SALINA SALINA DEĞİL YALINA YANILA …

Evren Guner
GOOINN

--

Eğer okuma şansınız olduysa ilk yazımda “Yalın Girişim” yaklaşımı ile aydınlanma zamanımızın geldiğini, her ne kadar kaçmış gibi gözükse de, farklı yönetim araçları ile hızlanarak bir kaç istasyon sonra treni yakalayıp, değer zincirine hala kaynak yapabilme şansına sahip olabileceğimiz heyecanımı aktarmaya çalışmıştım. Bu yazımda ise vizyonumuzdan sapmadan ve “Yalın Girişim” yaklaşımında metotsal detay ve örnek uygulamalarla bundan sonra ilerlemeden önce, sizleri biraz daha gelinen yolun tarihsel kırıntılarına götürerek, girişimcilik felsefesinin kritik önemini ve “yalın”lık merkezinde emeklerimizi ve kaynaklarımızı çok daha az heba ederek mutlu sonlara yelken açalabileceğimizi tekrar vurgulamak istiyorum.

20. yüzyılın başlarında, ülkemiz devrim ve dönüşümle sonuçlanacak zorlu ve acı geçecek yılların arifesindeyken, sanayi devriminde bilimsel farkındalık ile vites yükselten Batı, ortaya çıkan yeni düzen ve ihtiyaçlar doğrultusunda süreç yönetimine kafa yormaya çoktan başlamıştı. Frederic Winslow Taylor 1911 yılında, bilimsel yönetim felsefesini ilk olarak tanımlayıp öncü olarak yola koyulmuştu bile (The Principles of Scientific Management). Aynı anda ise atalarımız, dedelerimiz sıfır üretken bir toplumun içerisinde varoluş mücadelesi verirken, Taylor nerdeyse adam/saat mantığında her bir çalışanın verimliliğinin geliştirilmesinden tutun beklenmeyen iyi ve kötü durumlara karşı yönetim yaklaşımlarına, iş tanımlarının görevler bazında standardize edilmesi detayına bile odaklanarak beyaz yaka camiasına şimdiki ekmek kapılarını açıyordu bir nevi. Amacı, boşa giden her şeyin, alınan kötü kararlar ve verimsiz olarak yönetilen süreçlerden dolayı olduğunu ve bilimin ışığında yeni yaklaşımlar ile bunun önüne geçilebileceğini ifade etmekti. “Geçmişte insan öncelikliydi, gelecekte sistem olmalı” argümanını savunurken boşa giden onlarca emeğin, israfın acısını içselleştiriyordu aslında.

20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, üretimde mükemmellik ütopyaları sorgulanıyordu artık. 1943 yılında Toyota’da üretim süpervizörü olarak çalışmaya başlayan üstat Taiichi Ohno git gide kaotik ve karmaşık hale bürünmeye çalışan dünyanın yıllar sonra dört kolla sarılacağı “Toyota Üretim Sistemi” nin temellerini atmaya başlamış, “ Yedi İsraf” modeli etrafında boşa giden zamanlar ve harcanan kaynakları minimize etmeye çalışıyordu Taylor gibi. Yalın (Lean) kelimesi de ilk defa “Yalın Üretim” akımında verimlilikten ödün vermeden israfı minimize edecek metotlar olarak çakraları açmıştı. Bu yöntem ile “Değer” yaratan tüm adımlar belirgin hale getirilirken, geri kalan herşey azaltılıp, elimine ediliyordu. Aslında olan bir nevi Taylor’ın verimlilik nosyonunda, çalışan yaratıcılığının ve gizlenmiş girişimciliğininin yeniden keşfedilerek yönlendirilmesiydi. Her ne kadar sistem kursanızda, yaratıcı kişi hala doğanın merkezindeydi, kaçınılmaz gerçek açıktı.

21. yüzyıla geldiğimizde ise durum daha bir sarpa sarmış ve karmaşık vaziyette. Bir yanda bilgi teknolojisi ile “ihtiyaç” ve “değer” tanımları ve talepleri çok değişken. Klasik teorilerle tahmin edilebilir olduğu düşünülen her şey belirsiz olurken, inovasyon ile bilinmeyenin keşfedilme tutkusu etrafımızı sarmaşık gibi sarıyor. “Girişimcilik” farklı formatta yeniden doğarak, arkasında muazzam bir teknoloji gücüyle Silikon vadisi liderliğinde hayatları yeniden şekillendirmeye başladı. Hedefler çok net: gereksiz her şeyi ortadan kaldırmak ve sürdürebilir, keyifli bir hayat yaratmak.

Öte yandan bizim gibi ağır viteste aheste seyreden ülkeler hala asıl katma değere odaklanmak yerine, “Yalın Üretim” felsefesine dört kolla sarılarak operasyonel verimlilik peşinde koşuyor . Ülkemize gelen Japon danışman sayısı, Japon turistlerden daha fazla. Aslında bir bakıma iyi en azından daha az boşa gidecek her şey, geç bile kalındı. Fakat, antikleştiği düşünülen bakış açılarıyla sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz gibi yine. Kuvvetle muhtemel, kültürel kodumuzla yoğurulan eski jenerasyon emekçi ve yöneticilerimizi Japonlaştırmak kolay olmayacak. Kısa dönem hedefler için, fonksiyonel verimliliğe odaklanıp inovasyonun yarattığı değer trenini kaçıracağız sanki.

İşte tam bu yüzden “Yalın Girişim” yaklaşımı, tasarım düşüncesi, yeni iş modelleri ve müşteri geliştirme metotlarını çok iyi anlamamız ve uygulamamız gerektiğine yürekten inanıyorum. Kısa dönemli hedefler ve verimlilikleri geride bırakıp, sürdürebilir ürün ve servisler üretmek için girişimci yeteneğine ve aklına, yaratıcılığına, esnekliğine sığınmalıyız. Bir yandan mevcut ekosistemimizi ve yönetim modellerimizi bu yönde güncellerken, diğer yandan hızlıca yeni jenerasyonlarımıza yanılmaktan korkmadan sahiplenmeyi aşılamalıyız, doğrulanmış öğrenme sorumluluğunda.

Girişimci doğulmaz ama, çok kral girişimci olunur istenirse. O yüzden artık salınma değil yanılarak yalına yürüme zamanıdır ….

Bir semazen gibi döngülerde kaybolma zamanıdır….

--

--

Evren Guner
GOOINN
Writer for

Curious Intrapreneur.. Big aficionado of entrepreneurial way of management..