Backfire effect mi o da ne?

FikriGelgit
Fikrigelgit
Published in
4 min readAug 21, 2015

Son günlerde gittikçe artan bir şekilde gerçeklikten koptuk gidiyoruz. Aslında her zaman ayaklarımız yere basmaz ve gerçeklerle aramız pek olmazdı ama şimdilerde yörüngesinden kopmuş serseri bir uydu gibiyiz memleket olarak. Bir kısmımız “Yeni Türkiye” isimli bir olguya inanıyoruz bir kısmımız ise bu olgudan tamamen bihaberiz.

Bazı grafiklere veya resimlere baktığımızda aslında içinde yaşadığımız garip durumun bir tip distopya olduğunu da rahatça görebiliriz.

OECD tarafından hazırlanan Yaşam kalitesi endeksine bir göz atmamız aslında olduğumuz yerimizi bize hızlıca gösterebiliyor. Sadece Meksika var yarışabildiğimiz.

Screen Shot 2015-08-23 at 22.24.48

Büyüme konusunda hızla ilerlediğimiz ve gelişmiş ülkelere doğru yaklaştığımız konusunda bir kısmımız oldukça emin bir kısmımız ise görmediği için bu zenginleşmeyi ikna olmamış durumda. Ancak duruma baktığımızda kendimizi Güney Kore zannetmekten başka bir durumda olmadığımızı görebiliyoruz kolayca. Belki bu yüzdendir Kuzey Kore’ye doğru bir özlem içerisindeyiz.

buyume

Ancak bu ve benzer kanıtlar gösteriyor olmak da yaşananları değiştirmiyor ve insanları bu gerçek olmayan dünyadan çıkarmıyor.

Beni en çok ilgilendiren bunca olağandışı gelişmeler yaşanırken neden tepki vermediğimiz değil daha çok neden bunların bize gayet normal gelmesi ve en kötüsü buna inanmamız oluyor. Bu durumla ilgili onlarca örnek bulabiliriz. Birazcık gazeteleri karıştırsak veya internette araştırma yapsak yeterli olur.

Örneğin ekonomide dünya lideri olma yolunda olduğumuzu ama dış düşmanların buna izin vermediğini bulabilirsiniz. Ve buna kolayca da inanabilirsiniz. Basit bir araştırma yaptığınızda ise gördüğünüz, Türkiye’nin 30 yıldır dünyanın en büyük 16. ile 18. büyük ekonomisi arasında gidip geldiğidir. Daha da kötüsü giderek aşağıya doğru inerek 18. olmuş durumumuz olur. Ama cevap hazır, dış mihraklar izin vermediler. İnanması kolay istersen. Biz içerde birbirimizi yesek de sonuç değişmez. Ama amaç da zaten bu olabilir mi?

Backfire Effect mi desek?

2006 yılında yapılan bir deneyde çok ilginç bir özelliğimizi ispat etti iki bilim adamı. Aslında kurdukları gayet basit bir düzenekti. Irak savaşı hakkında iki haber hazırladılar. Birincisi yalan ikincisi ise doğru bilgiler içeriyordu. Aslında bilgi de basit bir bilgiydi. “Irak’ta kitle imha silahı var” haberi yalan olan haberdi. Sonrasında ikinci haberde kitle imha silahının olmadığını yazmışlardı. Denek olan gruba haberler sırayla gösterildi. Sonuç ilginçti; bir grup ilk habere inanmış ve ikinci haberi reddetmişti. Diğer bir grup da ilk habere kuşkuyla bakmış ve ikinci haberi görünce ilkini red etmişti. Ama asıl ilginç olan ilk habere inananların doğru olan ikinci haber geldiğinde bile ilk haberde inandıkları bilgiye olan inançlarının artarak devam etmesi olmuştu.

Burada iki örnek verebiliriz hemen. Birincisi meşhur Kabataş olayı, ikincisi Camide içki içtiler açıklamaları. Her ikisi de sonradan ispat edilemedi ve boş iddialar olduğu ortaya çıktı. Aradan geçen 110 küsur haftaya rağmen bu iddialar ispatlanamadı ve belirsizliğini korudu. Aslında burada yapılmak istenen kesinlikle böyle bir olayın olduğunu ispat etmek değil kendine inanan grubu olay karşısında yanında tutabilmek amacıyla adım atmaktı. Bundan sonra gelecek olan tüm karşıt yazılar, haberler ilk habere inanmış kitle için sadece kendi inançlarına karşı taarruz olarak görülmüş ve inançlarını sağlamlaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır.

Bir örnek daha verelim. 1976 yılında Ronald Reagen seçim kampanyası sırasında yardım sistemiyle ilgili bir hikaye anlatıyor. Bu hikayeye göre bir kadın 80 isme, 30 adrese ve 12 adet sosyal güvenlik kartına sahip. Bu kartlarla bedava yemek yiyor, yardımlar alıyor , Cadillac araba kullanıyor ve hiç vergi ödemiyor. Reagen tüm konuşmalarında bu kadından bahsediyor ama kesinlikle isim vermiyor. Seçim kampanyasında ve sonraki politikalarına “Wellfare Quenn” oldukça etkili oluyor. Arada geçen onca yıldan sonra hala inanan olduğunu duymak sanırsam şaşırtıcı olsa gerek.

Peki bu yapılanlar bilinçli mi dersiniz?

Öncelikle içinde olduğumuz durumda yaşanan kamplaşmayı ve bu kamplaşmanın nasıl sağlandığını anlamamız gerekiyor.

Mark Manson ilginç bir kişi; geçen günlerde kendi bloğunda saçma sapan inançlarla nasıl bir kült yaratılabileceğini anlatan bir yazı yazdı.

Yazıda basit bir reçete ile nasıl bir kült yaratılabileceğini özetlemeye çalışmış.

  1. Doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanamayacak bir inanç / fikir ortaya atın : Küçük veya büyük bir çok örnek bulabiliriz bu konuda. 2023 yılında Büyük Türkiye olacağız, dünyayı aslında çok uzaklardan gelen uzaylılar kurmuştur…vb. Bu konularda istediğimiz kadar tartışalım konuşalım ama en azından kısa zaman içerisinde ne doğruluğunu ne de yanlışlığını / olmazlığını ispat edebiliriz.
  2. Tüm kritikleri ve soruları önleyici olarak pozisyon alın : Burası gerçekten de önemli. Türkiye’nin ilerlemesini istemeyenler zaten bizim düşmanlarımızdır, ülkeye demokrasi getirilmesine sadece teröristler karşı çıkar. Bu cümleler tanıdık geliyor mu?
  3. Uygun insan grubunu bulun : Uygun insan grubu en çok zayıflar arasında bulunabilir. Ekonomik,
  4. sosyal,duygusal ..vb açılardan zayıflığı olan bir grup insana yeni umutlar vererek ikna edebilmek oldukça rahat uygulanan bir yöntem.Örneğin Hitler, 1. dünya savaşı sonrasında gururu ve ekonomisi ezilen Alman halkının duygularına hitap etti. İnancını kaybetmiş insanlara daha iyi bir hayat, yeni ve muzaffer bir Almanya vaat ediyordu. Naziler özellikle işsizleri, gençleri ve alt orta sınıf mensuplarını hedeflemişlerdi. Diğer bir örnek de James Warren “Jim” Jones “People’s Temple” (Halkın Tapınağı) kilisesinin kurucusu olan vaiz. 1978 yılında 911 müridini aynı anda intihar etmeye ikna etmiş ve kendisi de müridleriyle birlikte ölmüştür. Toplumun çürüdüğünü ve kendisinin buna çözüm olacağını bir gruba kabul ettirmişti.
  5. Biz ve Onlar fikrini yayın : Sanırsam bu noktaya kadar ulaştıktan sonra en kolay kısmı bu olacaktır. Biz iyi olanlarız onlar ise her türlü kötünün temsilcisi. Hitler için biz olan Alman ırkıydı, Yahudiler, çingeneler ise onlardı.
  6. Cehennemi yaşatın ama Cenneti vaad edin : İnsanlara çektikleri acıların sebebinin tamamen güzel günler görmek için olacağına ikna edin. Onlar olduğundan bu acıları çekiyorsunuz ama onlardan kurtulduğumuzda her şey çok güzel olacak. Bu konuda örnek vermem gereksiz sadece olan bitenlere bir bakmak yeterli.

Sonuç olarak;

“Backfire effect” bir grubu birlikte tutmaya çalışırken kullanılan en etkin araçlardan biri. Şu anda duyduğumuz bir çok mantık zorlayıcı ifade de aslında bir anlamda herkesin kendi tarafındakilere hitap etmesinden kaynaklanıyor. Futbol klüp yöneticileri, siyasi liderler, iş adamları hepsi bu etkiyi bilinçli veya bilinçsiz kullanıyor.

Seçimlere doğru giderken duyacağımız bir çok sözü de buna göre yorumlamakta fayda var.

--

--