Kaliningrad’da Bulunan Mother Russia Anıtı

P(RUSYA TOPRAĞI): Kaliningrad

ODTÜ DPUİT
Hariciye

--

Avrupa’da Baltık Denizi’nin güney kısımında bulunan, Avrupa Birliği ve NATO ülkeleri olan “Polonya” ve “Litvanya” ile çevrilen “Kaliningrad” ya da eski adıyla “Königsberg” olarak bilinen bölge, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde henüz çözüme kavuşturulamayan önemli bir sınır meselesi gündeme getirmiştir. Savaş sonrası dönemde Birleşik Krallık Başkanı Winston Churcill, ABD Başkanı Harry Truman ve SSCB Halk Komiserleri Kurulu Başkanı Joseph Stalin’in katılım gösterdiği “Potsdam Konferansı” ile Rusya egemenliğine bırakılan Kaliningrad bölgesi böylelikle Rusya anakarasından yaklaşık bin kilometre uzaklıkta bulunan bir Rus toprağı haline gelmiştir.

ESKİ BİR BAŞKENT: KÖNİGSBERG

“Kralın Dağı” anlamına gelen Königsberg şehri 13. yüzyıla kadar uzanan bir maziye sahiptir. Königsberg 1255 yılında antik bir yerleşim yeri olup “meşelik” olarak da adlandırılan “Twangste” bölgesinde Baltık topraklarına doğru genişlemek isteyen Töton Şövalyeleri tarafından Bohemya Kralı Ottokar II’yi şereflendirme amacıyla kurulmuştur. Aynı yılda bölgeye inşa edilen kaleye daha sonrasında Bohemya Kralı tarafından “Königsberg” ismi verilmiştir. Baltık bölgesinde bir liman şehri olan Königsberg, 16. yüzyılın başlarından 17. yüzyılın sonlarına kadar Prusya Düklüğü’nün başkentliğini yapmıştır. 1701 yılında Hohenzollern hanedanından Frederick I’in Königsberg Kalesi’nde taç giymesiyle Prusya Krallığı kurulmuş ve şehir 1773 yılında Doğu Prusya vilayetinin başkenti olmuştur. Yüzyıllar boyunca Doğu Almanya’da önemli bir merkez konumunda olan Königsberg, Kıta Avrupası’ndaki diplomatik ilişkilerde büyük rol oynamıştı. Yedi Yıl Savaşları’ndan İkinci Dünya Savaşına kadar olan süreçte kent, Avrupa’da siyasi ve stratejik bir merkez olarak önemli bir statüye sahipti. Bunun yanında Königsberg, farklı tarihi ve kültürel değerlerin buluşma noktası haline gelmişti. Özellikle, 1544 yılında kurulan Königsberg Üniversitesi’nin , “Albertina Üniversitesi” olarak da bilinir, Alman kültürü ve entelektüel toplumunun gelişmesinde büyük katkıları olmuştur. Bu bağlamda başkent Königsberg Simon Dach, Immanuel Kant, Kathe Kollwitz, Ernst Hoffman ve David Hilbert gibi daha nice aydınlara ev sahipliği yapmıştır. Aynı zamanda oldukça canlı, dinamik ve refah seviyesi yüksek bir kent olarak öne çıkan Königsberg, Prusya’daki önemli ticaret bölgelerinden biri olarak görülmüştür.

KIZIL ORDU DOĞU PRUSYA’DA

Görsel I: Doğu Prusya’daki bir Alman Mevzisi ve “Königsberg’i Savunuyoruz” sloganı.

1945 yılına kadar Alman hakimiyeti altında kalan Doğu Prusya toprakları, İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu tarafından işgale uğramıştır. Genel olarak “Doğu Prusya Taarruzu” olarak adlandırılan bu harekatın en önemli kısmını Sovyetlerin kesin zaferiyle neticelendirilen “Königsberg Kuşatması” oluşturmuştur. Taarruzun son harekâtı olan bu kuşatmada, Sovyet 3. Beyaz Rusya Cephesi kuvvetlerinin kente başlattığı taarruzun ardından yaklaşık dört gün süren şiddetli çatışmaların sonucunda Kızıl Ordu bölgede ipleri eline almış ve kontrolü sağlamıştır. 1945 yılının Nisan ayında Sovyet Ordusu’nun üç gün içerisinde meydana getirdiği tahribatlar sonucunda Alman mevzileri savunmasız bir konuma geldiğinde, çoğunluğunu Volkssturm (Yurt Muhafızları) milislerinin oluşturduğu Alman birlikleri teslim bayrağını çekmiş ve bunun neticesinde harekât Sovyetlerin lehinde nihai amacına ulaşmıştı. Savaşın sonucunda Königsberg’in neredeyse yüzde sekseni harap olmuş ve bu yıkım büyük ölçüde hava bombardımanları ile gerçekleştirilmişti. Savaş öncesi dönemde kentte yaklaşık 316.000 Alman sivil ikamet etmekdeydi, fakat savaş sonrası dönemde geriye kalan Alman nüfusun tamamına yakını kentten tahliye edilmiş ve özellikle savaş sırasında sağ kalan ve esir alınan Almanların büyük bir bölümü Sibirya’ya tehcir edilmiştir. Buna karşılık, çoğunluğu Ruslar olmakla birlikte, Ukraynalılar ve Beyaz Ruslar tarafından bölge demografik olarak yeniden yapılandırılıp, iskân edilmiştir. Doğu Prusya bölgesinin stratejik anlamda önemli bir özellik taşımasından ötürü, SSCB Lideri Joseph Stalin 1943 yılında katıldığı Tahran Konferansı’nda bu bölgenin Sovyet egemenliğine bırakılmasını talep etmişti. Bu nedenle, “Potsdam Antlaşması” gereğince Doğu Prusya bölgesi Sovyetler Birliği idaresine bırakılmış ve olası sınır sorunlarının gelecekte çözümüne dair ifadelere yer verilmişti. Böylelikle, yıllardır Alman Doğu Prusya eyaletinin başkenti olan Königsberg artık Rus yönetimi altındaydı. Potsdam Konferansı ile resmen Rus toprağı haline gelen bu Eski Doğu Prusya başkenti, Stalin’in de çok yakın arkadaşı olan ve 1946 yılında hayata gözlerini yuman Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanı “Mihail Kalinin’in” kendisine ithafen Königsberg’den “Kaliningrad’a” dönüştürülmüştür (Sümer, 2013).

SOVYET SONRASI DÖNEM VE SORUNUN DOĞUŞU

Görsel II: Kaliningrad’ın bir “Eksklav” olduğu vurgulanıyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni devletler, aynı coğrafyada var olan diğer devletler ile önemli sınır problemleri yaşamıştır. Kaliningrad’ın meydana getirdiği problem de Sovyet sonrası dönemde oluşan yeni yapıda kendine yer bulmuştur. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki dönemde Kaliningrad, Rusya Federasyonu’na bağlı özerk bir vilayet statüsüne sahip olmuştur. Coğrafi olarak Rusya topraklarından ayrı bir konumda bulunan bölge, siyasi olarak Rusya’ya bağlı kalmıştır. Diğer bir deyişle, Rusya anakarası ile herhangi bir bağlantısı bulunmayan bölge bir eksklav statüsü taşımaktadır. Kaliningrad siyasi statüsünün yanında aynı zamanda ticari ilişkilerde özel bir konum taşımaktadır. Rusya Kaliningrad’ı özel bir ekonomik bölge olarak tayin etmiş ve bölgede bulunan ithalat — ihracat mevzuatlarına düzenlemelerde bulunmuştur. Bu anlamda, vergilerin minimum seviyeye indirilmesi ve gümrük vergisi muafiyeti gibi düzenlemeler özellikle bölgenin ekonomik politikalarının Rusya’dan ayrılmasını sağlamıştır. Aynı zamanda jeopolitik açıdan büyük bir öneme sahip olan Kaliningrad’da Rusya’nın “Baltık Filosu” konuşlanmaktadır. Bu bağlamda bölgede yoğun bir askeri nüfus mevcuttur. Soruna geldiğimizde ise, temelde yatan en temel faktör Avrupa Birliği’nin uyguladığı genişleme politikalarıdır. Özellikle 1990 sonrası dönemde, Avrupa Birliği’nin uygulamış olduğu genişleme stratejisi ile birlikte 1 Mayıs 2004 tarihinde aralarında üç Baltık ülkesi olan Letonya, Litvanya ve Estonya’yı içeren 10 yeni ülkeyi kapsamı altına alması Kaliningrad sorununun oluşmasını fiilen tetiklemiştir. Bu durumla birlikte Avrupa Birliği’ne katılan bu ülkeler Kaliningrad’ı çevrelemiş ve dolayısıyla bölgeyi siyasi ve coğrafi açıdan kutuplaştırmıştır. Bu sorunun aşılması üzerine AB ve Rusya çeşitli müzakerelerde bulunmasına rağmen iki tarafın da olaya farklı tutum sergilemesi olumlu sonuç alınmasını zorlaştırmaktadır. Soruna Rusya perspektifinden baktığımızda, Batılı devletlerin AB ve NATO çerçevesi altında Rus sınırlarına kadar dayanan etkili bir politika izlemesi endişe uyandıran bir durum olmuştur. Rusya’yı alarma geçiren bir diğer durum ise ticari açıdan çevre ülkelerin bölge üzerindeki potansiyel etkisidir. Bu maksatla bölgede bulunan askeri yapılanma tekrardan değerlendirilmiş ve “Serbest Ticaret Bölgesi” oluşturularak yabancı sermaye ve yatırımın artırılması hedeflenmiştir. Rusya açısından AB genişlemesinin ortaya çıkardığı en büyük problem ise “Schengen Vizesi” sorunudur. Bölgenin doğusunda AB üyesi Litvanya bulunduğundan dolayı bu ülke üzerinden ulaşım sağlayacak Rus vatandaşlar için durum büyük zorluk teşkil etmektedir. Avrupa Birliği ise soruna bütünüyle farklı bir tutum sergilemektedir. Avrupa’nın Rusya’ya karşı tavrı ve duruşunun merkezinde güvenlik paradigması bulunmaktadır. AB bu sorunda bölge ülkelerini temel aktör olarak kullanmaktan ziyade sorunun doğrudan Rusya ile tartışılıp çözüme kavuşturulmasını istemiştir. Buna karşılık şu da bir gerçektir ki bölgenin jeopolitik ve stratejik niteliği AB’nin bölge ile yakın ilişkiler içinde olmasını tetiklemiştir. Buna örnek verecek olursak bölgenin yatırım ve sermaye gibi ticari faaliyetlerdeki eksikliği Almanya’nın bölge üzerindeki ilgi ve etkisini artırmıştır. Bu durumu aynı zamanda tetikleyen diğer faktörler ise bölge halkının büyük bir çoğunluğunun Alman kökenli olması ve Kaliningrad’ın komşu ülkeleri ile olan ticaretindeki düşüştür. Sorunun diğer bir temel unsuru ise yasa dışı göçten kaynaklanmaktadır. Özellikle birçok Doğu Avrupa ülkesinden gelecek olan göçlerin geçiş noktasında bulunan bölge yasal geçişler üzerinde bazı soru işaretlerine yol açmıştır. Bu durumun oluşmasında elbette Kaliningrad’ın bir organize suç merkezi, ekonomik anlamda krizlerin yaşandığı bir alan ve Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin nüfuz ettiği tehlikeli bir bölge olarak görülmesi rol oynamaktadır (Karakaya, 2005).

SON DÖNEMDEKİ GELİŞMELER VE BÖLGENİN GELECEĞİ

Günümüzde Kaliningrad’ın AB’ye karşı bir güvenlik sorunu meydana getirdiği gerekçesiyle gerginlik tırmanmaktadır. Bilhassa bölgeye tanınan vize ayrıcalığı sebebiyle kontrolsüz geçişlerin yaşanması, bölgenin AB ülkeleri arasındaki geçiş kolaylığını aksatması ve en önemlisi de ise Rusya’nın bölgeye İskender balistik füze sistemini konuşlandırmış olması AB için bir tehdit unsuru olarak algılanmıştır. 2016 yılında gerçekleştirilen NATO Varşova Zirvesi’nde düzenlenen bir basın toplantısında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in konvansiyonel ve nükleer başlık bulundurabilen bu füzelerin NATO sınırlarının bulunduğu bölge için büyük bir tehlike oluşturduğunu ifade etmesi ve zirvenin ardından ABD ve Polonya’daki üst düzey yetkililerden gelen ve argümanları doğrulayan açıklamalar durumun ciddiyetini ortaya koymuştur. Buna ek olarak, Polonya’nın bölge sınırındaki geçiş kolaylığı düzenlemelerini askıya alması durumu tepki niteliğinde somut olarak ortaya koymuştur. Soruna Rusya tarafından baktığımızda, NATO’nun Avrupa’da kurduğu ve düzenlediği hava savunma sistem ve projelerinin yanında Baltık denizindeki varlığını giderek artırma eğiliminde olması Rusya’nın ulusal güvenliği için bir tehdit algısı oluşturduğundan dolayı batı sınırındaki dengeyi sağlamak amacıyla bölgede füze yerleştirmek gibi savunmayı artırmaya yönelik girişimlerde bulunulduğu öne sürülmüştür. Bu nedenle, Rusya bu bölgeyi NATO’nun Doğu Avrupa’ya genişlemesiyle bölgede meydana gelen varlığına karşı caydırıcı bir koz olarak kullanıldığı görülmektedir. Özellikle taraflar arasındaki gerginliğin tırmanması ve karşılıklı atılan adımlar, Kaliningrad’ı gelecekte potansiyel bir karşılaşma alanı olması ihtimalini doğurmaktadır. Bölgede meydana gelen bu kutuplaşma, gelecekte yaşanabilecek herhangi bir karşılaşma durumunda Kaliningrad’ı bu sorunda belirleyici bir odak noktası haline getireceği öngörülmektedir (Gümüş, 2017). Sorunun çözümüne yönelik olan fikir birliği AB’nin genişleme politikalarına karşı tutum alan Rusya’nın çözüm sürecine katılarak ılımlı bir uzlaşma içerisinde diplomatik tavır sergilemesinden geçmektedir. Avrupa’nın takip ettiği bu gelişim süreci Kaliningrad üzerinde sosyal, ticari ve ekonomik alanda olumlu sonuçlar vereceği ve bölgedeki güvenlik sorununu yatıştıracağı düşünülmektedir. Bir diğer önemli nokta ise bölgede bulunan Rus nüfusun anakara ile bağlantılarının güvence altına alınmasıdır. Bu bağlamda “Schengen Sistemi” içeriği bilinerek gerekli önlemler alınması ve bir takım esneklikler sağlanması hedeflenmiştir. Bu konu hakkındaki en önemli gelişme ise 2005 yılının haziran ayından itibaren Kaliningrad nüfusunun Schengen gerekçelerinden muaf olarak Litvanya üzerinden Rusya’ya vize ile geçiş yapabilme imkanının hayata geçirilmiş olmasıdır ve böylece sınır geçişlerinde pratiklik ilkesine varılmıştır (Karakaya, 2005). Bunun aksine, her ne kadar taraflar arasında diplomatik yakınlaşmalar gerçekleşse de, Rusya’nın elinde caydırıcı bir koz olarak bulundurduğu batıdaki Kaliningrad’da daha ne kadar direnç göstereceği yeni sorular gündeme getirmektedir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin sürekli olarak Avrupa’nın izlediği genişleme politikasının yarattığı endişeyi dile getirirken, Avrupa liderleri genel olarak bunun AB’nin bir iç sorunu olduğunu açıklamaya çalışmıştır. Son olarak, bölge halkının bir kısmı bütün bu gelişmelere rağmen Avrupa’ya ve değerlerine sıcak bakmamaktadır. Buna bir örnek verecek olursak, Kaliningrad’da bulunan havalimanına yeni bir isim verilmesi yönünde gerçekleştirilen oylamada zamanında bu bölgede yaşamış ünlü düşünür Immanuel Kant’ın adının yer alması halk ve asker arasında büyük tepkilere yol açmıştı. Buna ek olarak, Baltık Filosu koramirali Igor Mukhametsin donanma askerlerine yaptığı konuşmada anavatanına sırtını dönen Kant yerine, İkinci Dünya Savaşı’nda Königsberg’de Alman mevzilerine karşı savaşan Mareşal Alexander Vasilevsky’nin hatırasının yaşatılmasını istemişti (BBC News, 2018). Kısacası güncel duruma baktığımızda Kant’ın da doğduğu yer olan bu bölge kimi zaman Avrupa’ya kimi zaman da Rusya’ya yakın gözükmektedir. Bu nedenle tarihsel olarak bölge uzun bir zamandır ikilem içerisindedir.

Kaynakça

BBC News. (2018, Aralık 5). Kaliningrad havalimanına Alman filozof Kant’ın önerilmesine tepki. Mart 10, 2020 tarihinde BBC News Türkçe: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46454434 adresinden alındı

Gümüş, T. (2017, Mart 17). Baltıklarda Bir Rus Toprağı: Kaliningrad. Mart 9, 2020 tarihinde Avrasya İncelemeleri Merkezi: https://avim.org.tr/tr/Yorum/BALTIKLARDA-BIR-RUS-TOPRAGI-KALININGRAD adresinden alındı

Karakaya, İ. (2005, Ağustos 8). 1990 Sonrası AB — Rusya İlişkilerinde Kaliningrad Sorunu. Mart 8, 2020 tarihinde Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi: https://tasam.org/tr-TR/Icerik/291/1990_sonrasi_ab-rusya_iliskilerinde_kaliningrad_sorunu adresinden alındı

Krickus, R. J. (2001). The Kaliningrad Question . Rowman & Littlefield Publishers.

Sümer, B. (2013). Avrupa Birliği Sınırları İçinde Rus Toprağı: Kaliningrad. İzmir, Türkiye.

Elterişhan Elçibey, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Öğrencisi

--

--

ODTÜ DPUİT
Hariciye

ODTÜ Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğu