İki Çocuk Annesinin Ankara’sı
A. Özge Akar
İnternet marifetiyle okuduğum diken.com.tr’de Levent Gültekin, “kesilmeyi bekleyen koyunlar gibiyiz,” yazıyor. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Günlerdir, bir gün bile unutmadığım, Suruç aklıma tekrar tekrar geliyor. Nasıl da karşılıksız, nasıl da güzel niyetlerle yola çıkışları; sadece oyuncaklar ve iyi yürekler taşıyışları.
Telefon çalıyor, yoksa bir bomba daha mı diyorum, ödüm kopuyor, bir patlama daha olduysa, ya merak eden annem-babam arıyorsa. 13 Mart da işlendi kara Ankaramızın takvimine.
Geceleri uyumadan düşünüyorum hep, Sur’da ya da Suriye’de ya da dünyanın bir yerinde, açlar mı, üşüyorlar mı, aç nasıl uyuyorlar, bebekler mutlu mu, güvende mi?
Gazetelere bakıyorum. Benim gibi olmayanlar var. Çok içten bir haykırışa bile dil uzatanlar. Nasıl, nasıl bu kadar tahammülsüz, bu kadar vicdansız oluyorlar? Onlar da çocuk sahibi, onlar da insan.
Hiçbir şey yapamıyorum. Elim kolum bağlı. Bir çorba yapıp, adli tıp önüne gideyim diyorum. Bebeklerim var diye onu da yapmıyorum. Mültecilere verdiğim, bebeklerimin eşyaları ile kendimi avutuyorum. Yapabileceğim bir şey yok diyorum. Lise hayatım boyunca GOP- Kırkkonaklar otobüsü ile eve dönüşlerim aklıma geliyor. Kaç çocuk evine dönemedi, kaç çocuğun annesi-babası eve dönemedi, kaç rutin yarıda kaldı. Korkunç bir his.
Çocuklarıma bakıp gülümsüyorum. Kimin ne kaybettiğini daha iyi anlayıp daha çok üzülüyorum.
45 çocuğa tecavüz edildiği iddiasına rağmen, “buraya sahip çıkılsın” diyen bir yazarı okuyup daha da üzülüyorum.
Geleceğe bakıyorum. Eşim ile benimki çok önemli değil diyemiyorum. Çünkü, 15 ve 30 aylık inanılmaz derecede çok sevdiğimiz oğullarımızın varlığı bizim hayatımızı daha değerli kılıyor. Bir insan yavrusu ne kadar zor yetişiyor. Biz olmadan nasıl olurlar? Onlar olmadan biz olamayız. Tüm bir güç kavgası için ölenlere tekrar üzülüyorum. Çocuklarım için bir umutla bakmaya çalışıyorum, o kadar…
*GazeteSolfasol, Nisan 2016 sayısında yayımlanmıştır.