Kalıplara ve “Harflere” İndirgenemeyenler

habitatdernegi
habitatdernegi
Published in
4 min readFeb 15, 2021

Öncelikle şunu tespit etmekte yarar var: Kuşakların harflerle tanımlanma çabası, “akademik” bir kolaycılığı ifade ediyor. Dünyanın içerisinden geçtiği siyasi ve sosyoekonomik dönemlerin yalnızca etkileneni olarak görülmeye çalışılan gençler ilk defa kalıplara sığmıyor, sorun da burada başlıyor. Bir diğer önemli konu ise piyasanın ve siyasetin kategorize etme ve homojenleştirme çabasının “Z” kuşağının bireyleri tarafından alışıla gelmiş şekilde satın alınmıyor oluşu.

Türkiye’de toplumu anlamaya çalışma çabası içerisinde sıklıkla başvurulan Şerif Mardin’in “Merkez-Çevre” teorisi veya nümerik toplum mühendisliği yaklaşımları ile ele alınamayan bir toplam ile karşı karşıyayız.

Dijitalleşmenin ve küreselleşmenin tam ortasına doğan bu toplamın beğenileri, hayat görüşleri, toplumsal olaylara bakışları ve kendilerini var ediş biçimleri ilk defa “merkezde” ya da “çevrede” oluşlarına göre veya ailelerinin bakış açılarına göre şekillenmiyor.

Siyasilerin oylarına ve şirketlerin tüketim alışkanlarını şekillendirmeye talip olduğu bu kuşak gerçekte ne istiyor? Kendisinden önceki kuşaklara nasıl bakıyor ve geleceği nasıl görüyor?

Bu yazı, toptancı bir bakıştan uzak ve belirli kalıplara sokma çabası içerisine girmeden bir kuşağı anlamaya çalışma çabasından ileri gelmektedir.

“Kendilerinden Önceki Nesillere Karşı Haklı Bir Öfke Duyuyorlar”

Alabildiğine küreselleşmiş ve dijitalleşmiş bir dünyanın içerisinde olsalar bile mevcut fiziki ve düşünsel sınırların kendilerini baskıladığını düşünen bu toplam, iklim değişikliği, artan gelir eşitsizliği ve daha birçok sorun için kendisinden önceki nesilleri suçluyor. Özellikle, karar alma süreçleri içerisinde henüz yer alamayan ve bu nedenle de düşünsel olarak temsil edilemediği kanısı taşıyan ve toplum içerisinde çoğunlukta olmayışlarının doğurduğu var olma mücadelesi içerisinde aldıkları yenilgileri kendilerinden önceki nesillere atfediyorlar. Bu durum doğal akış içerisinde öfkeyi doğruyor.

Bu tezi somutlaştırmak için anlaşılmayı bekleyen bu kuşağın ilk defa siyasetin radarına girdiğini “Brexit” sürecine bakmakta yarar var. 2016 yılında, İngiltere’nin AB içerisinde para politikasını belirlemede yeteri kadar özgür olmadığı iddiasındaki sağ siyasiler, 2010 yılında Arap Baharı’nın sonucu olarak gelişen mülteci krizi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan yabancı karşıtlığı bahane ederek, AB entegrasyonunu tam olarak tamamlayamayan ada ülkesini 1973’den sonra yeniden referanduma götürdü. %77 gibi düşük sayılabilecek bir katılım oranı ile gerçekleşen referandum sonunda, %52’lik bir oranla sandıktan birlikte çıkılması yönünde bir karar çıktı. Yaş aralığı 45–54 olan seçmenlerin %56'sı AB’de kalmaktan, %44'ü de ayrılmaktan yana oy kullandığı ve 65 yaş ve üstü seçmenlerin ise %60'ı Brexit’e, %40'ı da ‘AB’de kalmaya’ oy verdiği referandumun en akılda kalan olayı ise gençlerin kendi geleceklerine kendilerinden önceki nesillerin karar vermesine isyan edişiydi.

Protestolarını ilk olarak sosyal medyada göstermeye başlayan genç seçmenler ve henüz seçme hakkı kazanmayan yaşları 15 ila 17 arasında değişen gençler, Twitter’da #bizimadımızadeğil (#notinourname), #benimoyumdeğil (#notmyvote), #bizneyaptık (#whathavewedone) hashtagleri ile referandum sonunda ortaya çıkan sonuca itirazlarını dile getiriyordu.

Yine sosyal medya üzerinden organize olan genç kitleler, Brexit’i protesto için parlamento binasında toplandığında ise ellerindeki pankartlarda da şu sloganlar öne çıkıyordu:

“Benim oyum nerede?”, “Bizim geleceğimiz, bizim tercihimiz”, “Ben İngiliz’im, ben Avrupalı’yım”, “Lütfen Bayım, benim de sesim olabilir mi acaba?”, “Ben ayrılmıyorum”, “Gelecek biziz!”, “Sınırlara Hayır, Boris’e Hayır.”

“Apolitikler mi? Yoksa Alışılmışın Dışındalar mı?”

Politize olmayı; siyasi parti üyeliği, siyasi çalışma veya aktüel siyaset içerisinde yer almak olarak okunması, bu kuşağın siyaset ile olan ilişkisini anlamayı imkansız kıldığının altını çizmek gerekiyor. İdeolojik kalıplar ve doğrular üzerinden politize olmayan, karizmatik lider etrafında şekillenen politik duruşlara pek de yüz vermeyen bu toplamın kendi doğruları ve yöntemleri olduğunu iyi algılamak gerekiyor. Dijitalleşmenin getirilerinin, nimetlerinin ve etkisinin en iyi şekilde farkında olan bu toplam, sosyal medya üzerinde örgütleniyor ve mesafe tanımaksızın benzer fikirleri ve görüşleri olan akranları ile iletişime geçebiliyor. Aktüel siyasetin mevcut hızının ve etki alanın çok ötesinde kalan bu toplama alışıla gelmiş siyasi söylemler ile ulaşılması ve mevcut söylemler üzerinden mobilize edilebilmeleri pek de mümkün gözükmüyor.

“Kendi Doğruları ve Talepleri Konusunda Cüretkâr ve Kararlılar”

OECD rakamlarına göre, OECD ülkeleri arasında NEET (Eğitimde, İstihdamda veya Eğitimde Değil) endeksine göre ne eğitimde ne de istihdamda olanların oranının yüzde 26 olduğu Türkiye’deki Z kuşağı, gelişmiş ülkelerdeki akranları ile kıyaslandığında daha çetin bir varoluş mücadelesi içerisinde yer aldığının altını çizmek gerekiyor.

#emeğimizoyuncağınız

Koronavirüs’e karşı tedbirlerin nispeten sonuç vermesi ile alınan önlemlerde gevşemeye gidildiği bir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gençlerle bir sosyal medya platformu üzerinden gerçekleştirdiği yayın sırasında YKS tarihinin 1 ay kadar erkene çekildiği açıklaması, Z kuşağının büyük tepkisini çekmişti. Sosyal medyadan #emeğimizoyuncağınız, #sizeoymoyyok vb. başlıklarla tepkilerini dile getiren gençler, iç turizm faaliyetlerinin canlanması adına sınav tarihinin erkene alındığını öne sürerek, bu karardan geri dönülmesi gerektiğini dile getirdiler. Tüm bu protestolar arasında gençlerin, iktidar bloğu dışında kalan siyasi partiler ve oluşumların desteklerini almalarına rağmen, herhangi bir siyasi partinin ya da hareketin içerisine angaje olmadıklarının altını çizmek gerekiyor.

“Kendilerinden Büyük Bir Şeyin Parçası Olmaktan Ziyade, Kendilerini Gerçekleştirmek İstiyorlar”

İşsizlik, korumacı ve içe dönük politikaların ve yasakçı bakış açısının hayatlarını derinden etkilediğini düşünen Z Kuşağı’nın anlaşılmak ve birey olarak kendisini var etmek istediğinin farkına varmak gerekiyor. Sadece potansiyel bir oy kaynağı ya da geleceğin tüketicileri olarak görülmek istemeyen bu toplam, yaratabileceği değişimin ve dönüşümün her ne kadar farkında olsa da geleceğe umutla bakamıyor. Bunun altında yatan temel sorun ise ne siyasilerin ne de kurumların, taleplerine karşılık veremiyor ve onları bekleyen sorunlara çözüm üretemiyor oluşundan kaynaklanıyor.

Z Kuşağının başta dijitalleşmenin kendilerine sağladığı güçten faydalanarak, bir değişim yaratması bekleniyorsa, bu ancak ve ancak kendilerine sağlanacak alanı olabildiğince genişleterek ve onlara kendilerini var etme şansı tanıyarak mümkün kılınabilir.

Nazım Hikmet’in “Dünyayı verelim çocuklara” şiirinde dediği gibi, “Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne…” Ama o bir güne bakarak, ne kahraman ilan edelim ne de hain. Başarırlarsa hiç kuşku yok ki dünya ve insanlık kazanacak, başaramazlarsa da geçmiş nesillerin hatalarının kurbanları olacaklar. Bu zor görevde bize onlara destek olmak düşüyor ya da en azından köstek olmamak.

Rüzgar Doğaç Nacak

--

--

habitatdernegi
habitatdernegi

Dijitalleşen dünyayla uyumlu, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen güçlü ortaklıklar temelinde, kapasite geliştirici sosyal etki odaklı bir STK’dır.