Notre Dame’ın Kamburu Ağırlaşıyor…

padme
gencoo.xyz
Published in
3 min readApr 27, 2019

Evrensel acılar vardır. Bireysel olarak kimseyi etkilemese bile insanlığın birlikte hissedebildiği acılardır bunlar. Tıpkı Notre Dame katedrali yanarken, çırpınışlarının haykırışını kalbimizde hissettiğimiz gibi…

Sanat mimarisiyle uğraşanlar ya da Victor Hugo’nun ilgisi dahilinde Notre Dame’ı araştıranlarımız vardır. Biz onu genellikle “Notre Dame’ın Kamburu” adlı büyüleyici eserle tanırız. Esmeralda’nın baştan çıkarıcı güzelliği karşısında, kutsal Notre Dame’da yapılacak dualar bile yetersiz kalır. Notre Dame’a daha yakından bakacak olursak, şehir adasının doğu kısmında kalır ve Seine Nehri’nin ortasına inşa edilmiştir. Bu görkemli katedralin inşasına Maurice de Sully’nin fikrinden sonra, 12. yüzyılda başlanmış. Katedralin tamamlanması neredeyse iki yüzyıl sürmüş. (1163–1334)

Katedralin bulunduğu arazide daha önceden de ibadet amaçlı kullanılan “Roma Tapınağı” yer almış. Tapınak zamanla Hristiyanlara ait bir alana evrilmiş. Katedralin yapımından sonra bölge tamamen “dini bölge” haline gelmiş.

Notre Dame’ın başlıca yapılış amaçları arasında; Katoliklere ev sahipliği yapmak, kutsal emanetleri korumak ve Bakire Meryem’e ibadet etmek yer alıyormuş. Katedral de adını Hz. Meryem’e duyulan saygıdan ve yapılan ibadetten almış. Notre Dame yani “Bizim Kadınımız”…

O dönemde Batı mimarisinde romanesk stilinin kalıplarından çıkılmış, gotik tarza geçiş yapılmıştı. Bu katedral Fransa’da en öncü ve önemli örneklerden biri olarak yer almıştı. Gotik tarz yeni bir yaklaşım demekti. Geometrinin ve ölçümlerin mükemmelliği esas alınarak, tanrının dünyayı yaratırken kullandığı ölçüye vurgu yapılmıştı. Bu stile göre kilise, tanrının evreni yarattığında kullandığı ölçüleri yansıtmalıydı. Altın oran ve mükemmeli yaratma algısı, burada insanı tanrıya daha da yaklaştırmıştı.

Halkın, efsaneleri sevdiğini biliriz. Yüce bir güç tarafından takdir görülerek gerçekleştiğine inanılan olaylar, her toplumda yer almıştır. Bu kural Notre Dame’ın da kaderini oluşturmuştu. Halkın dilinde süregelen efsanelerin yanı sıra dönemin birçok badiresini atlatmış olması da kutsallığını arttırmıştı.

İkinci Dünya Savaşı’na şahit olan yapımız, Fransız Devrimi’nde en sıkıntılı zamanlarını yaşamıştı. Devrimciler katedralin adını “Aklın Tapınağı” olarak değiştirmişti. Hatta burayı şarap mahzeni olarak da kullanmışlardı. Birçok tarihi eser yağmalanmış, heykeller kırılmış, çan kulesi ise yok edilmişti. 1804 yılında Napolyon kendi imparatorluğunu burada ilan etmiş ve burayı tekrar ibadete açmıştı.

Olaylar bununla da sınırlı kalmamıştı. 19. yüzyılın başlarında, Notre Dame’ın yıkılması kararı alınmıştı. Ancak Victor Hugo, “Notre Dame’ın Kamburu” adlı romanını yazarak, romanla yapıyı bütünleştirdi. Bahsedilen bu kambur, sırtında taşıdığı çuval gibi ağır bir yükün kalıntısı olmaktan çıkmış, onu düşüşten kurtaran kanat görevi görmüştü. Romanla bağdaştırılan bina, halkı etkilemiş ve halkın desteğini alarak binanın yıkılması önlenmişti.

Katedral Fransa tarihinin en canlı örneğidir. Fransız halkının gururu ve bilinciyle bağlantılıdır. Fransa’daki en büyük ve en güzel katedral olmamasına rağmen, en sembolik katedraldir. Çünkü tarihin her dönemine, savaşa, siyasi ve kültürel değişime direnmiştir.

Maalesef 21. yüzyılda da uğursuzluklar bu efsanenin peşini bırakmadı. 15 Nisan’da katedralin içinde başlayan yangın, binayı adeta yuttu. Bunca yaşanmışlıkları içinde barındıran katedral yine bir cefayla karşı karşıya kaldı. Bu acı, salt Fransız halkının duaları arasında kalmadı. İnsanlığı içinde barındıran herkesi sarstı. Üzüntüleri sırtlanma görevi herkese düştü.

Katedralin çoğunun güvende olması ve kimsenin ölmemesi bir nebze tesellimiz olsa da ümit ediyorum ki bu tür bir olay; tüm tarihimizin, binaların, belgelerin ve diğerlerinin korunmasının önemine daha fazla dikkat çeker. Unutmayalım ki dünya için önemli olan, haklı gerçeklik korunmalıdır.

Notre Dame’ın bu günleri de güçlü bir şekilde atlatmasını diliyoruz.

--

--