Eğitimin Geleceği Önce Sorunlar

FikriGelgit
Fikrigelgit
Published in
3 min readJun 15, 2014

Her sene olduğu gibi yine lise seçme, üniversite kazanma ..vb sınavlarda değişiklikler yapılarak sistemde iyileştirme yapma çabaları devam ediyor. Örneğin bu sene SBS sınavının son defa yapılacağı belirtiliyor. Önceki senelerde de birçok sınavın ismi, sayısı, içeriği değiştirilmişti. Önümüzdeki senelerde de benzer değişiklikler göreceğiz gibi.. Çünkü temel bir değişiklik yapılamadığı sürece bütün iyileştirmeler sadece pansuman tedavisi rolü üstleniyor. Peki ama sorunlarımız neler?

Artan nüfus ve gençlerin sayısı — Türkiye

TÜİK tarafından yayımlanan son nüfus projeksiyonu raporunda her ne kadar 2050 yılından sonra toplam nüfusumuzda azalma olması beklense de nüfusumuzun artmaya devam edeceği görülüyor.

Nüfusun artmasının eğitim üzerindeki en önemli etkili olduğu nokta genç nüfusumuzun oldukça yüksek oluşudur. Türkiye için bu kadar bir genç nüfusa sahip olmak oldukça büyük bir şansa işaret ediyor. Ancak eğer gerekli donanım ile yetiştirilemez ise genç nüfusun fazla olması olumlu olmak yerine olumsuz bir duruma da yol açabilir. Artan işsizlik bu sonuçlardan birisi olabilir.

Türkiye nüfusunun ortanca yaşı 2012’de 30,1 iken 2050’de 42,9 ve 2075’te 47,4 olacaktır. Giderek yaşlanacağız ancak 2012 yılında yaklaşık 37 milyon 30 yaşından küçük nüfusa sahibiz. Okul yaşındaki grup incelendiğinde bu rakamın yaklaşık olarak 20 milyon olduğu da görülmektedir.

Her yıl üniversitede okuyabilmek umuduyla yaklaşık 2 milyon öğrenci ismi ne olursa olsun bir üniversite seçme sınavına girmek durumunda kalıyor ama bu kadar yüksek sayıda öğrencinin okuyabileceği sayıda üniversite bulunmuyor. Aslında buradaki temel sorun da bu kadar öğrencinin üniversite okumak ihtiyacını hissediyor olması alternatif yollarımızın bulunmaması..

Büyük bir kaynağa sahibiz ama henüz değerlendirmenin yolllarını bulamamış durumdayız.

Eğitim artık ömür boyu süren bir süreç

Yukardaki süreci daha da karmaşık hale getiren diğer bir süreç de artık eğitimin sadece genç yaşlarda yürütülen bir “aktivite” olarak görülmeyip ömür boyu devam etmesidir. Sugata Mitra tarafından aşağıdaki videoda da belirtildiği gibi şu anda tüm dünyada etkin olan eğitim sistemi Sanayi devriminin ihtiyaçlarını ve fabrikalara işci, bürokrasiye memur yetiştirme mantığıyla oluşturulmuştu.

Başka bir deyişle 20 yaşlarına kadar uygun eğitimi ve disiplini alan kişi ilgili yerde çalışmaya başlar, aldığı bilgiler pek değişmediğinden yine aynı bilgi setiyle emekli olarak yerini yeni gelenlere bırakırdı.

Artık bu süreç değişiyor veya değişti bile. 5 sene önce sahip olduğunuz bilgi setinin değeri giderek azalıyor ve bunun sonucunda da çaresiz olarak sürekli kendinizi bir eğitim süreci içerisinde buluyorsunuz. Örneği kendimden verebilirim. Yaklaşık 10 yıl boyunca Java (programlama dili) ile kurumsal uygulamalar yazarak çalıştım. Ancak ben üniversiteden mezun olurken Java yoktu. Elbette ki üniversitede aldığım bilgiler işime yaradılar. O bilgiler sayesinde yeni programlama dilleri öğrendim ama üniversitede aldığım bilgiler beni emekli edemedi. Buna benzer süreç birçok iş dalı içinde geçerli.

Durağan bir eğitim süreci artık geçersiz, sürekli eğitimi mümkün kılacak ve kendi kendine güncellenecek, gelişecek bir yapı oluşturmalıyız.

“Büyük Veri” gibi artan bilgi yığını

Sanayi devrimi ile oluşturulan okul sisteminde öğrencilere tüm bilgilerin sunulduğunu daha önce de ifade etmiştim. Artık bu tip bir aktarım sözkonusu değil çünkü herhangi bir disiplin için elimizde olan bilgi miktarı inanılmaz düzeylere erişti. Yine kendimden örnek vermem gerekirse 10 yıl önce bir uygulamayı tek başıma veya küçük bir grupla yazabilmem mümkündü çünkü öğrenmemiz gereken bilgi ve araçlar bunun için uygundu. Ancak günümüzde bir uygulamayı geliştirmek genelikle daha büyük gruplara ve farklı yeteneklere ihtiyaç duymaktayız. Sözkonusu süreci uzmanlaşma olarak da ifade edebiliriz. Ancak okul eğitimi içerisinde bunca farklı uzmanlaşmanın yaratılması da bir nevi kişiye özel eğitim gerektirmektedir. Neler yapılabilir bölümünde tartışacağım gibi bu bir çözüm olsa da artan bilgi yığını önümüzde duran eğitime ilişkin bir sorundur.

Yaratıcılığı öldüren okullar

Bu saptama Ken Robinson’a ait.

Okullar yukarıda da belirtmeye çalıştığım eski bir dünya sistemine ait bir model olduğundan kaynaklanıyor bu sorun aslında. Okul dışında neler yapıyoruz? Çocuklar neler yapıyorlar? Arkadaşlarıyla gruplar oluşturarak internet üzerinden oyunlar oynuyorlar, Facebook üzerinden sohbet ediyorlar, her gördüklerini Twitter üzerinden gerçek zamanlı paylaşıyorlar. Tüm aktivitelerinde belki de oyun oynayarak matematik soruları çözüyorlar, fizik kurallarını deneyimliyorlar, gitar çalıyorlar. En önemlisi deneyimliyorlar, sadece okumuyorlar.

Okulda ne yapıyorlar peki? Pek değişmeyen bilgiler setini iki zil arasındaki zamanda bir sırada oturarak okuyarak öğrenmeye çalışıyorlar. Denemek yerine ezberlemek.

Dünyada nüfus giderek yaşlanıyor

Herşeyi karıştıran bir önemli faktör de dünyada ortalama yaşam süresinin uzuyor olması. Artık ortalama ömrümüz daha uzun ve giderek de uzaması bekleniyor. Aşağıdaki grafiğe bir bakın isterseniz. 2050 yıllarında 90 yaşından büyük nüfus miktarı çok ciddi artış gösterecek. Genç yaşlarda alınan eğitimin bir ömür boyunca yeterli kaldığı zamanlarda yukarıda ifade ettiğim artan bilgi miktarı ve bilginin yenilenme hızının artışıyla birlikte artık gerilerde kaldı.

Yaşlanan nüfus da eğitim ihtiyacı gösterecek ve eğitim konusunda ciddi bir baskı yaratacaktır.

Devam edeceğim.

--

--