2 Çocuk Annesinin Ankara’sı: 15 Temmuz 2016

A. Özge Akar
2 min readNov 5, 2016

--

Yazı - Çizgi: A. Özge Akar

Empati kelimesinin anlamını, Audrey Hepburn’ün Komik Surat filmindeki unutamadığım bir sahne ile yaklaşık 7–8 yaşlarında öğrendim. 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz’un ilk saatlerinde hiç ama hiç empatik olmadığımı, hatta insan soyundan gelen birinin asla empatik olamadığını anladım.

Empati; üzerine doğal yazıp sanki sağlıklıymış gibi bize yutturulan binlerce kere işlenmiş toksik bir gıda ürünü gibi. İnsanoğlu empatik olamaz. Eğer olsaydı savaşlar asla olmazdı. Apartmanımızın giriş kapısının camı ses ve sarsıntıdan kırıldığında, nereye düştüğünü bilmediğimiz bir bombanın etkisiyle kocam ile kendimizi kanepeden yere attığımızda sanki bir işe yarayacakmışcasına; evet, kesinlikle daha önce empatik olamamıştım asla, anladım. Bize uzak şehirlerde insanların neler yaşadığını ve hissedebileceğini hiç anlamamışım.

15 Temmuz’da tam olarak ne olduğunu bilmiyorduk, ne kadar süreceğini bilmiyorduk, neler olabileceğini de bilmiyorduk. Bomba sesleri ve deprem olurmuş gibi yer sarsıntısını hissediyorduk. En mutlu şey o gece çocukların erkenden uyumuş olmasıydı. Çocuklarımızı neyden, nasıl, ne kadar süre koruyabileceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Sürekli mesaj atan ablama “O kadar kötü değil…” gibi şeyler yazıyordum. Aslında, çok kötüydü. Savaş o gece bize yüzünü gösterdi. Tepemizdeki jet pilotu yakalanacağını anladığında kamikaze ile bizim sokağa inebilirdi. Her şey olabilirdi. O gece en zor şey iki çocuk annesi olmaktı. Çocuksuz evli bir kadın ya da bekar biri olsam hiç endişelenmezdim diye düşündüm; bu da empatik olamadığımın bir kanıtıydı. Çünkü daha sonra o gece bu iki sınıftaki bazı tanıdıklarımın ağlama krizleri geçirdiğini, sakinleştirici aldıklarını, yere yatıp uzun süreler hareketsiz kaldıklarını öğrendim.

Ertesi sabah sadece 2–3 saat uyumuş bir halde hemen bilgisayarıma sarıldım. Uyanınca aklıma ilk gelen emir kulu erler oldu. Gördüklerim korkunçtu! Utanç vericiydi! Tek suçu yanlış bir zamanda, zaten kendi seçimi bile olmadan, zorunlu olarak asker olmaktı, bir sürü 14 yaşında gibi duran çocuk gibi duran askerler!

Arkadaşımın 12 yaşındaki kızı, babasını her gün evden işine giderken binlerce kere aynı sorular eşliğinde uğurluyor ve sürekli işinden arayıp aynı soruları soruyor. Sorular: baba bugün kaçta geleceksin, baba eve geliyor musun, baba neden gelmiyorsun, baba artık gelir misin? Savaşın yüzünü görmüş insanlar tekrar aynı acıları yaşıyor, travmalardan çıkamıyor. Bundan bizim hiç haberimiz olmuyor.

10 Ekim ve ne yazık ki birçok başka acıya tanık oldu Ankara. Sokağa çıkmaya korktuğumuz günlerimiz ne yazık ki çok oldu. Ankara’ya kaktüsten bir çelenk bırakıyorum. Canı acımayan varsa acısın, canı acıyanları birazcık anlasın, yaralayıcı laflar etmeden önce dilini ısırsın, sırf kendine uzak diye umursamadığı insanları düşünüp uykusuz kalsın… Empati gerçekten olsun bu dünyada ve savaşlar hiç olmasın.

Dünya Emzirme Haftanız Kutlu Olsun 1–7 Ekim

Solfasol 66.-67. Sayı, 2016

--

--