ODTÜ’de Grev

İşçiler Bir Arada Grev Yaptı

Gazete Solfasol
Gazete Solfasol
Published in
4 min readFeb 10, 2016

--

İsmail İnan (ODTÜ Psikoloji Bölümü)

ODTÜ’de Tez Koop-İş Sendikası üyesi işçiler bir zamandır devam eden toplu sözleşme sürecinde anlaşmaya varılamayınca Kamu İşletmeleri İşverenleri Sendikası’na (Kamu-İş) uyarı amaçlı bir günlük iş bıraktı. İşçiler 150 TL’lik zam ve iyileştirme talep etmelerine rağmen Kamu-İş’in sunduğu teklif 15 TL idi ve bu da günlük 50 kuruşluk bir zam anlamına geliyordu. Ancak iş bırakmanın ardından geçen bir haftada da hiçbir yol kat edilmeyince ODTÜ emekçileri grev kararı aldı. 11 günün ardından Tez Koop-İş üyesi işçiler, birçok kurumun, partinin ve ODTÜ içinden birçok kesimin de desteği ve dayanışmasıyla grevi kazanımla sonlandırdı. Tabii bu grev yalnızca ODTÜ’deki işçilerin başarılı bir deneyimi olarak kalmadı, işçi sınıfının bir kazanımı olarak not edildi.

1980 öncesi işçi sınıfının yükselen hareketi ve üniversitelerdeki talep eksenli örgütlülükler darbeyle birlikte yerini durağan bir döneme bırakmıştı. Onlarca idam, binlerce gözaltı ve tutuklamanın ardından kendini “apolitik” olarak konumlandıran büyük bir gençlik yığını ortaya çıktı ve işçi sınıfının hareketi neredeyse “sıfır”a düştü. Belki de birtakım aydın ve düşünürlerin dediği gibi tarih sahnesinde değiştirici ve dönüştürücü gücü olan sınıf işçi sınıfı değildi. Bu, neredeyse yüz yıl öncenin gerçeğiydi ve bu gerçek zamanla değişti. Zamanla işçi sınıfının sosyalizmle olan bağı azaldı, her ikisi ayrı uçlara doğru ilerledi.

2000’li yılların başına geldiğimizde işçi sınıfında irili ufaklı kıpırdanmalar vardı, fabrikalarda ekonomik talepli grevler örülüyordu. Biraz daha ses getiren grevlerden olan 2009’daki Halkalı Kâğıt Fabrikası’ndaki grev toplu iş sözleşmesi sürecinin tıkanması sonucu başlamıştı. Bu grevlerde işçi sınıfı bir yandan kendi içindeki dayanışmayı büyütüyor bir yandan da sendikaların açığa çıkan ikiyüzlülüğünü görüyorlardı. Tarih Ocak 2015’i gösterdiğinde işçi sınıfı için yeni bir sayfa açılıyordu: Tarihe “metal grevi” diye geçen metal iş kolunda çalışan binlerce işçinin grevi. 3 temel taleple yola çıktı: 1. Aldıkları maaşta iyileştirme 2. Fabrikadaki sendikanın (Türk-Metal) değişmesi 3. Greve çıkan kimsenin işten atılmaması. Devlet aygıtı hemen ve hızlı bir şekilde devreye girip metal grevinin önüne engeller koydu; grevi yasakladı. Birkaç ay sonra mayıs ayında yine metal iş kolundaki işçiler aynı taleplerle bu kez direniş dedi. İşçi sınıfı daha büyük bir dayanışma içindeydi artık. Bunu “Hiçbirimiz işimizden atılmayacağız” talebinden de anlayabiliyoruz. Grevin ve direnişin en güçlü geçtiği yerlerden olan Bursa’daki Reno fabrikasındaki olay aslında bu durumu gözler önüne seriyordu: Grevin ardından işlerine dönen işçilerden biri turnikeden içeriye girmek için kartını basar ancak turnike açılmaz. Buna karşı o vardiyada çalışan işçiler arkadaşlarının işten atıldığını düşünerek işi bırakır. Ancak daha sonra anlaşılır ki elektronik bir arızadan dolayı turnike açılmamıştır.

Metal Grevi bir yandan ülkede demokrasi adına ilerletici bir rol oynarken bir yandan da işçi sınıfının değiştirip dönüştürücü tek güç olduğunu tekrar kanıtlamıştır. Tabi yine ana ağırlığı işçilerin ekonomik talepleri oluşturuyordu ve işten atmalara çok da engel olamadılar. Birçok fabrikada yüzlerce işçi direnişten sonra işten çıkarıldı. Bu fabrikalar komitelerin gerçek manada işletilemediği, işçiler arasındaki örgütlü ve kararlı duruşun çok sıkı olmadığı yerlerdi genelde. Tüm bunlara karşın işçiler Türk-Metal Sendikası’na karşı neredeyse her fabrikada başarılı sonuçlar aldılar ve daha sonra da bu sendikanın fabrikaya geri dönmesine izin vermediler.

ODTÜ’de yaşanan Tez Koop-İş sendikası üyesi işçilerin grevinin de önemi buradan gelmekte. Darbe dönemi sonrasında üniversitelerdeki en büyük işçi grevlerinden birine tanık olduk. Bu, önümüzdeki dönemde diğer üniversitelere de örnek temsil edecektir. Bu grevin büyük olmasını sağlayan özelliklerden biri ODTÜ özelindeki işçilerin bir araya gelip dayanışmasından da kaynaklanmakta. Grevin 8. gününde ODTÜ’de çalışan taşeron işçilerin grev alanına gelip Tez Koop-İş işçileriyle birlikte ve dayanışma içinde durmaları ODTÜ’deki işçilerin birliği adına çok olumlu sonuçlar doğurabilecek nitelikte. O gün iki grubun “Birleşe Birleşe Kazanacağız” sloganlarıyla bir araya gelişi epey coşkulu ve geleceğe dair umut vericiydi. Aralarda dışarıdan dayanışma ziyaretleri gerçekleşmeye devam ederken grevin 10. gününde ODTÜ’nün faaliyette olan birçok topluluğu bir araya gelip yine “Birleşe Birleşe Kazanacağız” diyerek grev alanındaki işçileri ziyaret ettiler. Bu iki gelişme alınacak en önemli notlardandır. ODTÜ’de çalışan tüm işçilerin bir araya gelip tek ses olması ve aynı safta yer alıp birleşmeye dair olan istek ve kararlılıkları bir yanda, öğrencilerin grev için bir araya gelip yine aynı istek ve kararlılığı göstermeleri diğer yanda. Akademisyenlerin hem nitelik hem de nicelik olarak çok az katılım göstermeleri dışında neredeyse tüm ODTÜ bileşenleri bu grev etrafında bir araya gelip tek ses olmakta ısrar ettiler.

İşçi sınıfı birleştirici ve değiştirici tek güç olma özelliğini ODTÜ’de de göstermiştir. Her ne kadar ekonomik taleplerin ötesine geçen bir grev olmasa da, bu özelliği ODTÜ’nün daha demokratik bir yönetime ve işleyişe ulaşmasında ön açıcı olacaktır. Dışarıdan ODTÜ’de diğer üniversitelere göre daha demokratik bir yapının hüküm sürdüğü görünecek olsa da, bunun böyle olmadığını görüyoruz. Evrensel Gazetesi’ne röportaj veren ismini vermek istemeyen bir işçi “Ne olursa olsun burada sömürülüyoruz. Hele de taşeron kardeşlerimiz için durum daha da kötü. Hakkımızı alana kadar mücadele edeceğiz!” diyor. ODTÜ’de de işçiler ağır çalışma koşulları altında ve sosyal haklardan yoksun bir şekilde yaşıyorlar. Ki geçtiğimiz sene iki asistan keyfi uygulamalar sonucu işlerinden olma olasılığıyla karşı karşıya kaldıklarında #ODTÜBildiğinizGibiDeğil hashtag’i ile sosyal medyada ses çıkartılmıştı. “Demokrasi mücadelesi her yerde nasıl koşullarda sürüyorsa ODTÜ’de de aynı şartlarda sürmekte. Ne daha fazla olanak ne de daha fazla demokrasi vardır” diyordu bir yerde ODTÜ işçisi.

Tarih bize gösteriyor ki işçi sınıfı elindeki gücü harekete geçirdiği zaman tarihin akışını değiştirebilmiştir. Sömürü sistemi geçmişte olduğu gibi bugün de devam etmekte, kapitalizm işçinin emekçinin omzunda büyük bir yük olarak hala durmaktadır. Son yıllarda yaşanan grevler, direnişler; ODTÜ’de kazanımla sonuçlanan grev de şunu görmemizde yardımcı olmuştur: Bu yağma ve sömürü düzenini değiştirebilecek tek güç işçi sınıfıdır. Onun verdiği örgütlü mücadele sadece kendisi için değil tüm insanlık için verilmiş bir mücadeledir. İnsanlığın kurtuluşu işçi sınıfının elleri üzerinde yükselecektir. O yüzden bugün verilecek demokrasi mücadelesinin temeline işçi sınıfını koymalı, sınıfın siyasetinden vazgeçmemeliyiz.

--

--