Ağır Şehir Erivan’dan

Fısıltılar Kitabı

Emine Onaran
Gazete Solfasol
Published in
2 min readMar 9, 2016

--

Emine Onaran İncirlioğlu

Erivan’ın aylardır sahne olduğu Yüzüncü Yıl anma etkinlikleri Nisan ayında daha da yoğunlaşarak sürdü. Ulusal ve uluslararası sergi açılışları, konserler, belgesel çekimleri, gösterimler, okumalar, aklınıza ne gelirse… Bu arada Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD), Berlin Uluslararası Edebiyat Festivali’nin düzenlediği “Dünya Çapında Okuma” etkinliğini Erivan’a da getirdi. 24 Nisan 1915 tarihinde zamanın Konstantinopol’ünde tutuklanan ve ölüme gönderilen Ermeni aydınları ile soykırımı anmak üzere tasarlanan bu etkinlik uyarınca, Romanyalı yazar Varujan Vosganian’ın Fısıltılar Kitabı’ndan seçilen bir bölüm, 21 Nisan Salı günü, dünyanın dört bir yanında aynı saatte, çeşitli dillerde okundu.

Erivan’daki ‘okuma’, şehir merkezindeki Kafesçiyan Sanat Merkezi’nin en üst katındaki Ağrı Dağı’na nazır kafede saat 19:00’da başladı. Aynı metin 11 dilde — sırasıyla Ermenice, İngilizce, Lehçe, Felemenkçe, Farsça, Fransızca, Bulgarca, Lüksemburgca, Almanca, Rusça ve en sonunda da Türkçe okundu. Okumalar arasında iki genç, içimize işleyen bir duduk dinletisi sundu. Türkçe metni, Hrant Dink Vakfı bursiyerlerinden Nil Delahaye, kısık ve tok bir sesle, etkileyici bir biçimde okudu.

Varujan Voskanian’ın Fısıltılar Kitabı’ndan:

Arkadaşları Daniel Varujan, Ruben Sevak ve Siamanto gibi, Komitas’ı da 24 Nisan 1915 tarihinde tutukladılar. Rahibin üzerinde cübbesi kaldı, fakat katolikostan keşişe kadar Ermeni Kilisesi’nin tüm temsilcileri tarafından giyilen ve Ararat Dağı’nı simgeleyen kukuletası olmadan. Kukuletası ve pelerinini, kafilede yürüyen fakirlere verdi. Onları arabalarla, Çankırı yakınlarına kadar götürdüler.

Komitas, Tanrıya olan inançlarını korumalarını telkin edip, elinden geldiğince insanların arasına karışarak, onları teskin etmeye çalışıyordu. Geceleri yalnız kalıp, mırıldanıyordu. Yol arkadaşları ilk başlarda onun dua ettiğini düşündüler, fakat dua etmiyor, konuşuyordu, şayet bu sohbetini Tanrıyla yapıyorduysa, bir keşiş için olağandışı olan azarlayıcı sözleri, bir nevi tersine çevrilmiş ilahiler gibiydi. Günün birinde ise, doğuma hazırlanan bir kadın görüp, tam yanına gidecekken, askerlerden biri, kadının şişkin ve sarsılan karnını yardı.

Komitas, o andan itibaren, beş asır önce Tatarların vahşeti sebebiyle Andrey Rublyov gibi, suskunluğa girdi. Sadece bir kere daha konuştu, diğerleri, onun şaka yaptığını zannetti, fakat daha sonra, rahip Komitas’ın akıl bağlarında bir kopuş meydana geldiğini anladılar. Durdu ve kafiledeki arkadaşlarına “Acele etmeyin, bırakın askerler geçsin” dedi. Ardından, Daniel Varujan’ı götürüp, öldüreceklerinde, Komitas son bir kez ses verdi. Aslında konuşmadı, şarkı söyledi. Önce ilahiler söyledi “Meğa Astvads”, fakat sert bir üslupla, sanki Tanrının bizden af dilemesini bekler gibi, ardından ise “Krunk”. Bitirdiğinde de gülmeye başladı. Katlanıp, yeniden yırtılan, sürekli yırtılan, çürümüş bir bez gibi, kısık ve sinirli gülüşü, gece boyunca duyuldu. Daniel Varujan ve Siamanto da dâhil olmak üzere, içlerinden birçoğunu bu sürede öldürdüler.

Oğuz Bey, onu ne yapacağını bilmeyip, sonunda rahip Komitas’ı Konstantinopel’e geri gönderdi. Bey, düşen veya kaçan insanları öldürmek konusunda uzmandı, dua eden, yalvaran, ağlayan veya lanetleyen insanları öldürüyordu, fakat gülen birini ne yapacağını bilemiyordu.

Komitas ise, eziyet çekenlerin gözyaşlarını üzerine alan anormal bir gülüşle, sürekli gülüyor, katilleri ise hakir görüyordu. Bu gülüş, Komitas’ta artık öldürecek bir şeyin kalmamış olduğunu gösteriyordu.

Okumalar, aşağı yukarı “acılar geçmişte kaldı; gelecekte güzel günlerin bizi beklediğine inanmamız, umutlu olmamız gerekir” anlamında Ermenice kısa bir paragrafla son buldu. Hepimiz ayakta alkışladık.

Yanımda oturan, yaşını tahmin edemedeğim bembeyaz saçlı incecik kadın, yavaş hareketlerle çantasından bir mendil çıkarttı — kağıt değil, çok uzun zamandır benzerini görmediğim desenli bir kumaş mendil — gözlerinin kenarını sildi. Işıklar açılınca baktım, gözleri sulanan yalnız o değil.

Solfasol Mayıs 2015 sayısında yayınlanmıştır.

--

--