Geçmişten Günümüze Kısaca Türkiye ve Rusya İlişkileri — Krizleri

ODTÜ DPUİT
Hariciye
Published in
5 min readMar 9, 2020

Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler, dönemler boyunca pek çok iniş çıkışa sahne olmuştur. Kurtuluş Savaşı dönemi öncesinde birbirleriyle düşman olarak nitelendirilebilecek bu iki ülke, Çarlık Rusya’nın Ekim Devrimi ile rejim değiştirmesinin ardından tüm değişkenler tersine dönerken, sosyalist bir yapılanma altına giren SSCB yönetimi ile sağlanan belli başlı işbirlikleri sonucunda bir emperyalizm karşıtlığı kurulmuş ve Kurtuluş Savaşı’nın kaderi pek çok yönden değişmiştir. Özellikle doğu cephesindeki işgal edilen bölgelerin savaşsız olarak iade edilmesi ve silah yardımı gibi pek çok konuda yapılan işbirliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda önemli bir yere sahiptir. Bu ilişkilerin iyiye giden sürecinde ise, 2. Dünya Savaşı ve sonrası oldukça önemli bir dönüm noktası olarak nitelendirilebilir. Bu dönemde Türkiye’nin batı bloğu ile beraber savaşa girişi sonrası, savaşın bitmesiyle beraber; iki büyük güç olarak dünya politikasında liderliği ele geçiren SSCB ve ABD taraflarının kendi aralarındaki güç yarışının bir soğuk savaşa dönüşmesiyle beraber, Türkiye’nin artık bu iki taraftan biriyle ortaklığını azaltması gerektiği konusundaki görüşler ve öngörüler gittikçe artan bir doğrultuya sahipti. Binaenaleyh, bu öngörülerin gerçeğe dönüşmesi ABD tarafına yakın bir noktadan gerçekleşti ve Türkiye’nin Truman Doktrini ve Marshall Yardımları süreçlerinden sonra NATO’ya da girmesiyle tavrını belli eden bir tarafa geçti. Soğuk Savaş süresince de böyle devam eden bu ilişkiler, bu dönemin bitişiyle ve SSCB’nin yıkılmasıyla beraber yepyeni bir döneme giriş yapmıştır.

Soğuk Savaş ile beraber “soğuyan” ilişkiler, kendini ancak 2000’li yılların başlarında toparlanabilmiştir. 2003 yılında Mavi Akım Projesi kapsamında Rusya’dan Türkiye’ye başlayan doğalgaz akışı, 2004 yılında Rusya Federasyonu’nun Vladimir Putin ile beraber Türkiye’ye ilk devlet başkanı düzeyindeki ziyareti ve hemen ardından Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ocak 2005 tarihinde Rusya ziyareti ile, bir noktada aradaki soğukluk azaltıldı ve ilişkilerde bir normalleşme yolu açılmış oldu ​(“Türkiye-Rusya İlişkilerinin Son 16 Yılı” 2019). Bu ziyaretlerle beraber Yunanistan ve Kıbrıs üzerinden sürdürdüğü KKTC politikalarını değiştiren Putin, Annan Planı üzerindeki görüşlerini daha olumlu kılarak ülkelerin arasındaki buzların erimesinde çok önemli bir adım atmış oldu. Bu ve bunun gibi durumlar da ülkelerin arasındaki ticaret hacminin önemli oranlarda yükselmesinde etkili olmuştur.

2008 yılında Gürcistan’ın Güney Osetya’ya askeri müdahalede bulunan Rusya, bir bakıma Türkiye ile politik açıdan gergin bir sürece girse de, sağlamlaşan ekonomik ilişkilerin bu gibi bir durumdan etkilenme potasına girmediği açıkça ifade edilebilir. Bu ve bunun gibi politik temelli sorunlar genellikle yaşansa da, ülkelerin aralarındaki ekonomik durumları etkileyecek kadar büyük ölçüde değildi. Örnek vermek gerekirse, 2012 yılında Suriye krizinin devam eden sürecinde, bir Rus yolcu uçağı krizi yaşandı. Bu krizde Suriye’ye gitmekte olan bir uçak Türkiye hava sahasında inişe zorlandı. Uçağın içinde Esad rejimine verileceği öngörülen askeri malzemeler olduğu konusuyla beraber bu malzemelere el konularak uçağın gidişine izin verildi; fakat bu kriz yine küçük etkilerle atlatıldı ve büyük çaplı bir etkiye sebep olmadı.

2014 yılında ise, Ukrayna krizi patlak verdi. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı Türkiye’nin bu konudaki karşıt görüşleriyle şekillendi. Fakat bu da bir kilit noktadır ki; Türkiye, NATO’daki tüm ülkelerin yaptırım uygulamasına karşın bu duruma katılmadı. Bu durumdan sonra da, Rusya diğer Avrupa ülkelerine karşı bir tavır alarak, bir doğalgaz hattı geçirmeyi planladığı Güney Akım projesinden vazgeçerek; Türkiye’den geçecek yeni bir akım projesi olan Türk Akımı üzerinde çalışmalarını sürdürdü. Bu duruma yapılacak yorumlardan en belirgini, Türkiye’nin hareketlerinin Rusya perspektifinde diğer batı ülkelerinden ayrılarak Batı’nın prensiplerini tam olarak yansıtmayışı olarak nitelendirebiliriz. Bunun sonucunda aslında, Türkiye Rusya ilişkilerindeki gelişme gittikçe yükseliyordu. Dış politikada denge politikası üzerinde durmayı kendine ilke edinen Türkiye ise, iki tarafla da olan güçlü bağlarının sürmesi sonucu bu durumdan memnun diyebiliriz. Nitekim görüşmeler her zaman olduğundan daha sık ve verimli geçmeye başlıyor bu dönemde. Rus ekonomisinin küçülmeye gitmesi sonucu düşen Türkiye Rusya arası ekonomi hacmi, politikadaki ilerlemeleri hiçbir şekilde sekteye uğratmıyordu. Fakat ilerleyen süreçlerde yaşanan bir hadise, bu süreçteki değişimin başlayacağı bir kıvılcım olarak nitelendirilebilirdi.

Rusya’nın Eylül 2015’te Suriye’ye askeri müdahaleye başlaması, bu değişimlerin başlangıç noktası olarak nitelendirilebilir. Nitekim Rusya’nın Suriye’yi bombalamaya başlaması ve bu esnada birden fazla kez Türk hava sahasını ihlal etmesi tansiyonun artmasına sebebiyet veren noktalardan biri olmuştur. Siyasetin üst kademeleri nezdinde birden çok şekilde sert uyarılara maruz kalan Rusya, Kasım 2015 tarihindeki G-20 zirvesinde de Putin ve Erdoğan karakterleri üzerinden gerçekleşen görüşmelerde de bu konu hakkında belli başlı uyarılar aldı. Fakat bu Rusya’nın bu konudaki kararlılığına engel olmamakla beraber daha büyük krizleri beraberinde getirdi. Tarihler 24 Kasım 2015’i gösterdiğinde belki de Türkiye ve Rusya arasındaki en büyük krizlerden biri yaşandı: Rus uçağı krizi.

Takvimler bu tarihi gösterdiğinde, bir Rus savaş uçağının sınır ihlali sonucu düşürüldüğü haberleri ajanslara düşmüştü. Haberlere göre Rusya’ya ait bir SU-24 savaş uçağı, Türk F-16’ları tarafından angajman kuralları gereği düşürülmüştü. Özellikle krizin ilk günleri duygusal ve retorik açıdan güçlü argümanlarla birbirlerini eleştiren bu iki taraf, gerilimin artmasına ve bunun sonucunda pek çok değişkenin etkilenmesine sebebiyet vermiştir. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Türkiye’ye olan ziyaretinin iptal edilmesi ve bununla beraber verilen demeçlerde Türkiye’nin artık güvenli bir yer olmadığına dair argümanlar verilmeye başlanmıştı. Suriye açıklarındaki belli başlı noktalara s-300 hava savunma sistemleri gönderilmiş ve operasyonlara devam mesajları verilmiştir. En can alıcı gelişmelerden biri de, Rus milletvekillerinin Ermeni Soykırımı’nın reddinin ceza-i bir karşılığı olması gerektiği konusunda bir yasa tasarısı hazırlayıp bunu meclise sunmaları olabilir. Rusya Liberal Demokrat Parti Başkanı Vladimir Jirinovski de verdiği demeçlerden birinde, Çar veya Joseph Stalin politikalarına sahip olunmuş olması durumunda Türkiye’nin yarısının yok edilmiş olacağına yönelik, çok sert açıklamalarda bulunmuşlardır. Tabi politik ve askeri olarak oldukça sert bir döneme giren bu iki ülke, ekonomik açıdan da birbirlerine olan iyi tavırlarını bir kenara bırakıp daha sert politikalara yönelmişlerdir. Özellikle Rusya’nın turizm acentalarını Türkiye pazarından çekmesi ve pek çok gıda maddesi sevkiyatını durdurması, Türkiye’nin dış ticaret hacminin önemli bir ölçüde küçülmesine sebebiyet vermiştir (2019).

Haziran 2016 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan’ın Vladimir Putin’e yolladığı özür mektubuyla beraber, ülkeler yeniden bir normalleşme sürecine adım attılar. İki ülke de belli heyetleri bu konuda görevlendirerek bir nevi kararlılıklarını göstermeye çalışmışlardır. Ekonomik ilişkilerin de düzelmesiyle beraber özellikle Türkiye’nin ticari ve turizm kaygıları ve kayıpları da azalmaya başlamışlardır.

Aralık 2016 tarihinde ise, uluslararası politika tarihinde olabilecek en vahim suikastlardan biri yaşanmıştır.19 Aralık’ta bir sergi açılışına katılan Türkiye Rus Büyükelçisi Andrey Karlov, katil Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmüştür. Katilin cinayetin hemen ardından Halep ve Suriye lehine sloganlar atması ile pek çok tartışma daha çok alevlendi. Özellikle o dönemlerde Rusya’nın Suriye politikaları ciddi bir biçimde eleştiriliyordu. Bir diğer yandan, iki ülkenin dostluğu pekiştirecek ve aradaki ilişkileri bozmaya yönelik gerçekleşen bu aksiyona karşı tavır alan birçok demeç ile bir noktada bu olay siyasi bir kriz olmaktan ziyade Türkiye iç politikasını da etkileyecek belli başlı dinamiklere sahip olmuştur. Saldırının Fetih el Şam Cehpesi tarafından üstlenilmiş olmasına rağmen bu olaydan birkaç ay önce gerçekleşen FETÖ destekli darbe girişiminin üzerine de bu tarz bir olay yaşanması ve katilin daha sonrasında yapılan araştırmalarda ailesinin içerisinde terör örgütüyle bağlantılı kişilerin bulunması, bu iddiaları güçlendiren etmenler haline gelmiştir (“Russian Ambassador Shot Dead In Turkey” 2016).

Günümüze yakın dönemleri değerlendirecek olursak, Türkiye Rusya ilişkileri uçak kazasından beri oldukça aşama kaydetmiş ve normalleşme sürecinde oldukça ileri bir safhaya gelmiştir. Türkiye’nin son dönemde ABD ile olan anlaşmazlıkları ve alternatif arayışı olarak Rusya’ya yönelmesi de ekonomik ve siyasi birlikteliğin artık askeri alana da taşındığına dair bir iddiada bulunabilinmektedir. Bununla beraber S400 füzelerinin satın alınması ve NATO ülkesi olunmasına rağmen anti-NATO sistemleri edinen Türkiye, Rusya ile olan ilişkilerini kararlı bir şekilde sürdürmeye devam ediyor.

KAYNAKÇA

2019. ​Dergipark.Org.Tr​. ​https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/765024​.

“Türkiye-Rusya Ilişkilerinin Son 16 Yılı”. 2019. ​Aa.Com.Tr​.

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiye-rusya-iliskilerinin-son-16-yili/698807​.

“Russian Ambassador Shot Dead In Turkey”. 2016. ​BBC News​.

https://www.bbc.com/news/world-europe-38369962​.

Türkiye, Sputnik. 2019. “Karlov Suikastını, Eski Adı El Nusra Olan Fetih El Şam Üstlendi”. ​Tr.Sputniknews.Com​.

https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201612211026428039-karlov-fetih-el-sam/.

Canberk Kırmızı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi

--

--

ODTÜ DPUİT
Hariciye

ODTÜ Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğu