WASHINGTON’DAN BEIJING
MOSKOVA DÜZENİNE: OTORİTER KAPİTALİZM

ODTÜ DPUİT
Hariciye
Published in
5 min readMar 9, 2021

ŞİMAL ÖZYÖRÜK

Soğuk Savaş’ın bitmesiyle uluslararası sistemin süper gücü olan ABD, küresel yönetişim mekanizmalarının mimarı olarak ortaya çıktı. Fukuyama’nın (1992) liberal demokrasinin zaferini “tarihin sonu” olarak tanımladığı dönemden bugüne uluslararası arenada gücünü artıran iki aktör, Çin ve Rusya, Washington eksenli dünya düzeninde paradigma değişikliği tartışmalarını kuvvetlendirdi. Bu incelemede, Çin ve Rusya ile bağdaştırılan otoriter kapitalizmi uluslararası ekonomi politik açıdan ele alacağım.

Bretton Woods’dan Otoriter Kapitalizme Uzanan Yolculuk

Bretton Woods Konferasındaki Ülke Delegeleri, 1944

ABD’nin mimarı olarak tanımlandığı liberal uluslararası düzen, küresel ekonomiyi nasıl şekillendirmiştir? Liberal uluslararası düzenin temelleri, İkinci Dünya Savaşı’nın ABD’nin zaferiyle sonuçlanacağı kesinleşince Bretton Woods konferansında (1944) atılmış, Soğuk Savaş’tan sonra ise küresel boyutunu pekiştirmiştir. Bu düzenin önemini vurguladığı serbest piyasalar, kolektif güvenlik, liberal demokrasi, çok-taraflı organizasyonlar ve ABD liderliği (Ikenberry, 2010), küresel ekonominin bu değerler bazında şekillenmesini sağlamıştır. Ancak, neo-liberal paradigmanın 1990’lardan itibaren ivmesini artırmasıyla kronikleşen ve 1997 Asya mali krizi ile derinleşen küresel ekonomik krizler, demokratik kapitalizmin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açmıştır. Bu çerçevede, 2008 küresel ekonomik krizi liberal ekonomik düzeninin geleceği açısından bir dönüm noktası olarak alınabilir. Stiglitz’e göre (2010) , 2008 ekonomik krizi ABD hegemonyasının koşulsuz kabul gücünü kaybetmesine sebep olarak ABD’nin bu gücü diğer ülkelerden rıza alarak uygulamasına yol açmıştır.

2008 küresel ekonomik krizi, Eylül 2008’de ABD’nin en büyük yatırım bankalarından biri olan (too big to fail) Lehman Brothers’ın iflasını ilan etmesiyle baş gösterdi. Bu kriz, ABD ve Avrupa ülkelerinin başını çektiği gelişmiş ülkelerde derin bir resesyona yol açarken bu sisteme entegre olmuş gelişmekte olan ülkeler de ekonomik krizin içine sürüklenmiştir. Küresel süper gücü fazlasıyla etkileyen bu kriz, 2000’lerin başından itibaren iki haneli büyüme oranı yakalayan Çin üzerinde bu denli şiddetli bir etki yaratmamıştır. Dünya Bankası’nın 2008–2009 büyüme oranı verileri incelendiğinde, 2008’de yüzde -0.13 büyüme oranına sahip olan ABD’de bu oran yüzde –2.53’e düşerken, krizekarşın 2008’de yüzde 9.65’lik bir büyüme yakalayan Çin’de, 2009 oranının yüzde 9.4 olduğunu görmekteyiz (World Bank, 2020). Ayrıca, jeopolitik çıkarları NATO ile çatışan Rusya’nın 2000’lerden itibaren agresif bir jeopolitik güç olarak uluslararası arenada artmakta olan nüfuzu (Öniş & Kutlay, 2020), ABD ve müttefiki olan ülkelere bir meydan okuma olarak görülebilir. Putin önderliğindeki Rusya’nın Batı ülkeleriyle yaşadığı enerji kaynakları güvenliği ve sınır sorunları gibi konuları kapsayan çıkar çatışmalarındaki atılgan tutumu ve Çin’in başarılı ekonomik performansı, Beijing-Moskova otokrat rejiminin küresel çevreler tarafından liberal düzen yorgunluğuna bir alternatif olarak görülmesine sebep olmuştur.

Otoriter Kapitalizm ve Liberal Uluslararası Düzen Arasındaki Farklılıklar

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Jinping

Mearsheimer’ın (2014) Çin’in artan ekonomi politik gücünü “huzursuz yükseliş” olarak tanımladığı Çin-Rusya ekseni, liberal uluslararası düzene neden bir tehdit olarak görülmektedir? Bu noktada belirtmek gerekir ki, biri Sovyetlerin varisi olan diğeri ise Çin Komünist Partisi tarafından yönetilen bu iki ülkenin, demokratik kapitalizme oluşturduğu tehdit demokratik çerçeveye odaklıdır. Çin’in ve Rusya’nın, Soğuk Savaş döneminin aksine kapitalist sisteme karşı bir alternatif üretmeye çalışmadıklarını, aksine küresel liberal ekonomik yapıya entegre olduklarını görmekteyiz. Bu nedenle, otoriter kapitalizm illiberal yapısıyla demokratik kapitalizmden ayrılmaktadır. Çin-Rusya ekseninin öncülük ettiği bu sistemin ekonomi politik yapısal özelliklerini inceleyerek liberal küresel sistemle olan farklılıklarını ortaya koyabiliriz. Otoriter kapitalizmin resmi kurumlar ve şeffaf kararlar çerçevesinde değil, devletin ekonomik aktörlerle olan gayri resmi ilişkileri tarafından şekillendiğini görmekteyiz (McNally, 2012). Bir diğer değişle, otoriter kapitalizmde örgütlenme liyakat mekanizmalarıyla değil, egemen siyasi güce sadık olan sermaye sahipleri etrafında inşa edilmektedir. Bu durum sistemi denetleyici ve düzenleyici kurumların etkinliğinin zarar görmesine sebep olurken şeffaflık ilkesini baltalamaktadır. Otoriter kapitalizmin bir diğer önemli özelliği devletin ekonomide üstlendiği rolle ilgilidir. Neo-liberal paradigmayı benimseyen liberal uluslararası düzen, dadı devlet (nanny state) anlayışıyla devletin piyasadaki rolünü kurucu öge bazında sınırlandırıp piyasaya müdahalesini minimum seviyede tutmaya çalışmaktadır. Buna karşın, otoriter kapitalizmde devletin devlet-dışı aktörlerle olan stratejik etkileşimi, devlet otoritesine piyasada aktif düzenleyici bir pozisyon sağlamaktadır (Liou, 2017). Devletin ekonomik aktörlerle olan iş birliği bu kesimleri otoriter rejimin etkisine tabi tutarken diğer yandan iktidarın gücünü pekiştirmesine olanak tanımaktadır. Kısacası, otoriter kapitalizmde demokrasinin yerini otokrasi, liyakatın yerini sadakat ve kurumların yerini gayri resmi ilişkiler almaktadır.

Otoriter kapitalizmin dönüştürücü ivmesini neden artırdığını anlamak için sağ popülist eğilimleri incelememiz gerekir. 2008 kriziyle küresel liderlik gücü azalan ABD’de, “Make America Great Again” sloganıyla 2016’da başa gelen Trump, sağ popülist akımın momentumunu artırmıştır. Brexit, düzensiz göç akımları ve artan küresel ekonomik eşitsizlikler Polonya, Brezilya, Hindistan ve Macaristan gibi gelişmekte olan ülkelerde de bu akımın yerini sağlamlaştırmıştır (Antonio & Bonanno, 2019). Bu ülkelerdeki sağ popülist iktidarların, bağımsız medyaya olan kısıtlayıcı tutumları, demokratik kurumların işleyişini zedeleyen politikaları ve sermaye sahipleriyle kurdukları ilişkiler otoriter kapitalizmin küresel dönüştürücü gücünün artmasına sebep olmuştur.

Son Notlar

Bu eğilimler perspektifinde demokratik kapitalist düzeni nasıl bir gelecek beklemektedir? Bu sorunun yanıtını henüz net bir şekilde vermek mümkün olmasa da COVID-19 pandemi sürecinin yönetim başarısının bu konuda belirleyici bir etmen olacağını söylemek mümkündür. Salgının Çin’de patlak vermesine karşın sıkı denetimler uygulanarak kısa sürede kontrol altına alınması, öte yandan ABD’de Trump yönetiminin pandemi sürecini etkili bir biçimde yönetememesi Çin’in küresel rekabet gücünü artırmasına yol açtı. Ancak, 2020 ABD başkanlık seçimlerinde Trump’a karşı zafer kazanan Joe Biden, demokratik kapitalizmin geleceği açısından iyimser bir izlenim yarattı. Acemoğlu’na (2020) göre Biden’ın seçimleri kazanması sağ popülizm için bir darbe olsa da sağ popülizmi üreten ekonomi politik koşulların ve ülkedeki sağ popülist kitlelerin hala varlığını sürdürdüğü gerçeğini değiştirememektedir. İçinde yaşamakta olduğumuz Washington küresel idaresinin Beijing-Moskova merkezi tarafından nasıl şekilleneceğini pandemi sonrası dönemde daha net bir şekilde gözlemleyeceğiz.

Kaynakça

Acemoğlu, D. (2020, Kasım 6). Trump Won’t Be the Last American Populist. Foreign Affairs: https://www.foreignaffairs.com/articles/united-states/2020-11-06/trump-wont-be-last-american-populist adresinden alındı

Antonio, R. J., & Bonanno, A. (2019). From Fordism to Brexit and Trump: Is Authoritarian Capitalism on the Rise? The Wiley Blackwell Companion to Sociology, 477–495. doi:10.1002/9781119429333.ch27

Fukuyama, F. (1992). The End of History and the Last Man. New York: Free Press.

Ikenberry, G. J. (2010). The Liberal International Order and its Discontents. Millennium: Journal of International Studies, 38(3), 509–521. doi:10.1177/0305829810366477

Liou, C. (2017). Varieties of State Capitalism across the Taiwan Strait: A Comparison and Its Implications. Taiwan and China: Fitful Embrace, 117–132. doi:10.1525/luminos.38.g

McNally, C. A. (2012). Sino-Capitalism: China’s Reemergence and the International Political Economy. World Politics, 64(4), 741–776. doi:10.1017/s0043887112000202

Mearsheimer, J. J. (2014). The Tragedy of GreatPower Politics. New York: W.W. Norton & Company.

Stiglitz, J. E. (2010). Freefall: America, Free Markets, and the Sinking of the World Economy. New York: W.W. Norton & Company.

World Bank, World Development Indicators. (2020). GDP growth (annual %) — China. https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.KD.ZG?locations=CN

World Bank, World Development Indicators. (2020). GDP growth (annual %) — United States. https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.KD.ZG?locations=US

Öniş, Z., & Kutlay, M. (2020). Otoriter Kapitalizmin Yükselişi: Değişen Küresel Dengeler ve Demokrasinin Geleceği Üzerine. İktisat ve Toplum, (120), 42–53.

--

--

ODTÜ DPUİT
Hariciye

ODTÜ Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğu