BİLİNMEZ BİR BİLİM DALI: ASTROPOLİTİK

ODTÜ DPUİT
Hariciye
Published in
4 min readMar 4, 2021

MERVE ÇEÇEN

Astropolitik; ‘Uluslararası İlişkiler’ ve ‘Uzay Çalışmaları’ gibi iki disiplini yan yana getiren, şimdilik çok az kişinin duyduğu ama yakın gelecekte tıpkı içinden türediği jeopolitik gibi duymayanın kalmayacağı bir kuramdır. Astropolitik, jeopolitik teori içerisindeki en üst çıtadır ve aslında, ‘uzay’ kavramı bile insanlık tarihine kıyasla çok kısa bir zamandır geniş kitlelerce bilinmektedir.

Almanların V-2 balistik füzesi ve ABD’nin atom bombası uluslararası ilişkiler literatüründe insanlığı Uzay Çağı’nın eşiğine getirmiş, SSCB tarafından 4 Ekim 1957 tarihinde başarılı bir şekilde yörüngeye yerleştirilen Sputnik 1 uydusuyla da 1. Uzay Çağı (1957/ 1991) resmi olarak açılmıştır (Kleinberg & Howard, 2007). Bu noktadan sonra da uzay iki başat aktörün itibarları uğruna rekabet ettiği yumuşak güç mücadelesi alanı haline gelmiştir. Bu mücadele o kadar önemli bir hal alır ki ABD’nin soğuk savaştaki genel durumunun SSCB’den çok daha iyi olmasına karşın Sputnik 1 uydusu daha önce başarıyla gönderilince, (uzay yarışında bir adım geride kalınca) kamuoyunda oluşan endişe daha sonraki yıllarda Amerikan dış politikasına yön vermiş, silahlanma yarışında Sovyet tarafının kat ve kat üzerine çıkabilme motivasyonunu sağlamıştır.

İnsanlığın ortak mirası olarak nitelendirilse de her ulus devletin eşit olanaklara sahip olmamasından mütevellit, uzay hukuku BM Dış Uzay İşleri Bürosu öncülüğünde beş uluslararası mutabakat ve beş tane de bildiri ve ilkeler tanzimi ile düzenlenmeye çalışılmıştır. Fakat dış uzay (outer space) ve hava sahası (airspace) arasındaki sınırın konumu konusunda bile fikir birliğine varılamamıştır. Durumu biraz açarsak, hava sahası ulus devletlerin mutlak egemenlik alanı ve kritik güvenlik meselesidir. Öyle ki devletlerin karasularında geçerli olan zararsız geçiş hakkı (innocent passage) hava sahasında uygulanmaz. 1943 yılında seri şekilde üretilen, 190 kilometrelik uzaklığa ve yerden 83 kilometrelik yüksekliğe ulaşabilen V-2 füzelerini temel alırsak, bu çok önemli ‘hava sahasının’ üzerinde bir yerde başlayan dış uzaydan bir ülkenin stratejik merkezlerini veya daha geniş topraklarını hedef alabilecek füze sistemli bir çeşit uzay aracının üretilebilme ihtimalinin düşük olduğunu söylemek komik olurdu doğrusu. Dünya’nın yörüngesel uzayının eşsiz yapısı ve dinamiği sadece ekonomik (bir adet astronot kıyafeti 12 milyon dolardır) ve teknolojik olarak güçlü olan aktörlere radar ve savunma sistemleri inşa etme olanağı verecektir. Bu da bugün teknoloji ve bilgi yarışında geride kalanların yarın sistemin bir parçası olmaya devam etmelerinin çok zor olacağı anlamına gelmekte.

Mevcut Stratejilerin En Büyüğü

E. C. Dolman tarafından geliştirilen ve dış uzayın jeopolitiği anlamına gelen astropolitik, her geçen gün gelişmekte ve değişmekte olan teknolojilerin farklı enformasyon süzgeçlerinden geçirilerek stratejik olarak uzaya aktarılmasına ve bu aktarımın rasyonalize edilmesine odaklanmaktadır. Mevcut stratejilerin en büyüğüdür (Erdem, 2018).

Uzay sınırsız olsa da Dünya’nın dış yörüngesinde yapılabilecekler sınırlıdır örneğin iletişim uydusu için yer ayarlamak bile çok kolay değildir (Talaş, 2020). Bugün bir prestij göstergesinin çok ötesinde olan uzay faaliyetlerinin BM tarafından denetlenebildiğini söyleyemeyiz. Güncel prensip kaba tabirle “imkânı olan yapsın” şeklindedir. Öyle olmasaydı, Ay ve Mars kalıcı üslerinin, uzay madenciliği ve turizmi faaliyetleri girişimlerinin onay süreçleri uzun tartışmalar ve krizler ile dolu olurdu. Bu durumun tıpkı coğrafi keşiflerde uygun gemilere ve denizcilik teknolojisine sahip olanların yeni dünyanın nimetlerinden faydalanma fırsatı bulabilmelerine benzediği söylenilebilir.

2. Uzay Çağı’nda (1991 — günümüz) ABD, Rusya Federasyonu, Çin ve AB gibi rakiplerine kıyasla dış uzay egemenliği adına kesin bir üstünlüğe sahiptir (Dolman, 2012). Bu nedenle, Dolman ABD’nin her şeyi kontrol altına alıp, liberal ve yumuşak bir hegemonya kurmasının olası katastrofik senaryoları önleyebileceğini ileri sürmektedir. Benim düşünceme göre, uzayın askerileştirilmesi uluslararası toplumda uzaylı istilası beklemekten sıkılan Amerikalılar uzayı işgal etti şeklinde yankılanacaktır. Dünya tarihinde bir hegemon gösterin ki tahtı sarsılmamış olsun. Kendilerinden bir şeylerin çalındığını düşünenler büyük bir güç mücadelesi içine gireceklerdir. Atom bombası saldırısından kısa bir süre sonra Japon ekonomisinin ABD’ninkine rakip olabilmesi gibi gerçekleri göz önüne aldığımızda, bu mücadelenin nükleer silahlanma çılgınlığını da beraberinde getirerek çok çekişmeli geçeceğini söylemek yanlış olmaz. Güç siyasetinin dış uzayda neden olacağı serbest çatışma insan uygarlığının geleceğini tehlikeye atacak seviyeye gelebilir ne yazık ki. Bu noktada ulus devletler küresel çıkarlar ve ulusal çıkarlar arasındaki karmaşık denklemde eşitsizliği düzeltmek adına zor kararlar almak zorunda kalacaklardır.

Bir diğer seçenek ise uzay faaliyetlerininbilimsel amaçlar çerçevesinde kısıtlandırılması (Avrupa Uzay Programı gibi) fakat bu yolun oldukça idealist olduğunu belirtmek gerekiyor. Ulus devletler değerli kaynaklarını harcadıklarında bir çıkar sağlamak isteyeceklerdir ki iletişim sistemleri dolayısıyla da günlük hayatımız üzerinde inanılmaz bir etkiye sahip olan uydular masum bilimsel programlar neticesinde değil atomik savaş başlığı taşıyabilen kıtalararası balistik füze geliştirme programları sırasında günümüzdeki formlarına evirilmeye başlamışlardır. Asıl amaçları da insan uygarlığına ve bilime hizmet etmek değil düşmanların ve kapalı toplumların gözetlenmesi ile istihbarat toplanmasıdır. Belirli uluslararası anlaşmalarla kısıtlanmaya çalışılsa da bazı devletlerin gizli bazılarınınsa anlaşmalara imza atmayarak veya imzalarını geri çekerek nükleer silahlar ve modern roketçilik alanında çalışmalar yaptıklarını biliyoruz. Uzay kullanımı çoktan bilimsellik amaçları dışına taştı diyebiliriz. Kara ve deniz savaşlarında stratejik, taktiksel ve operasyonel avantajlar kazanabilme arzusu her geçen gün uzayın sivil karakterinden bir şeyler koparıyor.

Son Notlar

Başkan Eisenhower’ın 20. Yüzyılın ortalarında ABD’nin hayati öneme sahip çıkarlarından biri olarak nitelendirdiği sonraki başkanlarca da sıkça üzerinde durulan uzay siyaseti meselesi artık yeni kimlikleri, yeni boyutları ve astropolitik ismiyle 21. Yüzyıl uluslararası ilişkilerinde önemi ivmelenerek artan eşsiz bir yer edinmiştir. Pek çok bilim insanına göre bu kuram özelindeki stratejik alanlarda kurulacak hâkimiyet dünya üzerinde kurulacak hâkimiyeti tetikleyecektir. Maalesef, dünya uluslararası ilişkiler literatüründe neredeyse 70 yıldır uzay çalışmaları ekseninde devletlerin güç ve güvenlik politikaları üzerine düşünceler üretilirken Türk akademisinde bu konuda gerçek anlamda yetersiz sayıda ve nitelikte çalışma yapıldığını ve az sayıdaki bu çalışmaların da genelde son iki yılda yapıldığını görüyoruz. Sonuç olarak söylenebilecek şu ki, ülkemizin acil olarak hem teknolojinin hem de düşüncenin üretilebileceği nitelikli, planlı ve stratejik bir uzay eğitim politikası benimsemesi ulusal çıkarlarımız ve güvenliğimiz açısından oldukça büyük bir önem arz etmektedir.

Kaynakça

Erdem, T. (2018). ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YENİ PERSPEKTİF: ASTROPOLİTİĞE GİRİŞ. Trakya University Journal of Social Science, 20(18).

Talaş, H. (2020). Uluslararası ilişkiler ve uzay çalışmalarında Çin vakası (Doctoral dissertation, TC İstanbul Medeniyet Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı

Dolman, Everett C., “New Frontiers, Old Realities”, Strategic Studies Quarterly, Cilt 6, Sayı 1, 2012, ss. 78–96.

BM UNOOSA Mevzuatı http://www.unoosa.org/oosa/en/aboutus/history/treaties.html

Kleinberg, Howard, “On War in Space”, Astropolitics, Cilt 5, Sayı 1, 2007, ss.1–27.

--

--

ODTÜ DPUİT
Hariciye

ODTÜ Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğu