokaklarda her adım başı görülebilir ve hiçbirinin diğerinden daha iyi olduğunu sanmıyorum. Hamuru incecik uzatarak bir sopaya geçirip toz şekere buluyorlar ve odun ateşinde pişiriyorlar. Sopadan çıkartıldığında kalan boşluğa reçel veya nutella sürülüp servis ediliyor.

Bizzat denediğim ve önerebileceğim yerler;

Cafe-cafe: Güzel tatlılar yiyip, birşeyler içebileceğiniz dinlendirici bir restoran. akşamları çılgın partiler olabilir.

Modry Zub: Şahane bir Asya mutfağı. Prag’da azımsanmayacak derecede Asya mutfağı var, Modry Zub’da yediğimiz her şeyi beğendik.

They Vi Dinh: Prag’daki ilk öğünümüz meşhur Vietnam çorbası olan Pho. Küçücük bir pasajın içindeki bu restoran ise hem ambiyansı hem de lezzeti açısından Vietnam’ı aratmadı.

Cafe Slavia: Duvarlarında birçok devrimcinin ve ünlünün resmi asılı olan kocaman bir cafe/restoran. Prag’ın genel sigara sorunu burada da karşımıza çıktı. Sigara içilen ve içilmeyen kısım arasında hiç bir ayrım yok. Çorbası ise beş günlük tuz ihtiyacımı karşılayacak düzeydeydi ama yine de Nazım Hikmet’in resmini Prag’da bir kafede görmeye değdi. Bir de Prag’da hemen her kafede bulunan grog isimli rom ve sudan oluşan sıcak alkollü içeceği ilk burada denedik oldukça güzeldi.

Malostranska Beseda: Yorucu bir kale gezisi sonrası Çek mutfağı için şahane bir restoran. Et ağırlıklı olmakla birlikte etsiz seçenekler de mevcut. Sigara içilmiyor.

U Pinkasu: Wenceslas Meydanı yakınlarında, Prague yerel mutfağı için güzel bir restoran. Burada da sigara içilmiyor.

Prag Günübirlik Turlar

Prag gezisi 2–3 günde rahatlıkla bitirilebiliyor. Oralara kadar gitmişken yakın çevresi için de bir gün daha ayrılabilir. Seçenekler; termali ile ünlü Karlovy Vary (burada Atatürk’ün odası da gezilebiliyor), Terezin toplama kampı, kalesi ile ünlü Cesky Krumlov ve benim tercih ettiğim Kutna Hora.

Prag Tarihi

Tüm gezim boyunca Prag’la ilgili beni en çok heyecanlandıran şey Prag’ın dipsiz tarihi oldu. Her toplumun kültürü öğrenilmiş bilginin üst üste binmesinden oluşuyor. Kültürü çözümlemek toplumların tarihlerini öğrenmekle mümkün olabilir. Prag’ın tarihi ise Roma İmparatorluğu’nun yönetimlerine kadar uzanan derin bir geçmişe sahip. Prag’ı gezerken sanırım Milli Eğitim müfredatında olmayan iki hanedanlık devamlı karşımıza çıkıyor. Habsburg ve Bohemya. Kutsal Roma İmparatorluğu her ne kadar imparatorluk şapkasını taşısa da aslında farklı hanedanlıkların bir araya gelmesinden oluşan büyük bir birlik. Habsburg hanedanlığı, Roma imparatorlarının seçildiği en kuvvetli hanedanlık, Bohemya Krallığı ise Prag’ı da içine alan ve Roma Kralını seçme yetkisine sahip diğer bir hanedanlık.

Roma İmparatorluğu ikiye bölündükten sonra doğuya yakası malum ezberimize kazınan bir yol izler ancak batı yakası 476 yılına kadar Cermen istilalarına maruz kalır. Aslında Kutsal Roma Cermen-İmparatorluğu zayıfladıkça Bohemya Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçası haline gelir. 1918 yılında birinci dünya savaşı ile de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkılır. Prag ise Slavların ve Çeklerin bir arada olduğu bağımsız Çekoslavakya’nın başkenti olur. İkinci dünya savaşında savaşmadan Almanlar’a teslim olurlar bundan dolayı şehir bombalanmaz ancak 1948 yılında ikinci dünya savaşının biter ve Sovyet Rusya desteği ile Prag’da komünist rejim kurulur. 1968 yılına kadar komünizmle yönetilen ülke başa gelen Alexander Dubcek ile liberalleşmeye başlar ancak aynı yıl Sovyetler Çekoslavakya’yı işgal eder ve bu liberalleşmeyi sona erdirir. İşte bu kısacık dönem Prag Baharıdır. 11 yıl sonra ise yoğun gösterilerden sonra kan dökülmeden ülke kapitalizme dönüş yapar işte bu da Kadife Devrimdir. 1993 yılında ise Çekoslavakya barışçıl bir anlaşma ile Slovakya ve Çek Cumhuriyeti olarak ikiye ayrılır. 2016 Temmuz ayında ise hem ülkenin imajını yenilemek için hem de yakın dönemi hatırlatan bu isimden vazgeçip, bin yıllık tarihlerini anımsatan yeni bir isme geçiş için ülkenin adı Çekya (Czechia) olarak değiştirildi.

Prag’da gezerken bu tarihi bilmek gerek;

Neden Wenceslas meydanı önemlidir (komünizm karşıtı gösteriler burada patlamıştır), neden Prag’da dev gibi bir antik kale vardır (en güçlü Roma İmparatorlarından 4. Charles Prag’ı kale olarak kullanmıştır), neden John Lennon duvarı halen var (gençlerin komünist rejimden yaşadığı baskıları unutmamak için), neden Prag’da bu kadar kilise var (ilerinin protestanları olan reformcu katoliklerin ve kuralcıların savaşı sonucu devamlı gövde gösterisi olarak kilise yapılması) ve neden Prag halen refah dolu tam bir Avrupa şehri olamamış (yakın tarihine kadar savaşların, gösterilerin hiç bitmediği umudu sokaklarda arayan bir toplumun henüz bilinçaltına atılmamış hafızasından dolayı).

en fotojenik metro duraklarından birinde zıplayamayan hamilenin soğukla dramı

facebook veya twitter dan da takip edebilirsiniz…

--

--