CTRL+ALT+DEL

Bora Yılmaz
Girişimciye Tüyo
Published in
6 min readMay 30, 2020

Çok sevdiğim bir öğüt var. “20 ile 30 yaş arası kafanı, 30 ile 40 yaş arası cebini, 40 ile 50 yaş arası ruhunu doldur” diye.

Ülkemde kafanı tam anlamıyla doldurma ya da sonrasında cebini doldurma işi çok daha uzun zamana yayılsa da, yabancıların “learn, earn, return” döngüsünün bir versiyonu aslında.

O yüzden 20’li yaşlarımdan beri öğrenebildiğim her şeyi öğrenmeye çalıştım, bu da bana pek çok kapı açtı. Her kapıdan heyecanla geçtim, arkasında hayal bile etmediğim fırsatlar vardı. Bazıları bilgimi-donanımımı katladı, bazıları ekonomik olarak iyi geldi, kimi bilmediğim bir alana girişimi sağladı, kimi ise o kadar zorladı ki sonuçta beni daha güçlü biri yaptı.

Bunu yıllar önce bir seminerde anlattığımda sevgili Erhan Erkut hocam (sanırım yaşının da etkisiyle) “peki 50’den sonra ne yapacağız” diye sorduğunda bir çırpıda “CTRL+ALT+DEL. Yani yeniden başlayacağız, ama bu sefer yarı zamanda. 5 yılda kafayı doldurup, 5 yılda ondan para kazanıp, 5 yılda keyfini çıkaracağız” demiştim. O zaman çok da üzerine düşünerek söylediğim bir şey olmayan bu cümleler, sanırım son zamanda en çok düşündüğüm şeyler: Yeniden başlamak. Yeniden.

25 yıldır tanıdığım bir dostum aradı geçen gün. O da benim gibi makina mühendisi. Bir yaş var aramızda. Ben büyüğüm, ama o benim iki katım. İyi bir mühendistir. Benim yaptığımı yapmamış yani alan değiştirmemiş biri, hep makina mühendisliği yapmış. O yüzden benden sanırım bir on kat daha iyi bir makina mühendisi olabilir. Türkiye’nin önemli şirketlerinde hizmet vermiş, orta kademe yöneticilik yapmış biri.

Daralmıştı telefonda. “Farenin koş baba koşu gibi koşup duruyorum, ama sanırım bir yere gitmiyorum” dedi. Diğer bir deyişle kafasını bunca yıl doldurmuş olmasına rağmen cebi yeteri kadar dolmamış, ruhunu değil doldurmak sağlıklı olarak tutmakta dahi zorlanıyordu.

“Ne yapmalı sence dedi?”

Aynı cevabı verdim: CTRL+ALT+DEL!

1994 yılında İTÜ Makina’ya girdiğimde ne nereye girdiğimin ne de hangi mesleği yapacağımın farkındaydım. O zamanlar makina ya da inşaat mühendisliği revaçtaydı. İTÜ, ODTÜ ya da Boğaziçi oldu mu, gerisi kolaydı. Zaten bugünden farklı olarak kör tercihle giriyorduk (önce tahmin yapıp sonra puanımıza bakıyorduk, puan nereye tutarsa oraya giriyorduk.) Makinayı tuttu benimki de. O yüzden girdim. Ama ne kadar üretmeyi sevsem de bana göre değildi. Sanırım yeteri kadar ‘dinamik değildi’. Dijital yeni yeni başlarken ilk fırsatta geçtim. Alanı değiştirdikten sonra da proje yöneticiliğinden ürün yöneticiliğine, pazarlama müdürlüğünden girişimciliğe pek çok tarafında çalıştım. Bir teknoloji fonunda yatırımcı olma fırsatı çıktığında da bu kadar geniş bir yelpazede çalışmış olmaya güvendim, haksız da çıkmadım. Ama o zaman da yatırımcılığı ve finansı öğrenmeye devam ettim. Hayatta açılan her kapıdan geçtim dedim ya, her kapının ardında bu yeni donanımı kullanma imkanı buldum. Şanslıydım belki ama belki de bu şekilde gelişerek kendime yeni şanslar yarattım.

Kısacası, ben çok daha yolun başındayken bir şeylere “yeniden başlayabilme fırsatını” iyi kullandım. Bana iyi geldi. Bugün olduğum kişi olmaktan mutluyum.

“Nasıl? Ne yapayım bu saatten sonra?” diye sordu haklı olarak. Mesleği belli, tecrübesi belli. Soru haklı, ama kaygı yanlış.

Pek çoğumuz bundan yıllar önce almış olduğumuz lisans eğitimimize takılıp kalmış durumdayız. O eğitimlerinden tasarımının da on yıllarca öncesinde yapıldığını düşününce, 35'in üstü yaştakiler olarak bugünün dünyasının gereğini karşılamayan mesleklere sahibiz. Ve bu daha da erken yaşlara doğru kayıyor. Evet, mesleğinde de kendini geliştirebilirsin, dönüştürebilirsin, zamanı da yakalayabilirsin. Ama bunu (çeşitli sebeplerle) yap(a)madığında eskimiş biri olacaksın. Dünyada zamansız iş var mı bilmiyorum. Kendini yenileyerek uzunca yıllar var olacak meslekler var elbette. Ama meslek yeni kalsa da biz eskiyoruz. Eskinin doğruları değişiyor. Öğrendiklerimiz tedavülden kalkıyor. Sistemler, cihazlar, araçlar, müşteriler. Hepsi değişiyor. Ya meslek eskiyor, ya biz. Sonuçta antika değilseniz eskinin ne kadar ettiğini sanırım söylemeye gerek yok.

Mesleki deformasyondan dolayı “girişimci” ol dedim. Mevcut tecrüben ve donanımınla çok değerli işler çıkarabilirsin. “İstemiyorum” dedi.

Pek çok girişimci ile çalışıyorum işim gereği. Şu netlikte ne iste(me)diğini bilen o kadar az ki! Girişimcilik seçilebilecek en zorlu yollardan biri ve herkese uyması mümkün değil. Size belki saçma gelmiştir cevabı ama benim için yol gösterici!

“Ben bir işte çalışmaya devam edeceğim sanırım” dedi “ve sanırım önümüzdeki 20 yıl daha bu böyle devam edecek”.

Emeklilik yaşının 60 olduğu, ama 60’ta bile genç olduğumuzu düşündüğümüz zamanlardayız. Çok yüksek ihtimalle ben de onun gibi önümüzdeki 20 yıl daha çalışmaya devam edeceğim. Bu 20 yılında geçmiş 20 yıldan çok farklı olacağını bildiğimize göre yapmamız gereken basit: Yep yeni silahlarla bu savaşa girmek! O yüzden ona önerim “o zaman yeni bir şey öğren, yeni tip bir iş gücü ol!” oldu, “kod yazabilirsin mesela” dedim.

“İhtiyaç her gün artıyor ve senin kazandığın paradan fazlasını kazanıyorlar. Gelecek tamamen dijital olacak. Sen de makina mühendisliği formasyonunu, üretim tecrübenle birleştirip üzerine kod katmanı ekleyebilirsen, kim bilir ne fırsatlar çıkar karşına.”

Başta yatmasa da aklına, bugün bir mesleği öğrenme konusunda üniversite denen şeyin neredeyse gereksiz olduğunu, artık online olarak pek çok kaynağın parmaklarının ucunda olduğunu, isterse üniversite seviyesi eğitimi yine tamamen online olarak dünyanın öbür ucundan alabileceğini, forumlarda benzer çok fazla kişiyle tanışabileceğini, sorularına cevap alabileceğini, Upwork gibi bir yerden de ufak da olsa iş almaya başlayabileceğini anlattıktan sonra mantıklı geldi!

Ama hala kafası karışmış olduğu halde kapattık telefonu.

Ertesi gün bir mesaj aldım: “Peki hangi dil?”

Pek çok yazılımcı dostum var ve buna her birinin birbirinden farklı ama hepsinin de temeli sağlam güçlü cevapları var! Seçenek çok fazla! Ben az biraz PHP ve Javascript biliyorum. Devamına işim gereği ihtiyaç duymadım, ama bu ikisini bir parça bilmek bile bana çok yardımcı oldu. En yaygın olanların da bunlar olduğunu düşünmek mantıklı olurdu ama geleceğin veri tabanlı dünyasını da düşünerek, Python’a başlamasını önerdim. Şu anda dünyada en çok aranan yetkinliklerden biri ve en yüksek ortalama maaş verilen yazılım dillerinden biri olduğunu da düşünerek fena bir tavsiye olmadığını düşünüyorum. (Belki bu yazının altına siz de kendi önerinizi yazarsınız. Şurada da güzel bir yazı var, resimler oradan. )

Gelişen yazılım dünyasında, sürekli ortaya çıkan yeni yazılım dillerini, yeni frameworkleri, işin önünü, arkasını, networkünü, webini mobilini vs. düşününce aslında işi hiç de kolay değil. Aramızda kalsın daha kafası çokça karışacak. (Ama siz ona söylemezseniz, ben de söylemem-kendi keşfetsin.)

Onun yeni macerası nereye evrilecek bilmiyorum.

Ama en azından zincirlerle bağlı olmadığını hissetmenin, istediğini yapabilecek kadar özgür olduğunu bilmenin, aslında bir şeyleri yapmanın çok da zor olduğunu farketmenin, içinde çok farklı potansiyelleri barındırdığına inanmanın ona iyi geleceğine eminim.

İki gün sonra Udemy’den eğitimlere başladığını, Github hesabını açtığını ve ilk “Hello World!” kodunu yazdığını öğrenmek bana çok iyi geldi bile!

Bazen olur. Hayat mavi ekran çıkartır. Takılmayın.

Basın CTRL+ALT+DEL’e geçin. Yeniden “başlatın”.

“Ama açık program vardı, kaydetmediklerim vardı” gibi bahaneler hep olur.

Onları da siz yapmıştınız, yeniden yaparsınız!

--

--