DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ VE DİPLOMASİ

ODTÜ DPUİT
Hariciye
Published in
6 min readJul 7, 2021

Ahmetcan Uzlaşık

Akdeniz son yıllarda gelişen diplomatik, askeri, ekonomik ve hukuki olaylar ile dikkatleri üzerine çekmektedir. Son zamanlarda adını sıkça gaz, sondaj, kıta sahanlığı gibi terimlerle işittiğimiz Doğu Akdeniz ise coğrafi olarak Tunus’un Bon Burnu ile İtalya’nın Sicilya Adası arasında çizilecek bir çizginin doğusundaki bölgeyi ifade etmektedir. Jeopolitik önemi yadsınamayacak kadar önemli olan Doğu Akdeniz, hidrokarbon rezervlerinin keşfi ile enerji ihtiyacının arttığı bir dünyada iktisadi boyutuyla da iştah kabartmaktadır. Bu yazıda Doğu Akdeniz’de vuku bulan olaylar ışığında bölgenin dünü, bugünü ve yarını mercek altına alınacaktır.

Esasen Akdeniz Bölgesi tarihsel olarak Doğu ile Batı uygarlıklarını birbirine bağlayan bir ticaret köprüsü olarak göz ardı edilemeyecek bir öneme sahip olmuştur. Tarih boyunca birçok devlet Akdeniz’in önemini kavramış ve bu denize çok büyük bir önem atfetmiştir. Osmanlı da bölge tarihindeki en güçlü devletlerden biri olarak Doğu Akdeniz’de boy göstermiş ve 19.yüzyıl ortalarına kadar hâkim güç olmuştur. Coğrafi keşifler, yeni deniz ticaret yollarının bulunması gibi etkenlerin Doğu Akdeniz’in stratejik önemini azaltmasına karşın Ortadoğu’daki karışıklıklar, yeni keşfedilen enerji yatakları ve Soğuk Savaş’ın bitmesi gibi etkenler bu bölgeyi son yıllarda tekrar gündeme getirmiştir.

Türkiye çıkarları itibariyle bölgedeki başat aktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye Doğu Akdeniz’i sadece enerji kaynakları bağlamında değil kendi güvenliği ve Yavru Vatan diye adlandırdığı Kıbrıs’ın güvenliği için de değerlendirmektedir. Haliyle bu durum Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki savunma, diplomasi ve enerji gibi konuların merkezine çekmiş, Türk Dış Politikası bu sebep ile atacağı adımlarda Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını hesaba katan bir eksende hareket etmeye başlamıştır.

Doğu Akdeniz’deki Enerji Potansiyeli

Doğu Akdeniz başlı başına enerji taşımacılığı ve buna müteakip enerji güvenliği açısından hayli önemli bir coğrafyadır. Bu bölge, keşfedilen doğalgaz ve petrol rezervleri ile önemini büyük ölçüde katlamıştır. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin yayınladığı raporda Levant Havzası’nda 3,45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunduğu tahmin edilmektedir. Nil Delta Havzası’nda 1,8 milyar varil petrol ve 6,3 trilyon metreküp doğalgaz bulunduğu, Kıbrıs Adası etrafında ise 8 milyar varil yani yaklaşık 400 milyar dolar değerinde petrol rezervinin olduğu kayıtlara geçmiştir. Bu bölgedeki rezervlerin toplam değerinin 1,5 trilyon dolar olduğu düşünülmektedir. Bu hidrokarbon yataklarını Türkiye’nin ihtiyacına uyarlayacak olursak Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayabilecek güçte olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında bölgede çokça gaz hidrat yatakları da olduğu yapılan araştırmalarca doğrulanmıştır (Yaycı, 2020).

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve
Türkiye Arasındaki Anlaşmazlık

Türkiye’nin yanı sıra Yunanistan, KKTC, GKRY, İtalya, Lübnan, Filistin, İsrail, Tunus, Libya ve Suriye’nin Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’deki aktörler sadece kıyı devletlerle sınırlı değildir. Bölgede ABD, Rusya, BAE, Suudi Arabistan, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler aktif bir dış politika yürütmektedir. Gözlerin asıl çevrildiği nokta olan hidrokarbon rezervleri ise Akdeniz’in stratejik öneme sahip adası olan Kıbrıs etrafındadır. 2009 yılında GKRY, Mısır ve İsrail tarafından gerçekleştirilen gaz yatağı keşifleri bölgedeki hareketliliğin miladı olarak kabul edilebilir (Kaygusuz, 2020). Bu keşiflerin üzerine GKRY’nin Ada’daki Türk kesiminin ve Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan deniz yetki alanlarını yok sayacak şekilde tek taraflı girişimlerde bulunması hareketliliğin tırmanmasına vesile olmuştur. GKRY; Mısır, Lübnan ve İsrail ile MEB anlaşmaları imzalamış ve bölgedeki başka devletlerle de bu minvalde girişimlerde bulunmuştur (Yaycı, 2020, S.37). Bu girişimlerinde arkasına Avrupa Birliği’ni alan GKRY’nin bu anlaşmaları Kıbrıs’ın tamamını temsilen imzalaması; KKTC ve Türkiye nezdinde rahatsızlık yaratmıştır. Bunun yanı sıra Kıbrıs’ı tek taraflı olarak 13 parsele bölen GKRY, Batılı firmalara arama ruhsatı tahsis etmiştir.

Aşağıdaki Kıbrıs çevresini gösteren haritadan da anlaşılacağı üzere, GKRY’nin ilan ettiği alanlar hem Türk kıta sahanlığı ile hem de KKTC’nin kıta sahanlığı ile kesişmektedir. GKRY’nin Türk kıta sahanlığı ile kesişen 7 numaralı parsel için bazı Batılı firmalara ruhsat verdiği yönündeki iddialar üzerine T.C. Dışişleri Bakanlığı 19 Eylül 2019 tarihinde yaptığı açıklamayla bu konudaki girişimleri kınamış ve herhangi bir yabancı geminin araştırma amacının Türk kıta sahanlığını ihlal etmesi durumunda önlem almak zorunda kalacağını belirtmiştir. Bu örnek bölgedeki sıcak havanın göstergesi olması açısından yeterlidir. Kısaca tekrar edecek olursak Türkiye’nin GKRY ile yaşadığı anlaşmazlık temelde iki düzlemdedir; birincisi GKRY’nin kendisi için kabul ettiği deniz alanları Türkiye’nin deniz alanları ile çatışmaktadır, ikincisi ise GKRY Kıbrıs’ta tek yetkili otorite gibi davranarak Kıbrıs Türklerinin haklarını yok saymaktadır.

Yunanistan ile Türkiye Arasındaki Akdeniz Çıkmazı

Türkiye Cumhuriyeti “Mavi Vatan” sembolü ve doktrini ile Akdeniz’de deniz alanları belirlemiş, bu kapsamda BM’ye önce kıta sahanlığı sınırlarını, arkasından da Libya ile deniz yetki alanları sınırlandırması mutabakatını bildirmiştir. Yunanistan ise Türkiye’nin belirlediği bu sınırların kendi deniz alanları ile çakıştığını iddia etmektedir. Yunan adalarının kendi MEB ve kıta sahanlıklarının olduğu tezi üzerinden yola çıkan Yunanistan, itirazlarını sıkça dile getirmeye devam etmektedir. Cihat Yaycı’ya göre (2020) Yunanistan’ın tezlerini dayandırdığı Kerpe, Kaşot, Rodos ve Meis adalarının Türkiye anakarasına yakın olmaları (ortay hattın “ters tarafında” kalmaları) sebebiyle MEB sahibi olmaları mümkün değildir. Bunun yanında “coğrafyanın üstünlüğü” ve “oransallık” ilkeleri dolayısıyla bu adaların Anadolu yarımadasının kıyılarıyla karşılaştırılması gerçek dışıdır. Yaycı (2020: s.62) aynı zamanda “kapatmama” prensibine vurgu yaparak bu adaların Anadolu yarımadasının doğal uzantısı içinde olduğunu ve bu adaların kendi kıta sahanlıkları olamayacağını belirtmektedir.

Seville Haritası

2000’li yılların başında Seville Üniversitesi tarafından hazırlanan bir harita Türkiye’de uzun bir süredir gündem olmaya devam etmektedir. Yunanistan ve GKRY’nin tezlerini dayandırdığı harita olan Seville Haritası, Yunanistan’ın kıta sahanlığını Meis’e kadar uzatıyor ve Türkiye’yi Antalya Körfezine hapsediyor (Ayverdi, 2020).

Diğer Aktörler

Bölgede aktif bir şekilde Yunanistan’ın yanında duran veya bağımsız politikalar izleyen çeşitli aktörler bulunmaktadır. Tüm aktörlerin aldığı her bir kararın arkasında yatan birçok sebep bulunmasına karşın yazımızın sınırını dikkate alarak bu sebeplerden kısaca bahsetmekle yetineceğiz. Bu aktörlerden şüphesiz en çok dikkat çekeni Fransa’dır. Türkiye ile özellikle Suriye ve Libya’da karşı karşıya gelen Fransa açık bir şekilde Yunanistan’ı desteklemektedir. Bunu da gerek siyasi gerek iktisadi gerek ise askeri iş birlikleriyle güçlendirmektedir.

Yine Türkiye’nin tezlerinin karşısında Suudi Arabistan ve BAE’yi görmek mümkün. Bu ülkeler Akdeniz’e kıyıları olmamasına karşın, Türkiye ile Katar ve Libya gibi coğrafyalarda karşı karşıya gelmelerinin yani kısaca bölgesel bir rekabet içinde olmalarının tesiriyle Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı aktif bir politika izlemektedirler. Bunun yanı sıra Türkiye’nin bölgede İhvancı hareketi desteklemesi gibi tarihsel derinlikli durumlar olaya daha geniş bir perspektif katmaktadır.

Bir diğer önemli aktör olan Mısır, son dönemde normalleşme sinyalleri ile tekrar gündeme oturmuştur. Özellikle Sisi’nin darbesi sonrası bozulan ilişkiler Doğu Akdeniz’de, deniz alanı kaybetme pahasına, Mısır’ı Yunanistan ve GKRY ile yakınlaştırmıştır. Bu yakınlaşma 6 Ağustos’ta Mısır ve Yunanistan arasında MEB imzalanmasıyla sonuç bulmuştur. Bu olayın da etkisiyle Türkiye Mısır’a heyetler göndermesi ve üst düzey yöneticilerin verdiği demeçler ile Mısır ile olan ilişkilerde ortak bir zemin bulunması için çeşitli çağrılarda bulunmuştur.

Bahsedilmesi elzem son aktörümüz İsrail’dir. İsrail kendi hakimiyetinde olan Tamar ve Leviathan doğal gaz yataklarında önemli ölçüde gaza sahip. İsrail için öncelik bu gazın nasıl ve nereden taşınacağı konusu. Türkiye-İsrail ikili ilişkilerinin gerginliği sebebiyle İsrail Türkiye’yi denklemden çıkarmış gibi gözüküyor. Fakat Türk kıta sahanlığı üzerinden geçmesi gereken herhangi bir boru hattı projesinin, özellikle Libya-Türkiye mutabakatından sonra, çok gerçekçi durmadığı anlaşılıyor.

Ne Yapmalı?

Türkiye Doğu Akdeniz’de deniz alanlarını koruyabilecek caydırıcı bir güce sahiptir. Fakat Türkiye sadece askeri açıdan değil hukuki açıdan da güçlüdür. Bu gücü doğru yansıtabilmesi için Türkiye’nin kanaatimce üzerinde durması gereken birkaç önemli mevzu vardır. Bunlardan ilki Türkiye’nin işin uluslararası hukuk yönüne en az askeri caydırıcılık yönüne verdiği önem kadar değer vermesidir. Bu da birçok yön ile gerçekleşir ki bunlardan ilki Türkiye’nin kamu diplomasisi faaliyetlerini hızlandırması, bu konuda çalışan becerikli deniz hukukçuları yetiştirmesi ve bu konuda çalışma yapan enstitü veyahut kişilere gerekli desteğin verilmesi veyahut arttırılmasıdır. İkincil olarak Türkiye kendini bölgesel ve uluslararası yalnızlıktan kurtarmalıdır. Bu tabi ki Türkiye’nin Doğu Akdeniz’i ve Mavi Vatan’ı siyaset üstü bir mesele olarak görmesi ve dış politikada attığı adımlarda bunu eksene almasıyla gerçekleşebilir. Bu konuyu aslında şöyle açabiliriz: Türkiye şu anda karşısında olan ülkeleri kendi yanına çekme potansiyeline sahip, bunun en güçlü sebebi rasyonel olanın bu olmasıdır. Tıpkı Libya ile olduğu gibi Mısır ve İsrail de Türkiye ile anlaşmaları durumunda daha karlı bir pozisyona geçeceğinin farkındadır. Maalesef bu ülkelerle yaşan gerilimler bu ülkeleri Türkiye karşıtı bir pozisyona itmiştir. Bunun haricinde son olarak şunu da belirtmek isterim ki, Türkiye KKTC’nin uluslararası alanda tanınırlığı için daha fazla çaba sarf etmelidir ve KKTC’nin kalkınması için projeler üretmelidir. Bugün gelinen noktada Kıbrıs’ta iki devletli çözümden başka bir seçenek kalmamıştır. Güçlü bir KKTC hem Türkiye’nin anakarasının hem de Mavi Vatan’ının güvenliği için zaruridir.

Kaynakça

Ayverdi, Muhammed Emin. (2020). Doğu Akdeniz Türkiye’nin Mavi Vatan’daki Egemenlik Mücadelesi

Kaygusuz, barış .” Doğu Akdeniz’de neler oluyor: 5 soruda dünyanın takip ettiği kriz.” Habertürk, 19.09.2020, https://www.haberturk.com/5-soruda-dogu-akdeniz-krizi-2801199

Yaycı, Cihat. (2020). Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye

--

--

ODTÜ DPUİT
Hariciye

ODTÜ Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğu