ABD’DE SAĞ SİYASETİN
GELECEĞİ: DEMOGRAFİK ÇIKMAZ

ODTÜ DPUİT
Hariciye
Published in
6 min readMar 7, 2021

Sinan AKYOL

2000’lerden Günümüze Cumhuriyetçi Parti

Bundan yirmi yıl önce Amerikan siyasetini izleyen bir gözlemci 2000 seçimlerinde başkanlık koltuğunu ele geçiren ve Temsilciler Meclisi’ni elinde tutan Cumhuriyetçi Parti’ye baktığında pragmatik, müesses nizamı el üstünde tutan, dış politikada müdahaleci, iç politikada temkinli bir merkez sağ parti görüyordu. Aynı gözlemci seçilmiş Başkan Bush’u iki dönemi boyunca izlediğinde kimi zaman uluslararası kamuoyunu agresif diplomasisiyle rahatsız eden, Amerikan seçmenini de maceraperest Irak politikalarıyla yıldıran; ama günün sonunda Washington koridorlarını şaşkınlığa uğratmayan, belli bir ölçüde tahmin edilebilir, standart bir Cumhuriyetçi siyasetçi görecekti. Partisinin pozisyonları Amerikan siyasetini baştan aşağı yeniden tasarlayan Reagan’ndan beri aşağı yukarı belliydi: dışarıda liberal demokrasileri kollayan, Amerikan modelini sert ve yumuşak güçle ihraç eden ilkeli (eleştirenleri açısından kibirli) bir diplomasi; içeride ise kurulu düzenin siyaset yapma yöntemlerini, mümkün olduğunca da ölçülü söylem tarzlarını koruyan bir muhafazakarlık. Bu gözlemleri yapacak olan kişiyi bugüne, Bush’tan sonra ilk kez Beyaz Saray’a kavuşmuş olan Cumhuriyetçi iktidarının son demlerini izlemek için ışınlasak, gözlemcimiz büyük ihtimalle olan bitene anlam veremeyecek ve Amerikan sağının yeni halini sindirmek için zamana ihtiyaç duyacaktı.

2016 seçimleri ve ‘Trumpism’in Ana Akımlaşması

2016 seçimlerindeki Trump galibiyeti jeopolitik dengeleri ve anketçilerin beklentilerini sarstığı gibi hem ABD hem de dünya sağının iç dinamiklerini değiştirdi. Olmaz gözüyle bakılanı başaran Trump, önseçimlerde rekabet ettiği, çoğu alışılagelmiş tarz muhafazakârlar olan rakiplerini hezimete uğratarak medyayı şaşırttı. Önseçimlerdeki sürprizin ardından genel seçimde de tecrübeli ve merkezci bir aday olan Hillary Clinton’ı yenince seçimden yalnızca dört yıl önce Cumhuriyetçi Parti mensubu bile olmayan, hiçbir seçilmiş pozisyonda bulunmamış bu ‘yabancının’ nasıl parti içi statükoya meydan okuduğunu soranlar yaygınlaştı. John McCain, Susan Collins gibi ağırlığı olan senatörler, hatta başkanlık yapmış baba ve oğul Bush’lar da parti geleneklerinden uzak, Amerikan tipi muhafazakarlığın değer yargılarına vakıf olmayan bir ismin aday olmasına itiraz ettiler. Partinin ağır toplarının hatırı sayılır bir kısmı Donald Trump’ın karşısındaydı, o halde partinin ana akımına rağmen böylesine büyük bir taban hareketi nasıl mobilize edildi? Bunu anlamak için odağımızı Washington kulislerinde oynanan taht oyunlarından ziyade ABD’nin belli birtakım demografik gruplarında biriken memnuniyetsizlik atmosferine ve Trump’ı doğuran yerel ve küresel trendlere çevirmeliyiz.

Trump’ın harekete geçirdiği kitlelerin ideolojik ilhamlarını klasik ABD muhafazakarlığından almadıklarını, daha tepkisel ve popülist akımlardan beslendiklerini kestirmek güç değil.Elbette Trump’a oy veren milyonların tamamı onun siyasi fikirlerini paylaşmıyor olabilir fakat Trump iktidarı aşırı sağ bir akım olan ‘alt-right’a hareket alanı genişletme, özgüven kazanma ve kitlelere ulaşma fırsatı sağladı. Trump’a danışmanlık yapmış olan Steve Bannon, ‘alt-right’ hareketinin kurumsallaşmasında ve tutarlı bir siyasi program oluşturmasında oynadığı liderlik rolüyle biliniyor. Peki bu radikal sağ akımın beslendiği, Trump’ı iktidara taşıyan öfkeli kimlikçi rüzgârın arkasında nasıl bir sosyolojik gerçek yatıyor? ‘Institute for Family Studies’ isimli araştırma kuruluşundan bir araştırmacı ‘beyazlık’ vurgulu kimliksel bir siyasete meyilli, ‘alt-right’ olarak kategorize edilebilecek insanların demografik özelliklerini ortaya koyuyor: En yaygın ortak özellikler arasında düşük gelir gruplarında olmak, üniversite mezunu olmamak, kırsal güney bölgelerinde yaşamak ve Amerikan ortalamasından daha yaşlı olmak bulunuyor. Ortak kaygıları arasında siyasi doğruculuk ve beyaz kimliğin hor görülmesi var (Hawley, 2018). Şehirlerde ve kampüslerde yaşayan kozmopolit, çok-kimlikli bir elitin medyada içerik üretme tekeline sahip olduğuna ve küreselleşmenin zaten bıçak sırtındaki ekonomik durumlarını iyice yıpratacağına inanıyorlar. Trump her ne kadar bu kitleyi açık bir şekilde sahiplenmemişse de ve kampanyalarında başka tür Cumhuriyetçi seçmenlere seslenmeye çalışmışsa da kaba mizacıyla, fevriliğiyle, siyasi doğrucu söylemlerle dalga geçmesiyle, göç ve küreselleşme konusunda yerelci tutumlarıyla bu kitlenin bir nevi sözcülüğü fonksiyonunu üstlenmiş vaziyette. 2020 seçimlerinde mağlup olması Trump’ın veya ‘Trumpizm’ koalisyonu bünyesindeki ‘alt-right’ın popülarite yitirdiği anlamına gelmiyor; aksine, bu seçimlerin gayrimeşru olduğu konusundaki algı operasyonunda başarılı olabilirse bu Trump’ın parti üzerindeki sağ popülist etkisini kuvvetlendirebilir bile. Sağ popülizm kitlelerin küreselleşme ve çoğulculaşma karşısındaki ekonomik ve manevi kaygılarını istismar etmekte başarılı olabiliyor; buna mukabil Cumhuriyetçi Parti içindeki klasik muhafazakâr merkez sağcıların söylemleri zayıf kalıyor, bu söylemler özgüveni azalan ve çalışabilecekleri sektörlerin daraldığını gören umutsuz beyazlara seslenmekte güçlük yaşıyor.

Merkez Sağın Erimesi Ve Büyüyen Popülist Sağ Hegemonya

Merkez sağın eriyip payının bir kısmını popülist sağa devretmesi ABD’ye mahsus bir fenomen değil. İtalya’nın aşırı sağ göçmen karşıtı partisi ‘Lega Nord’ 2018’de yüzde 18 oy oranını bularak merkez sağı geçti ve sağ kanattaki en büyük siyasi aktör haline geldi. Polonya’nın popülist sağ partisi PIS, 2015’ten beri iktidarda. Avrupa’nın pek çok başka ülkesinde de popülist sağ partiler kuvvetleniyor veya gündem belirleme güçlerini kullanarak başka partilerin programlarını kendi ajandalarına yaklaştırabiliyorlar. 2008’deki finansal çöküşün ardından popülizmi açıklamak için kemer sıkma politikaları ve merkez partilerin birbirlerine benzemesiyle ana akım siyasetin işlevsizleşmesi sebep olarak gösteriliyordu, fakat ‘Brookings’ kuruluşuna katkıda bulunan akademisyen William Galston (2018) popülist sağın yükselişinin önlenememesinin arkasında küreselleşme mağduru kitlelerin öfkelerini ‘kültür-savaşlarına’ ve kimlik siyasetine yöneltmeleri olduğunu söylüyor.

ABD’deki ve Avrupa ülkelerindeki popülist dalganın ardında uluslararası kurumlara egemenliklerini kaptırdığını düşünen, uzun süredir tek kültürel norm olagelmiş Hristiyan-beyaz çoğunluk kültürünün köşeye itildiğinden korkan sosyo-ekonomik hiyerarşinin dibindeki insanlar var. Bu insanların yakınmaları Brexit ve Trump ile beraber daha çok duyulabildi ve şüphesiz ki liberal-demokratik kurumların geleceği adına endişe verici birtakım siyasi olguların ortaya çıkmasına önayak oldular. Bu tablo, bizi Batı dünyasının yarınını sağ popülist kimlik siyasetlerinin belirleyeceği yanılgısına düşürmemeli. LSE’nin sosyoloji departmanından Michael McQuarry (2016), geçtiğimiz yıllarda ABD’de siyaset sosyolojisi disiplinini Trump seçmeninin kimlikçi şikayetlerini konu alan araştırmaların domine ettiğini söylüyor. Bu seçmen tipinin, popülizmin, ABD’de beyaz milliyetçiliğinin ve ‘alt-right’ ın gündemde sahip olduğu devasa paya bakanlar Cumhuriyetçi Parti’nin kimlik siyaseti vurgusuyla bu kitleyi programının merkezine oturtmasının kısır bir strateji olduğunu gözden kaçırabiliyor. Böylesine büyük bir endişe yaratan ideolojik kayma stratejisi neden kaybetmeye mahkûm olsun ki? Bu soru siyasi stratejistlerin kafasını kurcalıyor ve kimilerine göre ‘Trumpism’in kaçınılmaz bir yükselişte olduğu cevabını vererek kestirip atılmamalı (Bacon, 2019).

Değişen Demografik Yapı

Cretaz (2020) tarafından yapılan bir analize göre Trump 2020 seçimlerinde 2016’ya kıyasla 10 milyon daha fazla oy aldı. Bu oran liberal çevreleri Amerika’daki ‘beyaz öfke’ olgusunun devam ediyor olduğunu düşündürterek ürküttü. Halbuki araştırma verileri gösteriyor ki ‘Trumpçı’ koalisyona eklenen bu yeni seçmen grubunun önemli bir ekseriyeti Latinlerden oluşuyor. Latin seçmenin bir bölümündeki Cumhuriyetçi meyillin sebepleri başka bir araştırmanın konusu olabilir ama bu artış payında Latinlerin baskın olması tesadüf değil, hatta ABD’nindemografik yapısındaki değişimlerin açıklayıcı bir göstergesi. Amerika’nın en büyük azınlık grubu Latin Amerikalılar ve bu grubun etnik dağılımdaki yeri gerek göç gerekse beyaz kadınlar arasında doğurganlık oranının azalmasından dolayı büyüyor (Amerika’nın Sesi, 2020). Latin Amerikalı seçmenin yalnızca üçte birinin Cumhuriyetçilere oy verdiğini düşünecek olursak, bu değişimin çok-kimliklilik taraftarı Demokratların işine yaradığı aşikâr. Latin/Hispanik seçmendeki artışa ilave olarak yeni oy kullanmaya başlayan gençler de ebeveynlerine kıyasla çok daha ilerici siyasi programları tercih ediyorlar, dolayısıyla Cumhuriyetçi Parti’yi reddetme eğilimindeler.

Bütün bu gelişmeler beyaz işçi sınıfının taleplerini merkeze koyan bir Cumhuriyetçi Parti’yi zora sokuyor. ABD sağının karar alıcıları, Cumhuriyetçileri çok-kimlikli bir yapboz haline gelen ABD’nin partisi yapabilmek için kimlik siyasetini rafa kaldırıp gençlere ve azınlıklara hitap edebilecek bir çatı partisi söylemi üretmeye çabalamalılar. Demokratlar son sekiz seçimin yedisinde oy çokluğunu aldılar, Cumhuriyetçilerin tüm zaferleri Amerika’nın seçmenler kurulunu esas alan seçim sistemi sayesinde oldu ve bu onlar için sürdürülebilir değil. 2024 seçimleri sırasında sağın neye benzeyeceği konusunda hiçbir kesinlik yok, fakat eğer sağ popülist sapma ve Trumpizm rüzgârı devam edecekse Cumhuriyetçiler kendilerini ‘alt-right’ın ideologluğunu yaptığı azınlıklaşan beyaz işçi sınıfına kısıtlamak zorunda kalacaklar gibi görünmekte.

Kaynakça

Hawley, G., 2018. The Demography Of The Alt-Right, Institute for Family Studies. ‘https://ifstudies.org/blog/the-demography-of-the-alt-right’ adresinden erişildi.

Galston, W., 2018. The Rise Of European Populism And The Collapse Of The Center-Left. Brookings. ‘https://www.brookings.edu/blog/order-from-chaos/2018/03/08/the-rise-of-european-populism-and-the-collapse-of-the-center-left/’ adresinden erişildi.

Jr., P., 2019. Is Trump’s Use Of Identity Politics An Effective Strategy?. FiveThirtyEight. ‘https://fivethirtyeight.com/features/is-trumps-use-of-white-identity-politics-strategic/’ adresinden erişildi.

Cretaz, B., 2020. Trump Got 10 Million More Votes This Election. Where Did They Come From?. Refinery29.com. ‘https://www.refinery29.com/en-us/2020/11/10176029/who-voted-for-trump-2020-vs-2016’ adresinden erişildi.

McQuarrie, M., 2016. Sociology Has A Trump Problem. Researching Sociology @ LSE. ‘https://blogs.lse.ac.uk/researchingsociology/2016/11/17/sociology-has-a-trump-problem/’ adresinden erişildi.

Amerika’nin Sesi | Voice of America — Turkish. 2020. “ABD’De Beyazlar 25 Yıl İçinde Azınlık Olabilir”. ‘https://www.amerikaninsesi.com/a/abdde-beyazlar-25-yil-icinde-azinlik-olabilir/5477443.html’ adresinden erişildi.

--

--

ODTÜ DPUİT
Hariciye

ODTÜ Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğu