Sezgisel Faaliyetten Bilimsel Faaliyete Geçiş…

Gökhan Ercan
Gökhan Ercan — Denemeler
7 min readNov 8, 2019

Futbolun bir bilim olmadığı aşikar. Bir bilim uygulaması olduğunu da söyleyemeyiz. Eğer öyle olsaydı takımlar başında teknik direktör değil bir bilim adamı ya da onun ürünü bir bilgisayar olabilirdi. Benzer şekilde siyaset de bilim değil. En azından uygulamada. Siyaset alanında yapılan araştırma faaliyletlerine bilim (normatif bilim) diyoruz ama uygulamada siyaseti bilimsel süreçler yönetmiyor.

Ya da günümüz astrolojisi, bir bilim değil, bir sözde-bilim [1]. Peki spor, siyaset astoloji ve hatta sanat bilim değil ise onları nasıl birbirinden ayıracak ve sınıflandıracağız. Bütün bu faaliyetleri üç grupta sınıflandırmayı deneyeceğim. Elbette bu ayrımlara zaten sahibiz, koca üniversiteler, meslekler kurmuşuz. Ben daha çok bu faaliyetler arasındaki geçişkenliği araştırmaya çalışıyorum.

A. Bilimsel Faaliyet

Teorik ya da uygulamalı olmaktan bağımsız olarak çeşitli gözlem ve deneylere dayanan yanlışlanabilme özelliği olan tüm faaliyetlere bilimsel faaliyet diyelim. Mühendis, doktor, teorik fizikçi, veri bilimcisi, yazılım geliştirici bu gruba farklı bazı örnekler olsun. Bu faaliyeti icra eden kişiler direk olarak kendileri gözlem, deney yapmasalar da içinde bulundukları düzen bu işi önceden onlar için sistematik ve tutarlı bir şekilde oluşturuyor. Bir buluşun ilaca dönüşme süreci, belirli tedavi protokolleri, nesne yönelimli programlama, ikili veri sınıfladırmanın değerleme metrikleri (precision, recall, f1) bunlara örnek verilebilir. Pratisyen olan doktor ya da bir veri bilimcisi tedavi yöntemlerini, ilaçları ya da modelleri kendileri tasarlamasalar da öndecen üretilmiş yöntemleri anlamayı, uygulamayı ve vakaya göre değerlendirmeyi biliyorlar ve bunun için ehliyet alıyorlar. Kısaca bilimi uyguluyorlar. Aslında her yeni çıkan bilim kendinden önceki bir bilimi uygulaması oluyor. Örneğin uygulamalı fiziğe kimya, uygulamalı kimyaya biyoloji adını verebiliriz. Dolayısı ile hekimlik uygulamalı kimya alanlarından biri. Uygulamacı kişiler bilim adamı olmasalar da içinde bulundukları faaliyet bilim sınıflandırmasının içine girebiliyor kolaylıkla. Her ne kadar Sheldon Howard’ı uygulamalı alanda bir mühendis olmakla aşağılasa burada Howard’ın tarafını tutuyorum [2].

B. Sezgisel Faaliyet

Futbol örneğine geri dönelim. Hiçbir eğitimi olmayan bir teknik direktör futbol takımını yılların tecrübesi ile edindiği sezgileriyle (intuitions) yönetiyor. Sezgileri her zaman formalize edemiyoruz, kurallarını anlatamıyor, formülünü yazamıyoruz, doğal dil ile ifade etmekle zorlanıyoruz. Uzmanlar sezgilerini sadece kullanmayı bilirler onları dökümante edemezler. Sezgisel icraacıların o kadar literatürü bilmesi de gerekmez. Literatürü bilen eleştirmenler o işi yapamazken, yapmasını bilenler ise eleştiremez. Eleştirmen işini düzgün yapıyorsa onun işi bilime daha yakındır. Sezgisel alanda yetenekli insanlar, şansın bir kenara bırakırsak daha kısa sürede daha çok ders almayı becerebilen kişilerdir. Yirmi yıldır gitar çalan iki kişinin bir tanesi bir virtüöze dönüşürken, diğerinin sadece temel düzeyde kalması virtüöz olanın hatalarını daha iyi değerlendirerek kendisini revize etme beceresinden kaynaklanıyor. Her ikisi de en az bir kere yanlış notaya bastılar ama gerçek virtüöz artık o dizide o notaya basılmaması gerektiği mesajını daha kolay alıyor ve zaman geçtikçe daha karmaşık dersler çıkartmayı başarabiliyor. Eğer yanlış notaya bastığınızda bunu farkedebilecek yeteneğinin yoksa yani değerlendirme (ölçümleme) sisteminin bozuksa kırk yıl da çalsanız gitar çalmanız ilerlemiyor. On yıl gitar çalıp, detone olduğunu anlayamayan çok insan gördüm.

Gitar örneğini zaman içinde defalarca deneme-yanılma yapmayı vurgulamak için verdim. Bu bize bilimselliği hatırlatıyor. Gözlem ve deney demiştik. Burada iki önemli nokta var; deneme sayısı ve kontrol edebilme. Birincisi doğadaki onbin kuşun hareketlerini kaydederek ya da kaydedilmiş olan gözlem veri setini kullanarak çok fazla kanıt ya da ipucu oluşturabiliyoruz. Bilimin diğer bilimsel faaliyetlerin üzerine inşa edimesi bunu sağlıyor. Genellikle Newton’a atfedilen “Devlerin omuzları üzerinde yükselmek” diye boşuna dememişler [3]. Günümüzde doğmuş bir fizikçinin çekim yasasını tekrar içat etmesi gerekmiyor. Verileri, kanıtları, deneyleri hazır. İkinci önemli konu ise kontrol edebilme. Bilim adamı aklında milyonlarca tezi eleyebilmek için sürekli olarak kontrollü deneyler yapıyor. Her seferinde bir faktörün etkisini ölçmek için yıllar boyu deneyler yapıyor, önceden yapılmış deneyleri okuyor. Bilimsel yöntemleri bilmeden sadece sezgileri ile bilimsel başarı büyük bir şans meselesi.

Sezgi — Bilimsel Yöntem Dengesi

Sezgilere karşı bilimsel yöntem konusu aklıma çok severek izlediğim Sonsuzluk Teorisi [8] filmini getirdi. Gerçek hikayeden uyarlanan filmde, olağanüstü sezgileriyle büyük buluşlar yapan Hintli matematikçi Ramanujan ile tam bir akılcı İngiltere Kraliyet Akademisi üyesi olan Hocası Hardy’nin sürekli yaşadıkları sezgilerler-bilimsel metod çatışması aktarılıyor. Ramanujan her geçen gün yeni bir keşif yaparken hocası keşfini ispat etmesi gerektiğini anlatıyor ve büyük bir şey bulsuysan bile bunu ispat etmeliyiz diyor. Hoca yarattığı bilimsel bürokrasi ile Ramanujan’nın zamanını iyi değerlendiremezken bir yandan da sezgilerden ibaret olan subjektif buluşları bilimsel hale getirerek, 2. dünya savaşı döneminin elitist ve milliyetçi kraliyet akademisi mensuplarını bile ikna edebileceğini gösteriyor. Ramanujan sezgilerin tanrıdan geldiğini iddia ederek doğu kültürünü temsil ederken, ateist hocası ise adeta duyguları alınmış soğuk bir bilimsel makine olarak batıyı temsil ediyor. Günümüzde ise bu yazıda da olduğu gibi iki ucun önemini eleştirmekten çok dengeyi nerede bulacağımızı tartışıyoruz.

Bilgisayalar ve Makine Öğrenmesi

Bilimsel ilerleme için çok fazla sayıda deneme-yanılma ve kontrollü deneylerden bahsetmiştik. Bu noktada teknoloji devreye giriyor. Bilgisayarlar öncelikle bu deneyleri kaydetmemizi ve formülleri hesaplamamızı sağlarken, gittikçe tüm deneyi barındırır hale geliyorlar. Eskiden düşünce deneyi dediğimiz şeyler artık yerini simulasyonlara bırakabiliyor. Simulasyon olmasa Mars’ın yer kabuğunda milyon yıl önce oluşmuş bir kırılmaya dair nasıl tecrübe kazanabiliriz. Artık bütün bilim alanları daha fazla deneme-yanılmayı ve farklı faktörlerin katkılarını test ettikleri deneyleri bilgisayar ortamlarında oluşturabiliyorlar. Benzer şekilde, makine öğrenmesi yöntemleri de çok sayıda gözlemi ve defalarca deneme yanılma ile otomatik olarak yürütüp karmaşık nedensellik ilişkilerini ifade edebilmemizi, “öğrenmemizi “ sağlıyor. Bu sayede tercüme, cümle kurma, röntgenden tümör teşhisi koyma gibi çok karmaşık görevleri yüksek başarı ile yapabilmeye başladık. Makine öğrenmesi (daha genel adıyla yapay zeka) araştırması tarihinde, kısa vadede araştırmacı ve insan sezgileri ile başarı sağlarken, uzun vadede artan hesaplama gücü ve daha fazla deneme-yanılma yapabilme daha fazla başarı getirmiştir. Daha önce bu konuyu anlatan Sutton’un makalesini tercüme etmiştim [4].

Peki futbol teknik direktörlüğü ya da şöförlük gibi faaliyetler bilimsel faaliyete dönüşebilir mi? Örneğin gelişen sürücüsüz araçların şöförü makine örğenme mühendisleri (ya da akıllı araba üreticisini şirket) ki bu bilimsel bir faaliyet. Yeni nesil şöför, çünkü geliştirdiği simulasyon ortamı ile bir bilgisayara insan şöför yeteneğine yakınsayacak kadar geri bildirim alabiliyor. Kameralar ile toplanan binlerce saatlik sürüş verisi ile direksiyonun ne zaman ne kadar çevrileceği öğretilebiliyor, farklı faktörlerin etkileri ölçülüp kaydedilebiliyor. Dolayısı ile en kolay dijitize edilebilen (problem representation) ve deneyleri tekrarlanabilen faaliyetler yavaş yavaş bilimsel faliyete dönüşüyor. Futbolda örneğin artık maçın skoru dışında bir çok istatistik ölçülüyor. Topa sahip olma oranı çekilen şut sayısı, top kapma vb. birçok ölçüm var. Dolayısı ile ölçümlemede pek sorun yok. Eğer teknik direktör olmayı 3–5–2, 4–4–2 gibi taktik hazırlayıp, ilk 11'i, oyuncu değişikliklerini ve penaltıcıyı seçme gibi basit kararlara indirgediğinizde dijitize etmek yani ifade etmek çok kolay. Bilgisayar deplasmanda sürekli penaltı kaçıran bir futbolcuya tekrar penaltı attırmaz. Teknik direktör ise bu deplasman detayını farketmemiş bile olabilir. Bu arada hakemler robota dönüştü bile. Basit teknoloji kullanan VAR sistemi gelince yan hakemler adeta saha süsü gibi kaldılar. Uzun vadede futbol hakeminin İngiltere kraliçesi gibi sadece sembolik ve magazinel bir değeri olacağını görmek zor değil.

Kullanıcı Deneyimi Tasarımından -> Araştırmasına…

Sezgiselden bilimsel faaliyete geçiş için diğer bir güzel örnek ise kullanıcı deneyimi tasarımı (UX design) konusu. Yirmi yıl tecrübeli bir web uygulama tasarımcısı hangi profilde kullanıcının hangi tip navigasyonu daha güzel ve kullanışlı bulacağını, hangi formu daha kolay dolduracağını iyi tahmin edebilir. Bunu daha çok sezgilerine dayanarak yapar ve iyi tasarımcıyı kötü tasarımcıdan ayıran önemli faktörlerden birisidir bu. Sezgisel bir faaliyet olması bu faaliyeti küçültmez aksine kısa vadede verimli kılar. Ama bazı durumlarda verilen problem çok büyüktür. Onlarca farklı profilin uygulamanın yüzlerce yerinde hangi durumlarda nasıl tepki vereceğini ölçmek ve optimize etmek sezgileri aşmıştır. Elli yıl tecrübeli de olsa tasarımcı bir ev hanımının elindeki Android cihazla o ekranda yapabileceği şeyler doğru tahmin edemeyebilir ve doğru tasarımı bulmayabilir. Her sezgisel faaliyet gibi ucuz olmanın yanında aslında bu da içerisinde önyargılar barındırır ve daha yüksek başarı gerektiğinde bilimsel faaliyete başvurmak zorundadır. Sistem yeterince büyükse o ev hanımının tecrübesinin sadece %2 arttırılması için her türlü maliyete katlanmaya razı olabilir. Son günlerde bu sürece tanıklık ediyoruz. Kullanıcı deneyimi tasarımı, kullanıcı deneyimi araştırmasına dönüyor. Artık bu işi icra eden kişilerin istatistik, bilimsel deney tasarımı ve ölçümleme yapmayı bilen kişilere dönüşmesi gerekiyor [5]. Çalışmanın ne kadar deneme-yanılma yapması örneklemi bilimsel yöntemlerle belirlenebiliyor. Her dönüşümde olduğu gibi bu da bir kavram karmaşası yaratıyor ve işverenlerin bu işleri hangi ehliyette kişilere vereceğini şaşırması ile sonuçlanıyor [6]. Aslında gün geçtikçe bilim üniversiteden sahaya yani uygulamaya iniyor. Üniversite ile endüstri arasındaki çizgiler kayboluyor, hatta üniversiteler boşalıyor [7]. Sanki:

Bilimsel metod sezgileri yeniyor.

İnsan Davranışı Girdisi

Peki nedir bu sezgisel faaliyet olan teknik direktörlüğün, sanatçılığın, ya da grafik tasarımcılığın bilimsel bir faaliyete dönüşmesini engelleyen şey? Aslında cevap çok net. İçinde insan faktörü olan bir deneyi milyonlarca kez deneyemezsiniz. Teknik direktörler hiç bir zaman “acaba şu futbolcu yerine diğerini oynatsaydım bu maçta neler değişirdi” deneyini yapamayacaklar. Çünkü her deney içerisinde 22 tekil insan oynuyor ve o insanlar aynı insanlar değil. İyide sürücüsüz araç da yollarda o da hayatın içinde diyorsanız, oradaki insan aktörü görece pasif. Karşıdan karşıya geçmeye çalışan kişi Ahmet de olsa Osman da olsa çarpılmaması gereken kişi. Futbol örneğinde aktörler çok aktif. Biri Ronaldo diğeri Sabri. O zaman deneyinin içerisinde aktif bir insan davranışı girdisi bulunan modellerin en son bilimsel faaliyetine dönüşeceğini öne sürebiliriz. Herhalde buna siyasetten güzel örnek olamaz. Düşününki aklınızdaki o “mükemmel” toplum yönetim modelini yüzyılda sadece 5–10 kere deneyebiliyorsunuz ve içerisinde öngöremediğimiz ve kontrol edemediğiniz milyonlarca kararsız (non-deterministic) aktif aktör var. Psikoloji, sosyoloji gibi bütün sosyal bilimler, ekonomi ve felsefe sezgisel faaliyetler olarak daha uzun bir süre kalacak gibi görünüyor.

3. İrrasyonel Faaliyet

Son olarak başta bahsettiğim üçüncü bir sınıflandırma önerim var. Uzun uzun açıklamaya çok da gerek yok. Bilimsel ve sezgisel faaliyetlerin rasyonel olma, nedensellik gibi bazı ortak noktaları var. Alınan kararların, söylenenlerin, icraatların gözle görülebilen, ölçülebilen sonuçları ve kendi içinde bir rasyoneli var. Kendi içinde rasyoneli olan bir bilimsel ya da sezgisel faaliyeti bir günde icra edemezsiniz. Bir günde bilim adamı, veri bilimcisi, yazılımcı, pilot, avukat, eleştirmen ya da teknik direktör olamazsınız. İşte üçüncü grup irrasyonel faaliyetlerin hepsinden oluşuyor. Astroloji, mitoloji, dinler ve bunlar gibi irrasyonel ve metafizik anlatılar ve bunlara bağlı tüm faaliyet alanlarının bu yazıda bahsettiğimiz gözlem, deney, ölçüm gibi kavramlarla hiç bir bağlantısı olmadığı gibi herhangi bir ehliyete, eğitime ya da yeteneğe gerek olmadan icra edildiğini kolaylıkla gözlemleyebiliyoruz.

--

--

Gökhan Ercan
Gökhan Ercan — Denemeler

Software Engineering Leader at BlueCloud | Automating the boring parts of software development