BURUŞUK MEKTUPLAR

padme
gencoo.xyz
Published in
2 min readApr 16, 2019

Benden bir haber beklediğini söylemiştin. Bugün sana yollamamak üzere bir mektup yazdım. Boş kağıdın sayfalarını çirkin ama okunaklı yazımla doldurdum. Yazılan kelimeler ise benim için birçok anlam ifade ediyordu. Biliyorum, o mektubu okuma fırsatın olsaydı senin için de aynı anlamları ifade edecekti ama göndermeye cesaret edemedim. Buruşturup atmak daha makul geldi. Kalem kağıtla buluştuğunda dökülen hislerim ve düşüncelerim sadece benimle satırlar arasında kaldı.

Heyecanla bir mektup beklediğiniz oldu mu? Posta kutunuzda biriken ödenmeyi bekleyen faturaların arasında, almaya can attığınız bir zarfla karşılaştınız mı? İnanın bana, öyle bir mektup almak mutluluğun anahtarıdır. Bütün günün yorgunluğunu ve stresini unutursunuz. (Gelen eski sevgilinizin düğün davetiyesiyse işler biraz değişir tabii.) Evet 21. yüzyılda bunlar çok sık rastlanılan olaylar değil. Klişe bir cümleyle özetleyecek olursak sonuçta teknoloji çağındayız ve bir mesaj ulaştırmak saniyeler alır. Fakat bazen bir insana saniyeler içinde ulaşmak kolay olmuyor.

Bana öyle geliyor ki; özel bir insan için hazırladığımız mektuplar, her zaman gönderilmek için yazılmaz. Mahremiyetini yitirir korkusuyla ya yırtılıp çöp kutusuna atılır ya da kilitli kutularda çürümeye bırakılır. Mahremiyetimizi kanunlar bile korumuşken, mektuplarımızı özenle saklamak istememiz gayet normal. Ne yazık ki bunu başarmak o kadar kolay olmuyor.

Hani, hayallerini ve ailesini parmaklıkların dışında bırakmış bir mahkum vardır. Bir anlık özlem gidermek için kapının içinden dış dünyaya açılacak ışığı bekler. Heyecanla açtığı zarfın içindeki sözcükler yapmacık, bazen de eksik gelir. Her kelime özenle seçilmiş şekilde duygusuz, her cümle ise başkası tarafından okunabileceğinin farkında olacak kadar ciddidir. İki kişi arasında kalsın diye yazılmamış samimiyetsiz yazılar… Bazen, elinize hükmedemediğiniz için kağıda kaçmış gerçek düşünceleriniz de mevcuttur. O kadarcık gerçeklikten ne çıkar? Gerçekleri yazdıktan sonra bile durup düşünülür, bu başkasının da okuyacağı bir mektuba mahremiyetinizi aktarmak değil midir? Düşüncelerimize yön vermek kimin haddine? Yani oturup iki üç satır karalayacağız onda da başkası okur mu korkusu içimizi kemirir. Oturur, parmaklıklar arkasına gönderilecek bir mektupmuş gibi kağıdı doldururuz. Öylesine samimiyetsiz bir taslağı göndermek istemeyiz. Yine de biliriz ki gerçek düşüncelerimiz de herkesle paylaşılacak kadar alelade değildir. Büyük bir girdabın içinde kaybolacakken çareyi kağıtla kalem arasında ararız…

Hiç kimse bilmese de gönderilmemek üzere yazılmış kağıtlar her şeyi bilir. Sıkı sıkıya ağızlarını tutarlar. En yakın arkadaşınız gibi sessizce dinlerler bütün olanları, size anlama fırsatı sunarlar. Ve kalem anlatılması gereken her şeyi anlatıp durduğunda, o sayfayı sessizlikle kapatır. Hiç kimseyle paylaşmamışçasına, sessizce…

--

--