Kobe Bryant — Mamba Out

Sadece bir kişi size koca bir spor dalını sevdirebilir mi? Sadece bir kişinin bıraktığı etkiyle kilometrelerce uzaktaki bir takım ile gönülden bir bağ kurulabilir mi?

Nebi Salih Küçük
Finish Ink
4 min readJan 28, 2020

--

Elbette olur; anlatayım… Yaşım gereği, Michael Jordan’ın Chicago Bulls zamanını görememiş fakat onu canlı olarak Wizards forması ile izlemiş bir sporseverim. Benim dönemimin Michael Jordan’ı olarak nitelenen Kobe Bryant’ı ise aktif olarak takip etmiş ve onun her şampiyonluğunu görmüş şanslı insanlardanım.

NBA tarihinin en dominant ikililerinden biri olan Shaq & Kobe çiftini keşfetmemle birlikte basketbola da yakınlaşmaya başladım.

Ancak yaşım sebebiyle ailem bana ‘‘okula gitmek için uykunu almak zorundasın’’ demeseine rağmen gece gizlice televizyon kanalını açar, herkesin hayranlıkla izlediği Lakers’ı televizyonun sesini açmadan izlemeye çalışırdım. Televizyonun sesini açmama hali, aslında maçtan aldığım zevki azaltıyor gibi görünse de durum öyle değildi, çünkü ailesine yakalanmadan maç izlemeyi başaran bir çocuk için belki de hayatının en zevkli anlarıydı. Hatırlarsınız; 55 ekran tüplü televizyonların çoğu açar açmaz gürültülü bir kanal ile açılış yaptığı için geceleri bu operasyonu aile bireylerini uyandırmadan ve onlara yakalanmadan gerçekleştirmek her zaman çok riskliydi.

Bir elde kumanda, sessizce televizyona yaklaşılır, televizyonun açma tuşuna basıldığı anda diğer ses kısılmaya çalışılırdı. Eğer bunu yeterince hızlı yapamazsınız aileniz odaya girer, sizi yakalar ve haliyle izleyeceğiniz maç da güme giderdi. Böyle zor ve çetin şartlar altında, çoğu Lakers maçını, o küçük yaşıma rağmen yakalanmadan izlediğimi gururla söyleyebilirim. Hatta bazen küçük riskler alıp, çok az da olsa sesi açmak ister ama yine de çoğu kısmı sessiz bir sinema eşliğinde izlerdim. Ne zaman Lakers sayı atsa içimden seyircilerle birlikte bağırırdım. Hatta hayalimde maça efekt eklemeyi dahi ihmal etmiyordum.

Sabahları uykumu almış numarası yaparak okula giderken, maçı yakalanmadan izlemiş olmanın verdiği mutlulukla,bütün yorgunluğumu tamamen unutuyordum. İnternetin yaygın olmadığı, akıllı telefonların hayatımıza girmediği o zaman diliminde sezonu şu anki zamana göre ilkel yöntemlerle takip etmenin de ayrı bir hazzı vardı. Hafta sonu özel kanallardaki programlarla puan durumunu görebildiğim ya da gazetelerdeki toplu sonuçları ancak bir gün rötarla öğrenerek NBA’i takip etmeye çalıştığım zamanlardı.

Maçlar ilerledikçe takımdaki bir adama ayrı bir sempati duymaya, okuldaki amatör maçlarda onu taklit etmeye ya da okul sıralarına onun adını kazımaya başladım. Maçların çoğu anında kolay kolay gülmeyen, her maça sanki kariyerinin son maçı gibi bakan bir adam diğerlerinden daha farklı görünüyordu. Sanki diğer dördü başka bir karşılaşmada görev alıyor, o ise farklı bir zaman diliminde yaşıyor gibiydi.

Seneler ilerledikçe bu sarı takım kupalar kazanmaya bense uykusuz geceleri koleksiyonuma eklemeye devam ediyordum. Bazen maç izlerken ailem tarafından basıldım, bazen de play-offlarda izin alarak — legal bir şekilde — ‘‘O’’nu takip etmeye devam ettim. Öyle ki Play-off zamanlarında heyecanım iki katına çıktığında ‘‘O varsa bir şekilde hallederiz’’ düşüncesini zihnime kazımaya başlamıştım…

Senelerce eğitim görmüş ve binlerce sınava girmiş biri olarak itiraf etmeliyim ki hayatımın hiçbir döneminde hiçbir ders ya da sınav onun maçlarında hissettiğim o erken kalkma gücünü bana vermedi. Ancak böyle zamanlarda alarm çaldığında odaya geçip televizyonu açma hızım — bir Formula 1 pit takımını kıskandıracak düzeydeydi.

Alt çenesini hafif öne çıkarıp gözü kararttığında ve daha sonra neler göreceğimizi tahmin ettiğimizde, o ana şahit olmak için ben alarmımı kurmuştum.

‘‘Shaq’sız şampiyonluk dahi göremez’’ dendiğinde ya da sırf kendini ispatlayabilmek için sarı takımımıza yeni şampiyonluklar yaşattığında ben yine alarmımı kurmuştum.

81 sayı attığında herkes ‘‘bu nasıl olabilir’’ derken, senelerdir onu izleyen biri olarak duruma çok da şaşırmayan ben, o eşsiz gece de yine alarmımı kurmuştum.

Kırık parmakla yeniden oyuna girip sayılarını atmaya devam ettiğinde de ben alarmımı kurmuştum.

Son maçında 60 sayı atıp senelerdir aramızda olan ve onun haberinin dahi olmadığı uykusuz gecelerin son ayağında, onu son bir kere izleme şerefine erişmek için ben yine alarmımı kurmuştum.

Ben iki spor adamına hayranlık duydum. Biri sayesinde, kırmızı renkli elektrik süpürgesini Ferrari arabasına çevirip onunla oynayacak kadar Formula 1 sevdim. Diğeri de senelerce uykusuz okula/işe gitme sebebim oldu. Artık ikisi de hayatımda değil. Beraber büyüdüğün bir kahramanın artık geceleri seni yalnız bırakacak olması anlatılamayacak derecede üzücü. Ben sarı formalı takımı izlemeye devam edeceğim ve televizyonun sesini bu sefer ne kadar açarsam açayım artık asla o “sessizliğin çığlığını” alamayacağım.

Hoşça kal kahramanım.

MAMBA OUT

--

--