Futbolcu Değerlendirme ve Yetenek Belirlemede Yüzeysellikten Kaçış

Ferreira dünyanın en iyi sağ beki değildi. Kendisine sorsanız o da inanmazdı. Onu dünyanın en iyi sağ beki olduğuna inandırdım. O da dünyanın en iyi sağ beki olduğu düşüncesiyle maçlara çıktı ve dünyanın en iyi sağ beki oldu. — Jose Mourinho

Ekin Akın Demirbilek
Finish Ink
8 min readJan 17, 2020

--

Rekabet

Rekabet; iki insandan hangisinin daha hızlı yürüdüğünün belirlenmesi için bile ortaya çıkabilir. Güçlü olmak, kendini kanıtlamak, toplum içinde daha yüksek bir yere konumlanmak ve tabii ki insanoğlunun egosu rekabeti doğurur. İki insanın rekabeti, ailelerinin rekabetine ve galip gelenin daha güçlü olmasına, büyüyen ailelerin güçlenmesine ve devlet kurmasına, haliyle ülke savaşlarına ve en sonunda dünyanın kaderini değiştirecek işlere sebep olabilir. Üstelik her alana da yayılmıştır. Tutkumuz olan spor ve bu başlık altında futbol ise; insanın törpülenmiş, terbiyelenmiş ve disiplin altına alınmış hallerinin rekabetidir. Kim daha hızlı, kim daha güçlü, kim ayaklarına veya omuzlarına daha hâkim gibi soruların yanıtlarını sporla belirleriz. Taraftar olarak da, içlerinden birini genelde daha bir sempatik buluruz. Onun daha iyi olduğunu düşünmek bize iyi hissettirir ve başarısıyla bazen kendi başarımız gibi övünebiliriz. Bu yüzden bizim taraf kazanırken soru sormayız pek. Galip gelen tarafı tutuyorsak haklıyızdır da!

Konumuz futbol olduğu için, bazı soruları futbol özelinde sorarsak, galip gelen tarafların sırrı ne olabilir? Tuttuğunuz takımı başarıya götüren veya onu yarı yolda bırakan faktörler neler olabilir? Sahaya çıkan ve galip gelen on bir adamın ne gibi özellikleri onları başarıya götürmektedir? Biraz bunlara değinelim.

Yetenek Konusu

‘‘İyi futbol iyi oyuncuyla oynanır’’ argümanı, futbol adına yavan bir bakış açısı diyebiliriz. Evet, kötü futbolcuyla iyi futbol oynamak zordur, ancak futbolcuları iyi veya kötü olarak değerlendirmekte eksik kalan bazı noktalar vardır. Örneğin sahadaki bir oyuncu, pas tercihlerinde sık hata yapıyorsa, hareket alanı dar olabilir. Bazen de bulunduğu kanatta, bir piston gibi, ileri-geri onlarca kez koşması gerekiyordur ancak fiziksel yeterlilikleri bunu kaldırmıyor olabilir. Aslında teknik direktörlerin varoluş amacı biraz da budur. Elindeki malzemeyi, yani oyuncusunu tanıyan, onun hangi koşullarda en iyi performansı vereceğini bilen ve taktik şemasını bu verilere göre belirleyen teknik adamlar daha başarılı olmaktadır. Yani teknik direktörün maharetlerinden biri de; yetenek belirlemedir. Son yıllarda da önemi katlanarak artmaya devam ediyor. Öyle ki; oyuncunun oynadığı pozisyon itibariyle, boyun uzunluğu, bel genişliği veya sırt eğriliğine dahi dikkat edildiğini gördük. Eski Liverpoollu oyuncu Joe Allen’ın transferinden (tamamen sağlıklı bir kemik yapısına sahip olmasına rağmen) koşarken omurgasının aldığı dik şekil nedeniyle vazgeçilmiştir.

Artık detaylar futbolu eskisine göre daha fazla etkiliyor ve istikrar, vizyon, oyuncunun vücut yapısı, mental direnci gibi özellikler yetenek belirlemede oldukça ön plana çıkıyor. Kuşkusuz, oyuncu tercihlerinde bir mühendislik söz konusu. Bu ince çalışmaların ve birikimlerin filtrelediği oyuncular, takımları daha başarılı kılmaktadır. Peki, bildiğimiz, taraftarı olduğumuz veya sempati duyduğumuz kulüplerden kaç tanesi izlediği oyuncuları bu denli dar süzgeçlerden geçiriyor? Futbol artık bir endüstriyse, tüketiciye sunulan ürünler, yani futbolcular, gerçekten de bize sunulanların en iyisi mi? Bir doyum noktasına gelmiş olabilir miyiz? En üst seviyede oynayan oyuncuların tamamı en en mükemmel sonuçlardan mı ortaya çıkıyor? Dünyanın her sene rekabet içerisinde bulunan takımları, gerçekten de en iyi oyunculardan mı kurulmuş oluyor? İşte burada bu soruların bazılarının cevaplanmasında insanı belirsizliğe düşürecek bir takım faktörler var.

Taktik Etkisi

Taktikler değişip geliştikçe, edebiyat akımları gibi, bir süre sonra karşı tezi ortaya çıkıyor. Oyunculardan kendi etrafında dönme becerileri isteyen bir taktik olan topa sahip olma taktiği, karşı taktik olarak kendine yer bulan rakibi bozma ve rakibe göre oynama, pozisyon bilgisi zayıf gençlerden oluşan karşı takım defansının bulunduğu 3. bölgeye bel hizasında ve geç pozisyon almayı affetmeyecek bir orta trafiğini düstur edinme, ofsayt taktiklerinden bekleri çizgiye indirerek kaçınma gibi birçok taktik mevcut.

Akıllıca kullanılan bir kornerin hatta taç atışının bile, küçük görünen ancak maç kazandıran bir etkiye dönüşebildiğini görüyoruz. Hücum ve savunmada alınabilecek önlemler ve bulunan çözüm yolları, taktiği uygulayan oyunculara da çok katkı sağlıyor. Haliyle bazı futbolcular 21-22 yaşındayken mental olarak 30 yaş üstü meslektaşlarından daha önde ve daha olgun bir görüntü çizebiliyor. İster hoca, ister takım etkisi diyelim — bu faktörlerin oyunculara olan etkisi gerçekten çok büyük. Adeta bir çarkın dişlisi gibi mükemmel bir işlevselliğe sahip ve takımıyla muntazam ilişkisi olan oyuncu, nispeten daha elverişli olanaklar sunan başka bir takıma alınmak isteniyor. Gittiği takımda bir sorun olduğu ortadadır. Zira transferinin asıl sebebi; oyuncuyu isteyen takımda, oyuncunun bölgesinde yaşanan sorunlara derman olma ihtimalidir. Ancak yeni kulüp bazen yapısal olarak, bazen de taktiksel olarak oyuncunun eski kulübünden oldukça farklı olabiliyor, oynanan futbola yeni oyuncunun entegre olması zaman alabiliyor. 3-5 maçlık galibiyetsizlik serisi bile birçok şeyin sorgulanmasına yol açıyor. Bu da; oynanan futbolun, transfer edilen oyuncunun parlayabileceği şartları oluşturmasına engel oluyor. Oyuncuların yeteneklerinin ve performanslarının belirlenmesinde takımın yapısı, oyuncunun oynanan futbola katkısı, taktik şemadaki işlevi gibi noktaları da hesaba katmak gerekiyor.

Pazarlama

Yıllardır futbol takip ederiz. Her transfer döneminde, futbolu en kıyısından köşesinden seven kişiyi bile, bir heyecan sarar. Gelen harika futbolcular, giden kötü futbolcular, ideal onbirler, beraber oynarlar mı, çok para vermişler mi gibi tümceler havada uçuşur. Malum, bilgiye eskisine göre daha hızlı erişiyoruz ve reklam uğruna çöp edilmiş içeriklerin arasında doğru haber veya bazı detaylar çok fark edilmeden kayboluyor. Ne yazık ki; gördüğümüz transfer haberlerinin büyük bir bölümü artık borsa spekülasyonları gibi ve asıl amaçları bilgi vermekten daha çok, oyuncu-kulüp pazarlıklarında koz olarak kullanılmaları.

Bildiğiniz gibi, futbolcuların tamamının menajerlik işleri ve kariyer planlaması çeşitli profesyonel şirketlerin temsilcileri tarafından yürütülmekte ve son yıllarda sivri bir yükseliş gösteren oyuncu bonservis bedellerinin, daha doğrusu oyunculara ederinden fazla ödeme yapılmasının altında biraz da bu sebep yatıyor. Futbolcu menajerleri eskisine oranla çok daha güçlü, kulüpler çok daha el mahkûm statüsünde ve işin en önemli parçası olan futbolcu daha az ön planda. Hatta bazı futbolcuların kariyerlerini bırakın, neredeyse tüm hayatları bu koşullara göre şekilleniyor.

Kimi zaman taraftarın ‘‘dur bakalım yeni bir genç bulduk’’ veya ‘‘iyi de top oynuyormuş, yakında falanca lige gider’’ dediği futbolcuların aslında kara para aklama aracı, hukuki görünen ancak tamamen etiğe ve ahlaka aykırı paravan ve spekülatif isimler olabildiğini görüyoruz. Gerçekten de bu kadar paranın döndüğü, sömürülmeye müsait kulüp yönetimleri gibi çarpık ve amatör temelleri olan oluşumların, futbol piyasasının perde arkasında oldukça şaibeli işler barındırıyor olması ürkütücü. 17-18 yaşlarında zengin olmayı ve hayallerinin peşinden koştuğunu düşünen birçok gencin yer aldığı bir okyanusa dönüştü modern futbol.

Futboldaki devasa rekabetin içerisinde, oyuncuların en başından hayatlarını, yetişme koşullarını, hırslarını, farklı coğrafyalarda büyümüş olma ihtimallerini ve düşünce yapılarını göz önüne aldığımızda, doğal olarak binlerce futbolcu arasından en iyilerini bulabilmek biraz da teknik direktörler ve takım etkisine bağlı. Oyuncunun, pazarlanma sürecinde takımıyla organik bir bağ içerisinde olduğunu bilmek gerekir. İyi performans gösteren takım, tabiri caizse, katranı bal eder. Bu yüzden oyuncuların endüstriyel olarak pazarlanmasında takım birinci referanstır. Her ne kadar böyle bir duruma karşı olsam da, maalesef pek çok kulüp bu yanılgıya düşmektedir. Oyuncu seçimlerinde ve transfer süreçlerinde yapılan pek çok hatanın temelini fayda/maliyet ilişkisine bağlayabiliriz. Ancak parlayan takımın oyuncusunun size fayda getirip getirmeyeceği konusu ve bununla birlikte yine parlayan takımın oyuncularındaki değer artışı mevzusu, yapılan hataların sebebinin başında geliyor. Tüm bunların ışığında, bir okuyucu veya bir taraftar gözüyle, takımınızın transferlerinin iyi veya kötü olduğunu belirleme açısından hesaba katmanız gereken tek şey oyuncunun geldiği takım olamaz. Ek olarak futbolcunun bir önceki takımındaki yeri, takıma olan etkisi ve sizin takımınıza olabilecek uyumu da ele alınmalıdır. Futbolunu Barcelona’daki oyun tarzına göre geliştirmiş bir oyuncunun (örneğin Bojan Krkic) bir başka takımda tökezlemesi mümkün olduğu gibi, taktik açıdan iki alakasız takımın ikisinde de oynayan oyuncunun çok başarılı olabilmesi (Ngolo Kante) mümkündür. İşte bu noktalar futboldaki transfer konusunun çok ama çok daha detaylı hale gelmesini zorunlu kılmıştır.

Teknik Direktör, Motivasyon ve Paulo Ferreira

1997/1998 sezonunda Portekiz kulübü Estoril altyapısından A takıma yükselen Paulo Renato Rebocho Ferreira, yani bildiğimiz ‘‘Paulo Ferreira’’ 2000–2001 sezonunda Vitoria Setubal’e transfer olmuştur. Burada çok parlak bir performans gösterememesine rağmen 2002-2003 yılında Jose Mourinho tarafından ligin meşhur ve büyük takımı Porto’ya getirilmiştir. Teknik direktörü Jose Mourinho,nam-ı diğer the special one, ile hepimizin bildiği o efsane Porto döneminde çalışmış ve önce o zamanki adıyla UEFA kupasını, hemen ertesi sezon ise Şampiyonlar Ligi’ni kazanmıştır. Takım, sadece 2 yılda gelen bu olağanüstü zaferlerle Avrupa’nın büyük kulüpleri tarafından teklif yağmuruna tutulunca, başta bu başarının mimarı olarak görülen teknik direktör Jose Mourinho takımdan ayrılmış ve ilişkilerinin çok iyi olduğu Jorge Mendes’in Rusya Federasyonu’ndaki lobisi ve ilişkileri sayesinde Rus milyarder Roman Abramovich ile masaya oturmuştur. Konu; Claudio Ranieri’den boşalan Chelsea koltuğudur. Anlaşmanın sağlanmasından itibaren Jorge Mendes, 1996 yılında kurmuş olduğu Gestifute adlı menajerlik şirketine bağlı oyuncularının bir kısmını Chelsea’ye transfer ettirmiştir. Ricardo Carvalho, Paulo Ferreira, Nuno Morais ve Tiago’dan oluşan bu ekibe ilerleyen yıllarda Maniche ve Hilario gibi oyuncular da katılmıştır.

Paulo Ferreira’nın Chelsea kariyerinin parlak olduğunu düşünürüz. Art arda gelen şampiyonluklar ve Avrupa’nın en üst vitrininde, yani en başarılı oyuncularından kurulu liginde bulunmak, kuşkusuz Paulo Ferreira için inanılmaz bir olaydır. Kendi döneminde dünyada hâlihazırda mevkidaşları Brezilyalı Cafu, Arjantinli Javier Zannetti gibi oldukça başarılı isimler de ön planda olmasına rağmen, özellikle İngiltere dışı medyada dünyanın en iyi sağ beki, dünyanın en iyi çift kanatta oynayabilen beki olarak bilinmiştir. Hatta Avrupa’da 2003 yılında ‘En İyi Sağ Bek’ seçilmiştir. Aslında futbolun hikâye kısmına girdikçe pek çok şaşırtıcı detayla karşılaşıyoruz. Bunlardan biri de tabii ki; JoseMourinho’nun Ferreira hakkındaki sözleridir.

“Ferreira dünyanın en iyi sağ beki değildi. Muhtemelen de olamazdı. Onu dünyanın en iyi sağ beki olduğuna inandırdım. O da dünyanın en iyi sağ beki olduğu düşüncesiyle maçlara çıktı ve dünyanın en iyi sağ beki oldu.” — Jose Mourinho

Aşağıdaki linkte de bu konudaki ısrarı görülebiliyor.

https://www.skysports.com/football/news/11668/2311556/mourinho-hails-ferreira

Ne ilginçtir ki; 2017'de Manchester United’ın başındayken Antonio Valencia için de benzer şeyleri söylemiş ve ‘‘Dünyanın en iyi sağ beki bizde’’ demiştir. Burada Paulo Ferreira’nın, döneminde dünyanın en iyi sağ beki olduğuna katılıp katılmamakta özgürüz, ancak es geçilmemesi gereken nokta; teknik direktörün oyuncunun özgüvenine olan etkisidir. Bu olaya ister pazarlama stratejisi olarak, isterseniz başarıya götüren bir adım olarak bakın; takım sporlarında ve özellikle futbolda işin öznellik tarafına kayıtsız kalamazsınız. Uzun atlama veya 110 metre engelli koşusunda ikinci olan bir atletin ‘‘birinciden iyiydim’’ demesi mümkün veya mantıklı değildir. Zira ortada derecelendirme ve müspet sonuç vardır. Takım sporlarında ise bireysel başarılardan çok takım başarıları göz önündedir ve takım başarılıysa oyuncu da genellikle başarılıdır. En azından başarısız kelimesi pek söylenemez. Bu noktada takımların, oyuncuların cevherlerine bakış açısını kesinlikle değiştirdiğini söyleyebiliriz.

Biraz Empati

Futbolcuların değerlendirilmesinde PES, FIFA veya Football Manager oyunlarının bakış açısıyla yaklaşılması, haliyle yüzeysel düşünceleri de beraberinde getiriyor. Konsol veya bilgisayar oyunlarına, menajerlik dümenlerini, gerçek hayattaki manipülasyonları, kıran kırana geçen sıkı pazarlıkları, insanların para hırsını (ki oyunlarda bunu pek göremeyiz) entegre edemiyoruz. Bu sebeplerden dolayı, özellikle spor medyası okurken/izlerken, oyuncu değerlendirmelerinde bulunurken veya herhangi bir 90 dakikayı izlerken yazımızda anlattığımız faktörleri de bilmemiz gerekmektedir. Sahada olmak dışarıya benzemiyor. 4000 kilometrelik bir uçuşun ardından karlı ve buz gibi bir havada çıkılan Krasnodar deplasmanında veya 10 maçtır gol atamamış bir Real Madrid forveti olarak takımınızla Santiago Bernabeu’da Barcelona karşısındaysanız, taraftarın sizi nasıl gördüğünü ve ne kadar yüzeysel eleştirebildiğini de hissedebilirsiniz.

--

--