Hepimiz Yıldız Tozuyuz [*] — ve biraz da leblebi tozu

nur yağmur çalışkan
Gazete Solfasol
Published in
4 min readMar 19, 2016

--

Hatırlamak isteyen adımlarını yavaşlatır, unutmak isteyen ise hızlandırır.

Yavaşlık, Milan Kundera

Ankara’nın çatılarından kopan kar, bindiğimiz otobüsle ufala ufala sürükleniyor. Soğuğu kararında bir aralık sabahı Çorum’a varıyoruz. Sanki -yakın bir zamanda- çok yaşlı bir yıldız şiddetle patlayarak etrafa dağılmış: Havada tatlı bir leblebi tozu. Boğazımız gıcıklandı. Otobüs terminali, bütün öteki otobüs terminalleri gibi. 35 yıl önce bu şehirde -neden- öldürülen 65 insan ve onların çocukları ve torunları ve kimsesizlikleriyle ortak bir hikayemiz olduğunu biliyoruz. Sokakların bu kadar tanıdık gelmesi de bundan.

Mayıs 1980’den sonra, 600’den fazla ailenin yer değiştirdiği Çorum’un insanları hem beraberler aslında hem de birbirlerinden uzak… Eskiden düğünü ve cenazeyi iç içe yaşayan; hatta birbirinden kız alıp vermeye bile başlayan Alevi ve Sünni nüfus, şimdi “Yeşil Hat” denilen görünmez bir çizgiyle birbirinden ayrılıyor.

Alevilere ait evlerin yakılıp yağmalandığı ve devrimci mahallelerde saldırılara karşı barikatların kurulduğu o günden bu yana, bu böyle. Camilerde Cuma hutbesi okunurken “Komünistlerin Milönü’ndeki Alaaddin Camii’ni yaktığına” dair söylentilerin çıktığı ve tanıkların anlatımına göre, aslında böyle bir şeyin hiç yaşanmadığı o günden bu yana… “İslama el uzatıldığı” anonslarının ardından “Kızılbaşlara Ölüm” sloganlarıyla Milönü’ne doğru yürümeye başlayan kalabalığın gürültüsü bir bıçak kesiği gibi şehrin göğüne kazındığından bu yana… Fırında pişirilen Alevi dedesinin; evinden, tarlasından alınarak uzuvları koparılan komşu teyzenin; panzerlerce ezilen, yaralı biçimde kaldırıldıkları SSK Hastanesinde işkenceye maruz kalan genç erkeklerin ölüm haberleri evlerine vardığından bu yana; o günden bu yana, birbirlerinden korunarak yaşıyor Çorumlular “Yeşil Hat”tın iki yakasında. Ömrünün sonuna geldiği için infilak eden bir yıldızın küllerinden, kendilerine, -mecburen-yeni-ve aslında çok eski- bir dünya inşa edenler onlar. DNA’larındaki karbonun, dişlerindeki kalsiyumun, kanlarındaki demirin ve içtikleri sudaki oksijenin hep bu yıldızda, ilk bu yıldızda yapıldığını bilmiyorlar mı? Biliyorlar. İçlerinden biliyorlar, içlerinde o korkunç katliamın şarapnelleri var. Fakat yine de naifçe havayı kokluyor ve “Biri yine tatlı tatlı leblebi kavuruyor” diyorlar. Oysa bu etrafta uçuşanlar, metali çok ağır gerçek parçaları…kanamayı bırakan yara parçaları. “Kabuk” bağladıkları için.

Hafıza Kaydı[1] ekibinin, aralarında topladıkları parayla kiraladıkları Belediye salonunda birazdan sunacakları belgesel filmin adı “Kabuk”. Çorum Olayları, ekibin hazırladığı beşinci takvim yaprağı, yani beşinci dosyanın konusu; Kabuk filmi ise, bu çalışma kapsamında ortaya çıkan 12 farklı içerikten biri; ama belki de en çarpıcısı. Çünkü yüzleşmek isteyen yüzleşebilmeli, unutmak isteyen de unutabilmeli; unutma hakkı olduğu kadar, hakikat hakkı da var, diyor Berivan. Kendisi, 15 kişiden oluşan ve Ocak 2016 itibarıyla birinci yılını dolduran Hafıza Kaydı’nı filizlendiren ilk isimlerden. Berivan, Hayata Dönüş Operasyonu’ndan sağ kurtulan birinin, Gezi Direnişi’nden sonra bir araya gelen Seğmenler Forum’un toplandığı Seğmenler Parkı’nın amfisine çıkıp, “Bunlar yeni olmadı arkadaşlar, sadece siz bazı şeyleri yeni farketmeye başladınız!” dediği anı hiç unutmamış. Hafıza Kaydı’na ruh üfleyen de, aslında bu “fark ediş” halini sürdürme ihiyacı olmuş: Kendisi de Çorumlu olan ekip gönüllülerinden Esra, olaylar yalnızca tarihin değil; bizim hafızalarımızın tanıklığından da geçiyor, diyor. Bu tanıklıklar, zaman içinde birbirlerine görünür oldukça, birbiriyle ilişkisiz gibi duran hikayelerin arasındaki bağ da görünür hale geliyor. Bu hikayelerin özneleri olan insanlar, aynı geçmişin başka bellekleri olarak tarihin kayıp ilmeklerini örüyor; kendi yüzleriyle, en büyük resmin içindeki dokuya anlamlı birer renk atıyor. Hafıza’yı bireysel olmaktan çok, kolektif yapan ve “Hafıza Kaydı” na ilham olan da bu: Ortak hikayenin peşinden gitmek.

Maraş Olaylarından altı ay sonra ve 1980 Darbesinden birkaç ay önce yaşanan Çorum Katliamını, olaylara tanıklık eden 16 görüşmecinin dilinden yansıtan Kabuk, anlatmaktan çok dinleme derdine düşmüş bir çalışma. Filmde, izleyicileri etkisi altına alan bir yargıda bulunmaktan ya da gelişmeleri anlatan bir dış ses kullanmaktan özellikle kaçındıklarını söyleyen bir başka ekip gönüllüsü Fırat, şöyle devam ediyor: “Hafıza Kaydı’nın içinde görüşler bakımından var olan çoğulluğu, tanıklar arasında da gözetmeye çalıştık. Bu yüzden, Çorum olaylarının yalnızca bir katlim ya da yalnızca bir direniş; tek başına Alevi-Sünni çatışması ya da sol-sağ gerilimi değil; aslında bunların hepsi birden olduğunu ortaya koyma gayretinde olduk.”

Grubun Gazeteci gönüllüsü Sibel’in selamlaması bittiğinde film için salonu dolduranları sayıyorum: Endişe, heyecan fakat çoklukla tedirgin bir merak içinde geçmişlerini hatırlamayı bekliyorlar ve yüzlerceler. Çoğunluk orta yaşı geçmiş başların ötesinden, birkaç tane de genç yüz seçiyorum. Aralarında, Sünni bir aileden geldiği için Alevi kız arkadaşıyla evlenmesi uygun bulunmayan ve çektiği aşk acısını film sonrası tüm salonla paylaşmayı bekleyen parkalı bir üniversite öğrencisi de var.

Filmin yönetmeni Bora, bir dahaki sefere daha çok genç seyirci görebilmeyi umduğunu söylerken; Engin, iyi bir şey yapmaya çalıştık, umarız olmuştur diyerek başını öne eğiyor. Ve gerçekten de oluyor. Salonda çok iyi bir şey oluyor:

Takvimin 4 Temmuz yaprağı, Çorum’da iç geçirişlerin sessizliğinde usulca yazılırken, bu yaprağı bir başka yaprakla birbirine bağlayacak kolay fark edilmeyen bağlantılar, yıllar önce dağılmış bir yıldızın oradan buradan parlayan simleri gibi göz kırpıyor. İçlerindeki yaşlı şarapneli ellerini kanatma pahasına tutanların hikayelerini ortaklaştıracak benzerlikler, Çorum’un leblebi tozlu havasında metalden ağırlığını kaybederek hafifliyor. Böylece, yaşananları tek seferlik istisna olaylar gibi anmak ya da “başkalarının hikayesi” diye görmezden gelmenin zorlaştığı yeni bir zamanın başı görünüyor: Çekim alanında belleklerimizi bir araya toplayan.

[*] Gökbilimci ve Astrobiyolog Edward Carl Sagan

[1] www.hafizakaydi.org

Solfasol Şubat 2016 sayısında yayımlanmıştır.

--

--