Su gibi ülke : İzlanda

Bengü Akyürek
Executive Tourist
Published in
5 min readNov 17, 2015

Yazının orjinali www.havadakileylek.com sitesinde yayınlanmıştır.

Gezmek bilinmeyene duyulan heyecandır ya hani, İzlanda işte o heyecanın ta kendisi. Kuzeylerin kuzeyinde, yaz kış soğuk, dağ tepe pitoresk bir ada. TV8 izlemediği için buhranlarda sürüklenen ruhların gıdası. NASA uzaya gidecek ekibini eğitmek için bu toprakları seçiyor çünkü ayrı bir gezegen gibi İzlanda. Lav tarlaları, gayzerler, bazalt kayalar, siyah sahiller. Hem taa magmadan kaynayan hem de buzullardan donan bir coğrafya.

Blue Lagoon

20 Eylül’de başlayan 13 günlük İzlanda turumuzun ilk durağı Keflavik Havalimanı’ndan teslim aldığımız Dacia Logan ile 40 dakika uzaklıktaki ve başkent Reykjavik yolu üzerindeki Blue Lagoon oldu.

Burası İzlanda’ya gelen her turistin uğradığı bir durak. Havuz tamamen yapay, su hemen yanındaki jeortermal tesisten geliyor ve sık sık sirküle oluyor. Mavilik ise jeotermal suyun içindeki silisyumdan kaynaklanıyor. İzlanda’nın rüzgarlı buz gibi havasında mayoyla 37–40 derece sıcaklığındaki açık havuza girip keyif çatmak müthiş bir deneyim. Kuzeyde buna benzer bir tane daha termal var ama Blue Lagoon en büyüğü.

Blue Lagoon’a gitmeden önce bilinmesi gerekenleri de listelemek gerek; İnternetten rezervasyon yapmak şart, 35 Euro olan giriş ücretinde havlu ve içecek yok, havuz içine çıplak ayak girilebiliyor, girişte verdikleri mavi bileklik ile spor salonlarındaki gibi dolap, duş, giyinme alanı kullanılabiliyor, şampuan yok ve son olarak havuzda saat sınırı yok.

Kızlı erkekli içen millet, kadınlı kızlı çıplak duş alabilir mi?

İzlanda’da tüm termal havuzların girişinde çırılçıplak duş almak şart. Hatta bunun nasıl yapılacağını anlatan resimli panolar var ve kurallara uyduğunun görülmesi için bazı duşlarda perde yok. Blue Lagoon’da da bu kural çok katı, sitesinde sadece bunu anlatan bir paragraf var ancak sıra bekleyerek perdeli duşları kullanmak da gayet mümkün.

Krysuvik Jeotermal Alan

İzlanda bir volkanik ada yani magmayla yakın ilişki halinde. Adanın birçok yerinde resimdeki gibi jeotermal alanlar var. Yerden kaynayan suların buharları araba kullanırken metrelerce öteden görülebiliyor. Yeşilimsi kısımlar, biriken sülfürün rengi, eski zamanlarda barut yapımında kullanılırmış. Tüm bölgenin kokusu ise yoğun hidrojensülfür yani çürük yumurta. Neyseki Kurbağlıdere sayesinde bu kokuyu yakınen tanıyoruz.

İzlanda’da her yer jeotermal alanlarla çevrili, uzaktan bir duman görünüyorsa aşağıda magma kaynıyor demektir. Bunlardan bazıları resimdeki gibi doğa dostu platformlarla gezilebiliyor. Aman dikkat ! Yerde kaynayan su 80–100 derece civarında.

Bu da Krysuvik’in canlı versiyonu minimal, şiirsel, döngüsel, varoluşçu çalışmam.

Thingvellir National Park

Thingvellir Milli Parkı üçü bir arada; yansıma, göl, sonbahar

Thingvellir Ulusal Parkı İzlanda’nın Golden Circle denen meşhur turundaki ilk durak. Burası saatlerce gezilebilen kocaman bir park. Avrasya ile Amerika’yı ayıran tektonik plaka Thingvellir’dan geçiyor yani kırılmış dev fay hatlarının arasında yürüyebiliyorsunuz. Ayrıca dünyanın ilk parlemento binası ve mahkemesi de Thingvellir’da kurulmuş ve yönetim yüzyıllarca buradan yapılmış.

Thingvellir Kilisesi’nin adı 12 yy.’da hazırlanan İzlanda’nın ilk yazılı kanununda bile geçermiş. Ticarette kullanılan resmi arşın ölçüsü Thingvellir Kilisesi’nin duvarında işaretlidir. Ölçüyü hatalı kullanmanın cezası ise 3 yıl sürgün. Şerifler ölçü kalibrasyonlarını Thingvellir Kilisesi’ndeki bu duvardan, halk da şeriflerden yaparmış.

Thingvellir Milli Parkı’ndaki Oxarafoss Şelalesi. 17 yy.’da ensest, zina, cocuk öldürmek gibi tanrının tüm toplumu cezalandıracağına inanılan suçlarda, suçlular çuvallarla bu şelalelere atılırmış. İzlanda’da her vardığım şelalede böylesine hüzünlü bir hikayeyle karşılaştım. Ne de olsa trollerin ülkesindeyim !

Burası Thingvellir Milli Parkı’nın içindeki Avrasya (Asya ve Avrupa) ile Amerika’yı ayıran fay hatlarından biri. Su buz gibi soğuk ve berrak. Ülkenin meşhur turlarından biri fay hattında şnorkelle veya tüplü dalış imkanı.
Ben gelişmiş ülkeyi “balık adam çıkabilir” tabelasından tanırım

Geysir

Golden Circle turunun en meşhur durağı Geysir. Malum burası volkanik bir ada; magmanın sıcağı ile soğuk yer altı suları birleştiğinde yeryüzüne yüksek basınçlı sıcak su veya buhar fışkırır işte buna gayzer deniliyor. Benim en fazla 50 santime fışkıran dolmuş logar görmüşlüğüm var. Bundan dolayı 4 dakikada bir 20 metreye patlayan gayzeri tren gören inek gibi saatlerce izleyebilirdim. Koca dipsiz bir delik düşünün önce sıcak suyu derinlerine çekiyor, bekliyor, bekliyor ve birden 20 metreye fırlatıyor. En büyük gayzer 60 metreye kadar patlıyormuş ancak günde 2 kere patladığı için ona denk gelemedim. Suyun çekim gücünden midir nedir, her patlama bir sonrakini merak ettiriyor, bölgeyi terk ederken bile arkama baka baka ilerledim. Böyle bir yer İzlanda bir daha göremeyeceğinin hüznü ile arkana baka baka geziyorsun.

su gibi ülke…

Gullfoss

Günümüze kalmış en saf Viking diline hakim olan İzlandacada foss şelale demek. Gullfoss ise altınşelale. Meşhur Golden Circle turunun adı işte bu şelaleden geliyor. Bir zamanlar özel toprak olan Gullfoss’u toprak sahibinin kızı, ziyaretçileri gezdirerek ve burada yapılmak istenen projelere karşı çıkıp el değmemiş doğasını koruyarak bilinir kılmış. Şu anda devlet koruması altında olan bölgede ekolojik dengeyi korumak için tüm önlem alınmış. Ancak uzun vadede Gullfoss’a HES planlayanlar ve bunun kaçınılmaz olduğunu savunanlar az değil.

Skalholt Kilisesi

İzlanda’nın iki katolik kilisesinden biri Skalholt. Luther reformuna kadar Skalholt bölgesindeki katolizm o kadar güçlüymüş psikoposun sözü kanun kadar değer görürmüş. Reform sonrası değerini kaybeden kilise ve ek binaları şu anda otel, okul ve müzik merkezi olarak kullanılıyor.

Kerid Krateri

Bu kraterde Björk’ün sal üzerinde konser vermişliği var. Biz gittiğimizdeyse sadece para kesen görevli vardı…

3000 yıllık Kerid Krateri yaklaşık 55 metre derinliğinde. Patlama sonucu değil magma akıntısı ile boşalmış bir krater olduğu düşünülüyor çünkü etrafta hiç lav tarlası yok. Evet İzlanda’da lav tarlası diye bir terim var, dedim ya yazının başında başka gezegende dolaşmış gibiyim.

Gezmek sadece güzel yerler görmek değil değişik kültürleri de tanımaktır ya, işte bu benim pes dediğim andı. Aurora borealis (kuzey ışıkları) yakalamak için bir turla yola çıktık ilk durağımız neden bilinmez burası oldu. Kilise kapalı, zaten gecenin 23.00’ü ancak arkadaki ev İzlanda Başbakanı’nın eviymiş meğer. Böylece ahir ömrümde halkından Allah’ın selamını esirgemeyen Başbakan da görmüş oldum.

İzlanda’ya Eylül’de gitmemizin tek nedeni Aurora Borealis yani kuzey ışıklarıydı. Güneşten dünyaya gelen yüklü parçaçıkların girdiği tepkime sonucu dünyanın manyetik alanı fotoğraftaki gibi gözle görülebilir bir hale geliyor.

Kimse kimseden üstün değil, bu gezegen herkesin, bu güzellikler her yerde…

Beğendiysen facebook beğenmediysen twitter dan takip edebilirsin :)

--

--