Sendikalar İşçi Düşmanıdır

Can Kilercioğlu
HürKirpi
Published in
3 min readMay 1, 2022

İşçi Bayramı dolayısıyla işçilerin durumunun, onları açgözlü işletmelerden “koruyan” güçlü sendikalar ve hükümet düzenlemeleri sayesinde daha iyi hale geldiğine dair yanlış, fakat bir o kadar geniş çaplı sloganları duymuş olacağız. Daha da kötüsü, işçi yanlısı(!) sloganlar, hemen hemen halkın tamamında karşılık bulmakla kalmayıp, hukuken de işçilerin çalışma koşullarını ve ücretlerini belirleyecek regülasyonlara yol açıyor. Sendikaların ve regülasyonların, işçilerin koşullarını iyileştirebileceği yönündeki varsayımın hatası, ekonomiyi “0 toplamlı bir oyun” olarak görmektir. Yani bir işçinin durumunun iyileştirilmesinin tek yolunun, işverenin durumu kötüleştirilmesi olduğuna inanmaktır.

Serbest bir piyasada işçilerin ücreti, onların iskonto edilmiş marjinal verimliliklerine göre belirlenir. Açıktır ki bir işçinin değeri onun sağladığı üretim artışı kadar değerlidir. O halde işçilerin gelirleri ancak onların üretkenliğiyle orantılı bir artış sayesinde sürdürülebilir bir şekilde yükselebilir. Eğer işverenler, işçilerin maaş artışına karşılık bir çıktı elde edemiyorsa, ya zarar ederler ya da işçi çalıştırmaktan vazgeçerler.

Ücretleri yükseltmenin tek yolu, tartışmasız bir şekilde verimliliğin artırılmasıdır. Bunun herhangi bir alternatifi ise yoktur. Bu sebeple, devletin ve işçi sendikalarının herhangi bir regülasyonla verimliliği artırması imkansızdır. Diğer bir deyişle, büyük oranda sendikaların lobi faaliyeti sonucu meclisin çıkardığı yazılı kağıt parçalarının polis zoruyla uygulatılması ki biz buna yasaların uygulatılması da diyebiliriz, verimlilikle bağlantılı değildir. Eğer bu mümkün olsaydı, sonsuz sayıda kanun çıkartarak işçi ücretleri sonsuz bir şekilde artırılabilir olurdu! Bunun aksine ‘’…maaşları artırmanın en iyi yolu, işgücünün marjinal verimliliğini artırmaktır. Bu, birçok şekilde gerçekleşebilir: Sermaye birikiminin ve işçilerin kullandıkları makine sayısının artırılması, icatlarda bulunulması ve yeniliklerin getirilmesi, işverenler adına daha verimli bir yönetim şekli… gibi faktörler bunlardan bazılarıdır. …Reel ücret devlet hükmüyle değil, üretim sonucu ortaya çıkmaktadır.’’(Hazlitt, 2016, s.151)

Sendikaların bazı işçilerin ücretlerini yükselttiği doğrudur. Fakat bu basit bir görünen-görünmeyen safsatasıdır. Sendikalar en aşağı seviyede olan işçilerin zararına olacak şekilde, en iyi durumda olan işçilere yardım ederler. Kaldı ki bu durumu yardım olarak adlandırmak gereksizdir çünkü sendikaların yaptığı şey, kötü durumdaki işçilere ayrılan kaynakları iyi durumdaki işçilere aktarmaktır. Sendikalar, işçileri daha verimli hale getiremediği için ancak ve ancak mevcut işçi sayısını azaltarak bazı işçilerin ücretlerini yükseltebilirler. Diğer bir deyişle emeğin fiyatını onu daha verimli hale getirerek değil, emek arzını kısarak yükseltirler. Bunun en büyük örneğiyse asgari ücrettir. Asgari ücret, işçilere belli bir fiyatın altına ödeme yapılamayacağı anlamına gelir. Eğer bir işçinin piyasaya fiyatı, asgari ücretten düşükse, o halde bu sözleşmenin devlet tarafından yasal sayılmayacağından, işçi ve işverenin gönüllü olarak bir sözleşme akdedememesi işsizlik yaratır. Bu sebeple asgari ücret, bir işçinin yaşaması için gerekli minimum maaş değil fakat bir çalışma yasağıdır. “Bir asgari ücret kanunu, DMVP’si (iskonto edilmiş marjinal ürün değeri) yasal tabanın altında olan kişilerin çalışmasının engellenmesi anlamına gelir. …Bu şekilde mecburi işsizlik marjinal işçilerin rekabetini ortadan kaldırır ve geriye kalan diğer işçilerin ücret oranlarını yükseltir.” (Rothbard, 2009, s.947). İşsizliğin artmasıyla sermaye malı başına düşen işçi sayısı azılır ve buna bağlı olarak sermaye mallarının verimliliği düşer. Bu bakımdan asgari ücret, en kötü durumdaki işçilerin çalışmasının yasal olarak önüne geçen ve devletin herkese eşit davranma yükümlülüğünü ihlal eden bir uygulamadır.

Sendikaların kutuplaştırıcı söylemlerinin aksine, işçi ve işveren üretim sürecinde beraber bulunduklarından birbirlerinin düşmanları değildirler ve birinin kazanması için diğerinin kaybetmesi gerekmez. Eğer işçilerin durumu iyileştirilmek isteniyorsa, o halde işverenlerin ve sermayenin devlet regülasyonlarına ve sendikaların lobiciliğine karşı korunması gerekir. Çünkü bir işçinin alabileceği gerçek koruma birden fazla olası işverenin varlığıdır. “İlerleyen bir sermaye yapısı emeğin marjinal verimliliğini artırır çünkü emek arzı sermaye mallarının arzından daha az artmıştır. Bununla birlikte, emeğin marjinal verimliliğindeki bu artış sarf edilen emek enerjisindeki özel bir iyileşmeden kaynaklanmış değildir. Onun nedeni artan sermaye malları arzıdır. O halde, büyüyen bir ekonomide artan ücret oranlarının sebebi esas olarak bizzat çalışanlar değil, fakat sermaye mallarına yatırım yapmış olan kapitalist-girişimcilerdir.” (Rothbard, 2009, s.494).

Sonuç olarak, 1 Mayıs’ta işçiler “lehine” kullanılan hamasi söylemlerin gerçekçiliği yoktur. İşçi-işveren arasında çatışma olduğu söylemi, gelirini dürüst yollarla elde eden işçi ve işverenleri zarara uğratmakta ve onların pahasına bazı çıkar gruplarına fayda sağlamaktadır. Sendikalar üretimdeki verimliliğe bir katkı sunamadıklarından ücret artışlarını sağlayamazlar. Bunun aksine işçi ve işveren lehine çokça kutuplaştırıcı söylemlerde bulunurlar ve bu gerginlikten kendilerine politik çıkar kovalarlar.

Kaynakça

Rothbard, M. (2009). İnsan İktisat ve Devlet. Ankara: Liberte

Hazlitt, H.(2016). Tek Derste İktisat. Ankara: Say Yayınları

--

--

Can Kilercioğlu
HürKirpi

Make Taxation Theft Again Twitter: @cannkilercioglu