Bir Arayüz Etkileşim Modeli Olarak ‘İnsan — Hayvan İlişkisi’

Koray Ozsoy
Garanti BBVA Deneyim Tasarimi
6 min readAug 24, 2020

Arayüzlerle olan ilişkimizin son yıllarına baktığımızda yenilik konusunda hızlı bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Artık markalar sundukları deneyimi ‘bi-tık’ iyileştirmek, farklılaşmak ve pazardaki sahipliğini arttırmak için değişim konusunda daha cüretkar! Bu dönemde; ‘ancak filmlerde olur’ dediğimiz global krizleri de görmemiz hem bizi daha talepkar yapıyor hem de pazarı iyice körüklüyor. Peki siz hiç bu denklemde, geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan insan-hayvan ilişkinin çok değerli bir kaynak olabileceğini düşünmüş müydünüz?

Bu yazıda insan — hayvan ilişkisinin arayüz tasarımına nasıl verimli bir kaynak olabileceğini aktarmaya çalışacağım. Bu sırada, deneyimlediğim bazı araştırmalar, makaleler ve uygulama örnekleri konuyu daha iyi somutlaştırmama yardımcı olacak. En sonda ise; projesinde bu yaklaşımı uygulamak isteyenler için bazı ipuçları vereceğim.

Fotoğraf: Monica Murphy — stocksy.com

Hayvanlarla olan ilişkimizdeki görsel ve sesli iletişimimiz, temasımız, algımız ve bireysel geçmişimiz hem fiziksel hem de dijital ürünler adına önemli bir ilham potansiyeli barındırıyor. Bunun arkasındaki en önemli unsurların başında, bu ilişkide sıkı bir geçmişimiz ve üzerine her gün koyduğumuz bir öğrenmişliğimizin olması geliyor. Bu birikim öyle derin ki; bugün onlarla olan faaliyetlerimizi terapi, eğitim, ilk yardım, güvenlik, sosyal etkinlik gibi çok farklı dallara ayırmış durumdayız [1].

Beni bu ilişkiye farklı bakmaya teşvik eden dönüm noktası ise evde kullanılan servis robotları oldu. Üniversite yıllarımda çalıştığım projelerden biri robotik ev süpürgeleri üzerineydi. Hani şu -yaklaşık- bir pizza büyüklüğünde olup da nefesleri yettiği kadarıyla evinizi süpürmeye çalışan sempatik robotlar var ya! ;)

Fotoğraf: Prof. Dr. A. Er, Ozsoy, K. (3)

Fiziksel ve Davranışsal Faktörler

Robot odaklı bu projenin temelini oluşturacak araştırma tasarımını 5 kişilik bir grup olarak yapmıştık [2]. İnsan-hayvan etkileşimindeki ‘güven duyma’ ve ‘duygusal bağlanma’ kavramlarını irdeledik. Bunun için de örneklemlerimize iki kart grubu üzerinden ‘Hangisine daha çok güven duyarlardı, neden?’ ve ‘Hangisiyle daha çok duygusal bağ kurarlardı, neden?’ gibi soruları tekrarlı olarak yönelttik. Bu sırada kart sıralama tekniğini kullandık. Birinci kart seti farklı hayvanlardan, ikinci set ise baskın olacağını öngördüğümüz farklı köpek cinslerinden oluşuyordu. Böylece görüştüğümüz kişilerden hem makro hem de mikro düzeyde tasarım girdisi elde etmeyi hedefledik. Bunları da yukarıdaki sorular karşısında kart sıralaması yapılırken duyacağımızı öngördük.

Siz bunlardan en çok hangisine karşı güven duyardınız, neden?
Peki ya bundan sonra hangisine en çok güvenirdiniz, neden?
Fotoğraf: Grinten, B., Wal, E., Kuip, G., Ozsoy, K., Kanis, H. [2]

Görüşmeler sırasında katılımcıların sıklıkla duyulara referans verdiğini gördük. Bazen uzun tüyler, kıvırcık tüyler veya ince teller konu oldu. Bazen de ağırlık veya hız. Kimileri bakışlara önem verdi, kimileri de çıkan seslere. Az da olsa koku referansını dahi duyduk.

İnsanlar hayvanlarla olan ilişkilerini anlatırken onlardan genellikle çeşitli referanslarla tepki almayı beklediklerini paylaşıyor. Bu referansların dokunma, işitme, görme, koklama gibi duyulara ne kadar temas ettiğine bağlı olarak farklı duygular farklı yoğunlukta yaşanıyor [2].

Yalın birkaç soruyla başlayan bu araştırma nitel ve nicel olarak çok değerli tasarım girdileri sağladı. Örneğin; ‘uzun tüylü bir köpeği sevmenin verdiği rahatlama’ duygusu robotun dış kabuk tasarımını şekillendiren bir etken olabilirdi. Veya ‘bir balığın nereye baktığının anlaşılmaması’ robotun hareketlerine, kabuğuna ve/veya arayüzüne etki edebilirdi. Peki ‘sallanan bir kuyruğun verdiği mutluluk’ mesajını siz bir robota nasıl entegre ederdiniz?

Geçmiş Deneyimlerin Etkisi

Bu ilişkinin temelinde karşılıklı bir tepki, yani bir diyalog beklentisi yattığını belirten çalışmalar da var [1, 3]. Burada duyular kadar geçmiş deneyimlerin de etkili olduğunu söyleyebiliriz. Yaşadıklarımız, çevremizdekilerin yaşadıkları, duyduklarımız bizim bu ilişkiyi nasıl betimlediğimizi derinden etkiliyor [3].

Deneyimler öznel olduğu için tasarımı iyi veya kötü yöne taşıma riskini de taşıyor. Az önce örnek olarak verdiğim ‘uzun tüylü bir köpeği sevmenin verdiği rahatlama’ duygusunu bir de küçükken uzun tüylü bir köpek tarafından ısırılmış bir kişinin bakış açısıyla düşünelim. Bu kişinin kullandığı bir robotik süpürgenin dış tasarımında buna gönderme yapan bir tasarım ögesi olsaydı, nasıl bir his verirdi? İşte tam burada kişinin hayvanla kurduğu duygusal bağın önemli bir faktör olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişte yaşanan bir acı varsa kullanıcıya aynı duyguyu hatırlatıyor ve tasarım olumsuz etki yaratıyor. Fakat söz konusu ilişkide nötr veya mutlu bir hafıza varsa tasarımdaki çıktısı da olumlu karşılık buluyor.

Arayüz Etkileşimindeki Rolü

Tüm bunlar çerçevesinde arayüz etkileşimi üzerine çalışırken bu model ilişkiyi ‘etki/tepki’, ‘yönlendirme’ ve ‘duygusal bağ’ ana başlıkları altında değerlendirebiliriz.

A. Etki/Tepki

Bir arayüz karşısında ne yapacağımızı anlamamız, bir şey yaptıktan sonra neler olduğunu bilmemiz, bizden beklenen bir şey varsa görmemiz altın değerindeki etkileşimlerden sadece birkaçı. İnsan-hayvan ilişkisi bu anlamda kilit duygusal referanslar taşıyor.

Bu referansları görsel tepki ve işitsel tepki altında gruplandırabiliriz. Görsel olanlara bakışlar, çeşitli uzuvların hareketleri örnek olarak verilebilir. Mesela sallanan bir kuyruk! İşitsel olanlar ise tonlama farkları ve ses öbeklerinin çeşitliliğinden beslenebilir. Burada da sevilmekten mutluluk duyan bir kedinin çıkardığı sesi hatırlayalım! :)

Soldaki Görsel: Duolingo — Testin ortasına başarıyla geldiğinizde çıkan bir mesaj
Sağdaki Görsel: Mailchimp — Toplu bir mail gönderim öncesindeki son uyarı mesajı

B. Yönlendirme

Bugün bir ekran karşısında bir bileşenin üstüne mi basmamız veya onu bir yöne mi kaydırmamız gerekiyor, bunu doku gibi çeşitli fiziksel referansların yardımıyla anlayabiliyoruz. Nesneler ve içerik arasındaki ilişkiyi yine bunlar sayesinde hissedebiliyoruz. Bu noktada hayvanların dış görünümdeki çeşitli referanslar, kullanıcı algısındaki ‘yumuşak / sert’, ‘sempatik / antipatik’, ‘korkutucu’, ‘koruyucu’, ‘davetkar’ gibi sıfatları besleyerek onları birincil ve ikincil aksiyonlarda yönlendirme konusunda harekete geçirebilir.

Lemonade Pets sitesi hem akışı sürdürme hem de ilgi çekme noktalarında bunlardan faydalanıyor (08/2020): www.lemonade.com/pet

C. Duygusal Bağ

İlişkide zaman geçtikçe bireyler arasındaki bağ da karşılıklı olarak kuvvetleniyor. Burada bireysel geçmişin ve etki/tepki ilişkisinin bir kombinasyon oluşturduğunu gözlemleyebiliriz. Duygusal bağ özellikle ürünün yaşam döngüsünde öne çıkıyor. Yani yaşadıkça değer yüklediğiniz, değer yükledikçe daha fazlasını yapmaya hazır olduğumuz bir ilişki düşünün. Kullanılabilirlik kadar pazarlama kavramları da burada devreye giriyor.

Bunun en güzel örneklerinden biri Tamagotchi olabilir (1996). Veya HP’nin vakti zamanında bize büyüttüğü balıklar (1997). Sizce insanlar bunları aylarca, yıllarca neden büyütmek ister?

Soldaki Görsel: Tamagotchi — Tomasz Sienicki
Sağdaki Görsel: HP MOPy Fish — Pixelation

Uygulamayla İlgili İpuçları

Proje odağında ister fiziksel ister dijital ürün olsun, siz de dilerseniz bu ilişki modelinden ilham alabilirsiniz. Bunun için aşağıdaki püf noktalarına dikkat etmenizde fayda var:

  • Öncelikle tasarlamak istediğiniz deneyimdeki kilit duyguları belirleyin.
  • Bu duyguların insan-hayvan ilişkisinin hangi aşamalarında daha çok öne çıkacağını düşünün, içgörülerinizi hazırlayın.
  • Bu içgörüleri önceliklendirerek çeşitli araştırma soruları hazırlayın.
  • Genel bilgiler (makro seviye) için farklı hayvan tipleri üzerinden, spesifik bilgiler (mikro seviye) için ise bir hayvan tipinin farklı cinsleri üzerinden araştırma yapın. Makro seviyede kullanıcı deneyimi (UX) ilgili, mikro seviyede görsel tasarımla (UI) ilgili çıktılar almanız kuvvetle muhtemel!
  • Bu sorulara yanıt ararken hangi yöntemlerin size faydalı olacağını düşünün. Derinlemesine görüşme, anket, kart sıralama, günlük tutma gibi araçlar bunlardan sadece birkaçı…
  • Seçtiğiniz yöntem(ler) yardımıyla hedef kullanıcılarınızdan -önce pilotlama yaparak- bilgi almaya çalışın ve gerekirse araştırma tasarımınızı gözden geçirin. Bu ilişki sizleri şaşırtabilir! ;)

Kıssadan Hisse

Yukarıda örneklemeye çalıştığım gibi; proje konumuz ne olursa olsun hedeflediğimiz deneyimde öne çıkan bazı anahtar kavramları insan-hayvan ilişki modeli üzerinden derinlemesine araştırıp farklı esin kaynakları bulabiliriz. Bu süreçte kart sıralama, anket, günlük tutma, görüşme gibi metotları, araçları kullanarak katılımcılardan makro ve mikro seviyede daha fazla bilgi alabiliriz. Böylece birkaç yalın soruyla bile kendimizi bambaşka bir patikada bulabilir ve tasarladığımız deneyimin daha içten yaşanmasını sağlayabiliriz.

Eminim ki; hepimizin bu ilişkide paylaşmaya değer anıları vardır. Belki bu yazıyla bu anılara farklı bir açıdan bakacaksınız. Lütfen bunları yorumlarda paylaşmaktan çekinmeyin ki; bu ilişki modelinin tasarımdaki potansiyelini birlikte daha da derinleştirelim! :)

Referanslar

  1. A. C. Kirkham, The OHAIRE Group
    What is Human-Animal Interaction?
    (2020) Organization for Human-Animal Interaction Research, Purdue University
  2. Grinten, B., Wal, E., Kuip, G., Ozsoy, K., Kanis, H.
    Design principles for service robots in a domestic environment
    (2007) Applied Ergonomics, Delft the University of Technology
  3. A. Er, Ozsoy, K.
    Human-service Robot Interaction: An Ethnographic Study On Roomba Vacuum Cleaner In The Domestic Environment In Italy
    (2010) Institute of Science and Technology, İstanbul Technical University

--

--