Arsenal Kıvranıyor

Ekin Akın Demirbilek
Finish Ink
Published in
6 min readDec 26, 2019

2019'un devre arasına gelmişken, sezon başında yürütülen transfer politikasında Arsenal, yönetimin aldığı karar doğrultusunda, belirli oyuncuların üzerine yoğunlaşan bir takım görüntüsü çizmişti. İzlenen yol ve nedenleri anlaşılabilirdi. Birazdan o nedenleri de inceleyeceğiz, ancak daha öncesinde Arsenal’i bu muhafazakâr ve ‘yoğurdu üfleyerek yiyen’ transfer politikasına iten nedenleri irdelemek gerekli.

Son yıllarda menajerlerin oyuncu haklarına ve kariyerlerine olağanüstü müdahaleleri ve ortamın giderek acımasızlaşması, 2010 Dünya Kupası sonrası kulüplerin daha da agresifleşen transfer politikalarıyla birlikte oyuncuları neredeyse teknik direktörlerin üzerinde bir bölgeye konumlandırdı. Bu süreç içinde, organizasyonları rakiplerine göre daha güçlü olan bazı proje takımları türedi ve sivri yükselişler gösterdiler. Kimi futbol kulüpleri de Güney Amerika’dan getirdiği futbolcuları menajerlerin iş ağlarıyla, tabiri caizse, ‘okutmak’ konusunda zorlandı.

Devir değişiyordu ve futbol dünyası kendi ‘doğal seçilim’ini uyguluyordu. Artık oyuncuların eli daha da güçlenmiş, iş dünyası ve sponsorluk bağlantıları ile denkleme yeni koşullar ve fonksiyonlar eklenmişti. Oyuncular kulüp seçmekte daha cüretkâr hale geldiler. Yeni dönemde, sorun çıkaran 6–7 oyuncuyu göndermenin maliyeti ile teknik direktörü göndermenin maliyeti terazinin iki ayrı kefesine konulabiliyordu. Günümüzde; eğer ki teknik direktörünüz bir alfa değilse veya tüm yetkileri kendisine vermemişseniz, teknik direktörün çok güçlü bir karakter olmasını bekleyemiyorsunuz. İşte bu noktada, yani teknik direktörü göndermek veya oyuncuların ipini çekmek konusunda Arsenal kulübüne de bakmak gerekir.

Arsenal, tarihine bakıldığında teknik direktör değişikliğinde çok renkli ve aceleci olmayan bir kulüp. 1886 yılında kurulan ekip, tarihi boyunca günümüze kadar sadece 19 ‘kalıcı teknik adam’la çalıştı. Bu konuda da oldukça muhafazakâr bir yapıya sahip diyebiliriz.

Wenger döneminde Afrika asıllı Fransız ve İngiliz genç yeteneklerin ağırlıkta olduğu bir görüntü çizen takım, zirvesini şampiyonlar ligi finaliyle görmüş ve bu noktadan sonrasında da ‘güzel futbol’ düzeyini bir süre devam ettirmişti. Ancak kadro yapılanmasında sıkıntılar baş gösterdi ve özellikle Wenger’in teknik ekibinin uyguladığı post-modern antrenman yöntemlerinin de etkisiyle, sakat oyuncu sayısı ve rotasyon mecburiyeti takımı oynanan turnuvalarda oldukça zorladı. Arsenal’in bu düşüş trendi, Manchester City ve Chelsea gibi ‘büyük yarış’a dâhil olan takımların, Arsenalli oyuncuların ilgisini çekmesine neden oldu ve neticesinde takımın her yıl en yüksek potansiyelli onbir oyuncularını ikişer üçer kaybetmesinin zeminini hazırladı. Henry, Clichy, Sagna, Van Persie, Vieira, Cole gibi oyuncular herhangi bir şey kazanmanın imkânsızlığını sezmiş ve daha iyi şartlarda da oynayabileceklerini düşünmüş olacaklar ki, gemiyi terk ettiler. Gemi batmıyordu ancak okyanustaki hızı oldukça azalmıştı. Yılların istikrar abidesi artık basamak kulüp haline geliyordu. Futbol umut verici olsa da; defansta Campbell-Toure ikilisinden sonra sabit bir stoper tandemi ve takımı sürükleyip maç kazandıran forvetler konusunda oldukça sıkıntılı dönemler geçirdi.

Pazarlama konusunda gayet güzel ivmelenen takım, başarılarını tabelaya yansıtmakta zorlanınca, yaklaşık 3–4 yıldır beklenen değişiklik gerçekleşti. Valencia, Sevilla ve Paris Saint Germain tecrübeleri, yapısalcı karakteri ile iki kulplu kupa sayısı nispeten tatmin edebilen ve final kazanabilen adam olarak İspanyol teknik adam Unai Emery getirildi. Bu noktada; oyuncu tarafından bakıldığında artık Wenger isminin olmayışı, uzun yıllardan sonra adeta ‘bir kişinin etrafında şekillenen kulüp’ yapısındaki değişiklikler, tabi ki olumlu ve umut verici bir hava estirmişti. Ancak öte yandan, oyuncu grubundaki sorunlar da devam etmekteydi. Özellikle maaş yükü ve buna mukabil alınan performanslar hücum alanında karşılık veriyor gibi görünse de, takımın orta saha ve defans grubundaki dengesizlikler Arsenal’in sezonunun genelinde dördüncü ve altıncı sıralar arasında ‘gezinmesi’ne neden oldu. Beklentiler ile puan durumu arasında farklar oluşunca, hem kulüp yönetimi ve taraftarlar, hem de futbol kamuoyunda ayrılık sesleri yükseldi. 1992’den beri en uzun maç kazanamama dönemini yaşayan kulüpte yoğun eleştirilere maruz kalan yönetim; geçtiğimiz haftalarda, yani 2019 yılının kasım ayı sonunda, 18 aydır takımın başında görev yapan İspanyol kupa canavarını gönderdi.

Emery döneminin ayrıca incelenmesi gerekir. Bu dönemi daha sonraki yazılarımızdan birinde tek başına ele alacağız.

1999–2005 arasında popülaritesi oldukça yükselen ve yarattığı imajla birçok kulübe ilham veren Arsenal artık eskisi kadar oyuncu cezbedemiyor ve sebebi aslında sahada oynanan futbol ve uzun süredir gelmeyen başarılar. Şampiyonluk yarışlarının 2–3 kulüp tarafından domine edildiği dönemde o kulüplerden biriydi Arsenal. O dönemlerde bile yarışın dışında kaldığı hatta erken havlu attığı dönemler olmuştur, ancak şu anda futbol camiası tarafından Avrupa’nın ilk 10 kulübü/camiası arasında yer almıyor olması kulüp açısından oldukça yaralayıcı.

Sorunların üst üste geldiği dönemde kimileri ortalığın yatışmasını bekler, kimileri radikal kararlar alır ve ‘zor zamanlar zor kararlar almayı gerektirir’ der. Arsenal için Emery’nin gönderilme kararının bu kadar zor alındığını kimse düşünmüyordur, zira beklenen bir şeydi. Ayrıca Wenger ayrılmadan 3–4 yıl önce, Wenger’in yerine geçmek isteyecek en az 10 elit teknik adam bulabilecek bir durumdayken, şu an yaşanan teknik direktör bulamama olayı aslında pek çok şeyi açıklıyor.

Bu yazıyı; kulübün eski oyuncusu, kaptanı ve kimilerine göre çok büyük bir ‘balon hikayesi’ olan Mikel Arteta’nın, Manchester City teknik direktörü Pep Guardiola’nın yardımcılığından Arsenal’in başına yaklaşık 1 Milyon Avro tazminat karşılığında getirildiği dönemde yazdığımızı belirtelim.

-Wenger dönemi

-Wenger ile geçen sancılı yıllar

-Wenger’in ayrılması

-Winner olarak getirilen yapısalcı Emery

-Emery’nin gönderilmesine yaklaşık 4 aylık sabır

-Eleştiriye kapalı olan geçici Ljungberg dönemi

-Sıfır yöneticilik tecrübesiyle gelen Arteta dönemi

-…

Bu hikâyenin geri kalanını tamamlamakta zorlanmıyorsanız Arsenal’i artık futbol dünyasının geri kalanının gördüğü gibi görüp okuyabiliyorsunuz demektir.

Futbolculuk kariyeri veya potansiyeli hâlihazırda 37 yaşındaki kendisinden daha iyi olan oyunculara hükmetmesini beklediğimiz Mikel Arteta’dan, hızlı ve güçlü bir yöneticilik etkisi yaratmasını ummak biraz hayalperestlik olsa da olumlu örnekleri yok diyemeyiz. Jürgen Klopp, Jose Mourinho gibi teknik adamlar da benzer yollardan geçtiler. Açıkçası Arteta’nın futbol sahasındaki zekâsına kimsenin laf edeceğini sanmıyorum. Futbolculuk kariyeri o kadar parlak olmasa da, oynadığı ve sakatlıklarından çekmediği dönemlerde ortaya koyduğu oyun zekası ve mental yetenekleri ile Arsenal’e öncelikle bir futbol stili getirmeye çalışacağı biliniyor. Öte yandan kendisiyle aynı dönemde oynamış oyunculardan Chambers’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı, Arteta’nın pozisyon bilgisi, City’li oyuncularla olan yaklaşık 3.5 yıllık iletişimi ve futbol mentalitesi hakkındaki açıklamaları da oldukça olumluydu. Bu yüzden kendisini eleştirmek için henüz bir veri bulunmuyor. Yazının başlarında belirttiğimiz, Arsenal’in yüksek kalibredeki oyuncuları çekememe sebeplerinin; saha içi ve sezon sonuçlarından kaynaklandığını olduğunu anlattık. Şimdi ise Arsenal’in geleceği ile ilgili bir iki kelime edebiliriz.

En başta bahsettiğimiz ‘belirli oyuncuların üzerine yoğunlaşan transfer stratejisi’nin bazı sebepleri arasında, takımın albenisinin azalması ve saha sonuçları gösterilebilir. Diğer sebepler ise kulübün Şampiyonlar Ligi sahnesinden uzak kalması ve mali durumun etkilenmesi, transfer edilecek oyuncunun kulübünün tavırları olarak sayılabilir. Bu konu Arsenal için bir dilemma yaratmakta. Şöyle düşünün; bir oyuncu transfer etmek istiyorsunuz ve kulübü astronomik bir fiyat talep ediyor. (Crystal Palace’ın Wilfried Zaha için 130 milyon avro talep etmesi gibi) Bu noktada oyuncunun kulübe gelme isteği arttıkça transferin kolaylaşmasını beklersiniz. Ancak oyuncu kulübünüze gelmek için ne kadar sorun çıkarıyorsa o derece sorunlu bir kariyere sahip olma ihtimali de artıyor. Hazard, Eriksen, Mesut Özil, Adebayor, Neymar ve Balotelli örneklerinde bunlara hep birlikte tanık olduk. Tüm bunların ışığında Sead Kolašinac ve Kieran Tierney gibi karakterlerin takıma kazandırılması ilerisi için olumlu hamleler olsa da; takıma transfer edilen Alexis Sanchez, Mesut Özil ve Mustafi’de yaşanan sorunlar gibi sorunları da görmek mümkün. Bu sebeple, sürdürülen bu transfer politikasını anlamak oldukça mümkün.

‘Ocak ayı, para harcayacağımız ay değil!’

Arteta ve yönetimin açıklamaları, Arsenal’in rakipleri Chelsea kadar hareketli bir dönem geçirmeyeceğini işaret ediyor. Buradan da Arteta’nın takımla ilgili ve transfer doğrultusundaki isteklerinin en azından bu sezon çok fazla gerçekleştirilemeyeceğinin ve gelecek sezon defansif anlamda Saliba’nın da kadroya katılacak olması ile belirli pozisyonlara daha fazla para harcanacağının sinyalini alabiliriz.

Arsenal’in Arteta ile bu sezon içerisinde büyük bir kimlik değişimi yaşamayacağını ancak 2020 Avrupa Kupası faktörü ve sonrasındaki transfer dönemi düşünüldüğünde, önümüzdeki yılın bu sezona göre oldukça farklı olacağını söyleyebiliriz.

--

--